Tutku, Değişim ve Zarafet – 1950’li Yıllarda İstanbul

Ali Rıza Avcan

“1955, Ankara” doğumlu biri olarak kendimi hem Ankaralı, hem baba memleketimin Şile olması nedeniyle İstanbullu, hem de son 20 yılımı İzmir’de yaşamış olmam nedeniyle İzmirli hissederim.

O nedenle, bu üç coğrafyanın bileşimi ile ortaya çıkan bir zenginliğe sahip olduğumu düşünürüm.

İstanbul’u çocukluğumun yaz tatilleri nedeniyle tanımaya başladım. Her sene en az bir ayın geçirildiği Heybeliada, Fatih, Eyüp ve Üsküdar’ın Kısıklı ve Fıstıkağacı semtleriyle Şile ve Ağva coğrafyası bende yoğun akrabalık ilişkilerinin zenginleştirdiği anılar bırakmıştır.

Heybeliada‘da Deniz Harp Lisesi‘nde öğretmenken lojmanlarda, emeklilik sonrasında da İnönü köşkünün hemen yanındaki kubbeli muhteşem köşkü alıp orada yaşayan Sabri amcam ve Neziha yengem, oğulları, gelinleri ve torunlarıyla bizi İstanbul’da karşılayan ilk akrabalarımız olurdu.

Ardından o tarihlerde İstanbul İtfaiye Müdürü olan ve Independenta tankerinin yandığı o meşhur İstanbul yangınında günlerce eve uğramayan Tarık Özavcı ve Nezihe halam bizi Fatih‘deki merkez itfaiye binasının üstündeki lojmanda ağırlardı. Geceleri uykumun arasına giren itfaiye sirenleri bu misafirliklerden hatırladığım şeylerdendir.

Eyüp Kırkmerdiven‘de Piyer Loti Kahvesi‘ne yakın oturan ve bana hep “soyum sopum” diye hitap eden Semiha Halise halam, eşi Fehmi enişte ve oğlu Metin abi ise beni hem Eyüp‘ün hem de Haliç‘in o büyüleyici atmosferine sokan akrabalarımdı.

Üsküdar‘ın Kısıklı semtinde oturan Saime halam, Emin eniştem, kuzenlerim Vecdi abi ve Şeyma abla ise o çevredeki ahşap evleri ve tarihi Üsküdar-Kısıklı tramvayını hatırlamama neden olurlar.

Net bir şekilde hatırladığım diğer bir anı ise, hangi yıl olduğunu bilmediğim bir tarihte Galata Köprüsü’nün Eminönü’ne yakın kısmında köprüye Haliç yönünde n bağlı ve etrafı brandalarla kaplı “Deniz Müzesi” adı verilen bir teknede sergilenen “Yaşar” isimli foka aittir. 

istanbul-un-1950-ve-1960-lardaki-nostaljik-710785_5014_9_bBabamın Şile‘deki, eski adı Heciz, yeni adı Yeşilvadi olan köyü ise bende unutulmaz anılar bırakmıştır. Aziz amcamın mandaları, mandaların çektiği arabalar, harmanda bindiğim düvenler, meşe ormanlarının içinde Güzin abla ile bana saldıran boğa, geceleri tüm bir köy halkının el birliği ile soyduğu mısır koçanı tepeleri, köy gençlerinin yaptığı mehtap yürüyüşleri, Pazar günleri köye gelen Migros kamyonu ve beraberinde getirdiği özlemle beklenen beyaz ekmek “francala“, Neriman yengemin benim için bahçedeki fırında yaptığı “esmer ekmek“, biz gelmeden önce babanemin özenle hazırladığı Çerkez peynirleri ve yoğurtlar, evin bahçesinde kilimlerle yaptığımız çadır-evler, hafta sonlarında Şile’den dönen Zeki Müren‘e el sallamak amacıyla evin önündeki uzun bekleyişlerimiz, çevredeki Darlık, Avcıkoruve Ömerli köylerine yaptığımız akraba ziyaretleri, çoğu kez hafta sonu gittiğimiz Şile‘nin Kumbaba plajı… 

