Ali Rıza Avcan
Tarihçi değilim; ama siyasi tarih konusunda eğitim almış, iyi bir tarih dostu ve okuruyum. Çocukluk döneminde Resimli Tarih Mecmuası, Yakın Tarih ve Hayat Tarih Mecmuası gibi dergilerdeki yazıları defalarca okuyarak ezberlediklerimin üstüne 1972-1981 döneminde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki lisans, lisansüstü ve doktora eğitimim sırasında İlber Ortaylı, Taner Timur, Sina Akşin ve Seha Meray gibi çok değerli hocalardan siyasi tarih, diplomasi tarihi gibi çok değişik dersler alarak, tarihi bir çalışmanın hangi yöntemlerin uygulanması suretiyle nasıl yapılması gerektiği konusunda bilgi sahibi oldum.
Daha sonrasındaki çalışmalarımı ise, 1991 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı‘nın kuruluş çalışmalarına verdiğim katkılarla 1998-1999 döneminde İzmir’de bir kısım akademisyen ve tarih dostu arkadaşımızla birlikte kurduğumuz İzmir Tarih Çevresi ve Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Eşgüdüm Kurulu üyeliği ile devam ettirdim. Son yıllarda arkeoloji ile başlayan bir yelpaze içinde Eski Yunan, Bizans, Osmanlı tarihleriyle kent tarihleri ve özellikle de Balkan savaşları üzerine okumalar yapıp tarih alanındaki bilgimi geliştirmeye çalışıyorum.
Bu bağlamda, yaşadığım kent İzmir’le ilgili tüm araştırma, inceleme,, yorum ve önerilerimi, bugüne kadar yayınlanmış ya da yayınlanacak tarih kitaplarıyla kent rehberlerini, tarihi fotoğraf ve haritalarla kente dair her türlü bilgi ve belgeyi okuyup bilgi edinerek şekillendirmeye çalışıyor; böylelikle kentin geçmişiyle geleceği arasında doğru ilişkiler kurmak istiyorum.

Bu çerçevede, hazırladığı Eski İzmir Etkileşimli Haritası ile George Galdies ve Alex Baltazzi ile birlikte yazdığı İzmir Rumcası Sözlüğü sayesinde tanıdığım George Poulimenos‘un Smirna Seyahat Rehberi 1922 isimli kitabının yayınlanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekledim. Yakın Kitabevi‘ne her gittiğimde kitabın çıkıp çıkmadığını sorarak ve kitabın yayınlanacağı gün yapılacak toplantı ile imza gününün ilanlarını sosyal medyada paylaşarak 8 Nisan 2022, Cumartesi günü merakla beklediğim bu kitabı alıp incelemeye başladım.
Ancak bu arada yazarın kendisini 7 Nisan 2022 tarihinde İzmir Kalkınma Ajansı tarafından İzmir Ticaret Odası‘nda düzenlenen İzmir Limanı Sempozyumu‘yla aynı akşam verilen yemekte yan yana düştüğümüz için dinleme fırsatını yakalamış, karşımdaki kişinin bir tarihçiden çok teknik özellikleriyle öne çıkan bir kişi olduğunu, yaptığı çalışmalarda tarihçilerden yararlandığını kavramıştım. O nedenle 8 Nisan 2022 tarihinde Altay Spor Eğitim Vakfı‘nda yapılan tanıtım toplantısı ile Yakın Kitabevi‘nde yapılan imza gününe gitmedim.
Kitabı alır almaz yaptığım ilk iş, tabii ki okuyup diğer rehberlerden farklılığını anlamaya çalışmak oldu. Ancak daha kitabın 6. sayfasında karşıma çıkan, “2 Mayıs 1919’da Yunan ordusu, I. Dünya Savaşı galiplerinin temsilcisi olarak şehri işgal ederken” ifadesini okumakla birlikte irkildim ve kızgınlık olarak tanımlayabileceğim bu tepkinin ilk anlatımı olarak 11 Nisan 2022 tarihinde Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook grubunda, “TARİHİ NİYE YAZARSINIZ? başlığıyla “Çünkü, 1. Dünya Savaşı’nı çıkaran saldırgan emperyalist ülkeleri ve onların maşası olarak İzmir’e çıkan Yunan ordusunu, “1. Dünya Savaşı galiplerinin temsilcisi” adıyla yeniden tanımlayıp emperyalizmin dünyanın paylaşımı fikrine destek vermek için…” paylaşımını yaptım.
Çünkü siyasi tarih okumuş biri olarak bu işgalin Emperyalizmle ilişkisi ortaya konulmadan izah edilemeyeceğini; işgalin İngiltere Başbakanı Lloyd George ile Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos‘ın Paris Barış Konferansı’nda ortaya koydukları ısrarlı çabalar sonucu gerçekleştiğini ve “I. Dünya Savaşı galiplerinin temsilcisi” olarak değil, emperyalist ülkelerin maşası olarak Yunan ordusu tarafından gerçekleştirildiğini biliyor ve gerçeğin bu şekilde saptırılmasına haklı olarak itiraz ediyordum.
Daha sonrasında değerli tiyatro yazarı ve gazeteci Efdal Sevinçli‘nin 18 Nisan 2022 tarihli 9 Eylül Gazetesi’nde yayınlanan “İzmir 1922/Gezi Kılavuzu/Gezgin Kılavuzu” isimli makalesindeki haklı çıkışlarını okuyup aynı tarihte yine aynı Facebook grubunda “İyi ki barış ve kardeşlik adına akılcı sorular sorup tarafsız çözümler öneren Eftal Sevinçli gibi yazarlar var…” yorumuyla paylaştım.
Efdal Sevinçli‘nin nazik ve yumuşak bir dille ifade ettiği kaygıların doğru ve yerinde olduğunu görünce üniversitelerde görev yapan tarihçi arkadaşlarımla kent tarihi konusunda çalışan arkadaşlarımı arayarak; hatta bazen onlarla yüz yüze sohbet ederek bu kitapla dile getirilen bilgi ve düşünceler konusundaki görüşlerini öğrenmeye çalıştım. Ama tabii ki, ben de 1922 yılında İzmir’e geleceği düşünülen ziyaretçiler için hazırlandığı söylenen bu rehberi bu tarihten önce ya da sonra yayınlanmış diğer İzmir rehberleriyle mukayese ederek benzerlik ya da farklılıklarını görmeye çalışıyor, diğer yandan da kitapta 1922 yılındaki İzmir’i anlatan bilgileri, 15 Mayıs 1919-9 Eylül 1922 dönemindeki işgal İzmir’ini anlatan diğer tarihi kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırıyor, işgal İzmir’indeki toplumsal ve ekonomik yaşamın nasıl olduğunu ya da bu kitapta anlatıldığını gibi olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordum.
Çünkü Yunan işgali ile geçen 3 yıl 3 ay 24 günlük sürede İzmir’in bir ziyaretçiyi ağırlayacak kadar sakin olmadığını, İzmir’in yakınındaki ya da uzağındaki savaşların kenti olumsuz anlamda etkileyeceğini, kentin sivil bir valinin değil askeri bir valinin yönetiminde olduğunu bilerek kentteki yaşamın ekonomik gelişmeler, toplumsal olaylar ve kültürel ilişkiler bağlamında bir turistin ya da ziyaretçinin gelip gezemeyeceği kadar sorunlu olabileceğini öngörüyordum.

En sonunda İngiliz yazar ve gazeteci Giles Milton‘un 2009 yılında Şenocak Yayınları tarafından yayınlanan “Kayıp Cennet Smyrna 1922 Hoşgörü Kentinin Yıkılışı” isimli kitabında, kentin o yıllardaki, özellikle de 1921 yılındaki hazin durumunu anlatan İngiltere kaynaklı doğru bilgilere ulaştım. Çünkü 1922 yılında kullanılmak üzere hazırlanan bir rehberin mantıki olarak 1921 yılında hazırlanması ve hazırlanırken de kentteki günlük yaşamı tüm gerçekliğiyle bilip ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum.