Dönüşte de tüm haşmetiyle bizi karşılayan Haydarpaşa Garı ve Anadolu Ekspresi‘yle kompartımanının içinden seyrettiğim Erenköy, Suadiye, Göztepe civarındaki yeşillikler içindeki güzel köşkleri hatırlarım…

Bu yıllarda -ne yazık ki- hiçbir şekilde İstanbul’u bir bütün olarak öğrenemedim… Belleğimde hep bölük pörçük, sadece gidilen yerlere ilişkin anılar ve mekan kırıntıları oluştu…

Ama daha sonra 1981 yılında İstanbul’a yerleşince tüm bir İstanbul’u öğrenmek için özel çaba gösterdim. Yürüyüp seyrederek, fotoğraflayıp okuyarak; hatta aynı yere defalarca giderek, örneğin Arkeoloji Müzesi için dört ayrı hafta sonunu ayırarak öğrenmeye çalıştım İstanbul’u… Böylelikle hem ayrıntıları hem de bu ayrıntılar üzerinden tüm bir İstanbul’u öğrenmem, puzzle’ın parçalarını birleştirmem mümkün oldu…

O nedenle, daha sonraki yıllarda yurt içinden ya da dışından gelen birçok arkadaşımı, dostumu İstanbul’u gezdirme, anlatma ve öğretme fırsatını yakaladım.

1990’lı yıllarda ise, Bahçelievler Belediye Başkanı Saffet Bulut‘un danışmanlığını yaptığım dönemde inceleme amacıyla onlarca dosya içinde teslim edilen 1940-1970 dönemi Hilmi Şahenk fotoğrafları ile o dönem İstanbulu’nu tüm ayrıntılarıyla öğrenme fırsatını bulmuştum.

Bu hafta sonu, Güven Gürkan Öztan ve Serdar Korucu‘nun yakın zamanda yayınlanan “Tutku, Değişim ve Zarafet, 1950’li Yıllarda İstanbul” isimli kitabını İzmir’deki kitapçılarda zorlukla edindikten sonra sayfalarını karıştırmaya başladığım Basmane Garı’ndaki küçük çay bahçesinde, arka planda Zeki Müren’in “Geceler” isimli o ünlü şarkısını dinlerken yine aynı duyguları hissederek çocukluğumun ve yetişkinliğimin o eski İstanbulu’na gittim ve kitaba konu olan 1950’li yılların İstanbulu ile ilgili kıyısından köşesinden birçok anıya sahip olduğumu fark ederek yılbaşı tatilinde bu güzel kitabı okumaya karar verdim.

_210025

Tutku, Değişim ve Zarafet – 1950’li Yıllarda İstanbul

Yazarlar: Güven Gürkan Öztan – Serdar Korucu

Doğan Yayıncılık, Aralık 2017, 459 sayfa

Yazarlar Hakkında

Güven Gürkan Öztan
İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. 2009 yılında “Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası” adlı doktora tezi ile İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. Tezi, 2011 yılında aynı adla kitaplaştı. Türkiye’de resmi ideoloji, milliyetçi akımlar, milliyetçilik-toplumsal cinsiyet ilişkisi, azınlıklar, çocukluk ve militarizm konuları başta olmak üzere makaleleri Toplum ve Bilim, Toplumsal Tarih, Doğu-Batı, Dipnot, Düşünen Siyaset, Eğitim-Bilim-Toplum, Praksis, Mülkiye Dergisi, Redaksiyon, Ayrıntı gibi dergilerde yayımlandı. İnci Ö. Kerestecioğlu’yla birlikte Türk Sağı: Mitler, Fetişler ve Düşman İmgeleri adlı derlemeye imza attı. 2014 baharında Türkiye’de Militarizm: Zihniyet, Pratik ve Propaganda adlı kitabı yayımlandı. Halen İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışan Güven Gürkan Öztan, BirGün gazetesi köşe yazarı ve Tarih Vakfı Yönetim Kurulu üyesidir.

Serdar Korucu
İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldı. TV8’de başladığı meslek hayatını Skyturk, Business Channel, 6News, Cem TV, TRT1, TRT2 ve A Haber’de haber merkezi ve haber program bölümlerinde editör-yapımcı-danışman olarak sürdürdü. Beş yıldır CNN Türk’te editör olarak çalışıyor. Radikal, Bianet, Agos, Avlaremoz ve BirGün’e dezavantajlı gruplar özelinde insan hakları haberleri ve röportajları yapan, Atlas dergisine dosyalar hazırlayan Serdar Korucu’nun yazıları Express, AltÜst, Taraf ve Milliyet Kitap ekinde de yayımlandı. Korucu’nun, 2009 yılında Yabancı Gazetecilerin Gözüyle Kürt Sorunu, 2013’te Suriye Yerle Bir Olduktan Sonra, 2014’te Aris Nalcı’yla birlikte hazırladığı 2015’ten 50 Yıl Önce, 1915’ten 50 Yıl Sonra: 1965, iki ciltlik Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6-7 Eylül 1955 ve 2016’da Misafir adlı kitapları yayımlandı.

Kitap Hakkında:

Tutku, Değişim ve Zarafet, İstanbul’un 1950’li yıllarına, Türkiye insanının mutlu hatıralarına dokunuyor. Değişimin başladığı, Osmanlı’nın hâlâ hatırlandığı, kentin hüznüne rağmen insanların kendini tatlı bir huzura bıraktığı zamanlar. Siyah beyaz fotoğraflarda kalmış unutulmaz yıllar… 

Elinizdeki kitap işte bu zamanın insanlarının ve gündelik hayatının izini sürüyor. İnsan hikâyelerini, gündeliğin ritmini, parıltılı yaşamlardan şehre tutunamayanlara uzanan geniş bir yelpazeyi konu alıyor. Kimi zaman İstanbul’un varsıl yüzünü anlatırken kimi zaman merceğini şehrin kuytu köşelerine çeviriyor. 

Adadaki görkemli konaklardan gecekondu mahallelerine, plaj eğlencelerinden iş cinayetlerine, modaevlerinden batakhanelere uzanıyor. İmar harekâtı ile değişen şehrin topografyasına yine dönemin İstanbullusunun gözlerinden bakıyor. Yeni gelen vapurlarla heyecanlanıyor, şehrin artan trafiğinde saç baş yoluyor, troleybüste gezip son kalan arnavut kaldırımlarını arşınlıyor. 

1950’lerde çocuk oluyor, genç kadın oluyor, hasta oluyor, işçi oluyor, patron oluyor. Her birinde zarafet ile tutkuyu değişim rüzgârlarına yelken yapıyor. 

Güven Gürkan Öztan ve Serdar Korucu, eski ile yeninin, yoksulluk ile zenginliğin, mütevazılık ile şatafatın çok kutupluluğu arasında adeta yeniden şekillenen İstanbul’un 1950’li yıllarının izini sürüyorlar; 

tutkunun, değişimin, zarafetin ve bolca hayal kırıklığının…

DR-GFWVX4AAeRNO

İçindekiler

Başlarken: Eski ile yeninin, zenginlik ile yoksulluğun bir aradalığı… Amerikanlaşma… Dönüşen kültürel kimlik… Hem vali hem belediye başkanı: Fahrettin Kerim Gökay… İmar operasyonları…

İstanbul’da yaz: Zevk ve kahır – İstanbul’un sayfiyeleri… Barakalar görkemli yazlıklara karşı… Artan bisiklet sorunu… İstanbul’un kuğu misali sayfiye vapurları… Plaj kültürünün dönüşümü… Susuzluk çilesi… Parklar ve bahçeler… UNutulmaz yaz kampları…

İstanbul’da eğlence ve sanat alemi – Rock’n roll… Gazinolar… Beyoğlu’nun olmazsa olmazları… Eğlence turizmi… Yılbaşı partileri… Ses yarışmaları, açılışlar, düğünler… “Orduya şükran1 konserleri… Sinemaya aşık şehir… İstanbul Sergisi…

Nadir zevkler, özel lezzetler – İçkiyle anılan semtler… Meyhanelere mühür… Demlenme kültürü… Şarap kalitesini yükseltme çabaları… Likör ikramı geleneği… Lokanta kültüründe değişim… Kulüp ve otel mutfakları…

İstanbul’da şıklık ve güzellik tutkusu –  Modada dönüm noktası… Marilyn Monroe gibi olmak… Menderes modası… Zeki Müren mağazası… Meşhur Beyoğlu terzihaneleri… Gazeteleri süsleyen krem reklamları… Kolonya tutkusu…

Hem zaruret hem marifet: İstanbul’da alışveriş – Günlük alışveriş… Balığın bol olduğu yıllar… Dar Gelirlinin dostu makarna… Mutfağın yeni baştacı margarin… Seyyar satıcılar… Marka rekabeti… Migros Türkiye’de… Geleneksel tatlardan yeni lezzetlere…

1950’lerde İstanbul’da çocuk olmak – Okuma zevki… Çocuk dergileri… Çocuklar ve sinema… İstanbul’da çocuk parkları… Toplu sünnet törenleri…

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi: 1950’lerin İstanbulu’nda sağlık – Yeni hastaneler, yeni okullar… Veremle mücadele… İşçi hastaneleri… Süreyyapaşa İşçi Sanatoryumu… Ortadoğu’nun en büyük sivil hastanesi… Ailelerin korkusu rüyası çocuk felci…

İstanbul’un karanlık yüzü – Şehrin emniyet meselesi… Kadınlara yönelik şiddet ve taciz… Sarıyerli Sevim… Salacak canavarı… Zamane hırsızları… Çocuk hırsızlar… Esrar tekkesi… Karakol halleri… Batakhaneler ve randevuevleri…

Politik karşılaşmaların kenti İstanbul – Aşk-nefret ilişkisi: Türkiye-Yunanistan… YUnan kral ve kraliçesi İstanbul’da… Muhafazakarların “Ayasofya Camii” rüyası… İlk “fetih” filmi… Fetih kutlamaları… Devrim kanunlarına muhalefet… 50’li yıllarda İstanbul’da işçi hareketleri…

1950’lerde İstanbul’da gayrimüslim olmak – 6-7 Eylül… Korunmasız kalan İstanbullu gayrimüslimler… İmar hareketine kurban giden kiliseler… Neve Şalom… İstanbul’dan İsrail’e göç… “Vatandaş Türkçe konuş” yeniden… Olaylı Ermeni patriği seçimi… Türklüğü aşağılama…

1950’lerde Müslümanların İstanbulu – 1950’lerin gözde Müslüman ibadethanesi… Marmara Denizi’ne düşen Karaköy mescidi… Ramazan ayında İstanbul… Ramazan alışverişi… Kurban Bayramı macerası…

İstanbullunun çilesi: Yollar ah yollar – Tramvaylar gidiyor otobüsler geliyor… Toplu taşıma sorunu… Anadolu hattı ve hazin akıbeti… Arabalı vapurlar… Asma köprü sevdası… Banliyö hattı… Yerin altında seyahat denemeleri…

İkamet ve yeniden imar arasında yaman çelişki – Günah keçisi gecekondular… Gecekondu yıkımları… Ev sahipleri ile kiracılar arasında bitmeyen mücadele… Kapıcı ücretleri… Kabristanlarda peyzaj… İstanbul’da imar seferberliği… Yüksekkaldırım’ın kaybolan merdivenleri…

Kaynakça