Yazdıklarını yüzlerce tarihsel kaynağa ve tanıklığa dayandıran Giles Milton‘un “Kayıp Cennet Smyrna 1922 Hoşgörü Kentinin Yıkılışı” isimli kitabının 140. sayfasında aynen şöyle yazıyordu:
“Gelecek gerçekten de belirsizdi. Levanten ailelerinin kalıtımsal neşesi her şeyin iyi gittiğini gösteriyordu. Giraud’lar, görkemli kostümlü balo ile yeni yıl şerefine kadeh kaldırdığında kimse Smyrna’nın ekonomik bir felaketin sınırında gezindiğinin farkında değildi. Orta Anadolu’da devam eden savaşın insanların moralini gitgide daha fazla etkilediğinin de farkında değillerdi. Birlikler savaşta başarı kazandıkça Smyrna’lılar korkulacak bir şey olmadığını hissediyorlardı ama Yunan ordusunun yenilgisi onlara ulaştığında umutsuzluk artıyordu. İlk defa olarak, Smyrna halkı, orduyu Anadolu’nun derinliklerine sokmanın nasıl bir fikir olduğunu sorgulamaya başlamışlardı.
Smyrna’daki İngiliz konsolos yardımcısı James Morgan şehrin ciddi bir probleme doğru yol aldığını ilk fark eden kişi oldu. Ocak 1921’de iç bölgelerden her yıl gelen karavanların bu sene gelmediklerini fark etti. ‘Smyrna ile Yunan idaresi dışında kalan yerler arasında kesinlikle hiç ticaret yok2 diye yazmıştı. Birçok Yahudi tüccarın depolarını satıp büyük şehri terk ettiklerini de görmüştü; ilerideki kötü zamanların bir işaretiydi bu.
Yine de, ne kendisi ne başkası şehrin bu kadar hızlı bir şekilde düşüşe geçeceğini öngörememişti. 1921 ilkbaharında ekonomi ani bir şekilde eridi. Ticaret yoktu, ihracat yoktu, alınıp satılan hiçbir mal yoktu. İlk kez, normalde çok gürültülü olan Smyrna limanı sessizlik içindeydi. Körfezdeki tek donanma faaliyeti Yunan destroyerlerinin ve karaya yanaşan filikaların gidip gelmesiydi.
Nisanda, İstanbul’daki İngiliz ticari sekreteri Courthope Monroe Smyrna’yı ziyaret ederek işlerin acı durumunu kendisi gördü. Şehri bekleyen kriz konusunda uyarılmıştı ama hiçbir şey onu durumun gerçekliği konusunda hazırlamamıştı. ‘Şehrin durumu sefalet içinde’ diye Londra’ya yazdığı raporunda belirtmişti ‘ve Avrupalı hem de yerel halk zavallı durumda.’
Stergiadis’in yönetiminin ilk aylarında açık kalmış olan Türk belediyesinin artık işlevinin kalmadığını öğrenmek onu şaşırttı. Şehrin tüm ışıklandırmasını sağlayan Osmanlı Gaz Şirketi de kapanmıştı. Monroe, ‘Gece olunca’ diye yazmıştı, ‘bir iki otel ve büyük mağazalar dışında tüm şehir karanlığa gömülüyordu.’
Sokakların temizliği, tamir, bakım ve şehir kanalizasyon şebekesi de artık çalışmıyordu. ‘Sokaklarda büyük delikler vardı’. Bu delikleri, geçen zırhlı araçlar oluşturmuştu. ‘Delikler alttan akan kanalizasyonu meydana çıkardığından koku ve pislik dayanılmazdı.” (1)

Bu konu ile ilgili diğer önemli bir tarihi kaynak ise Marie-Carmen Smyanelis‘in derlemesi ile 2008 yılında İletişim Yayınları tarafından yayınlanan “İzmir 1830-1930, Unutulmuş Bir Kent mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar” isimli kitaptaki Evangelia Achladi‘nin “Savaştan Yunan İdaresi’ne: Kozmopolit Smyrna’nın Sonu” başlıklı makalesidir.
Evangelia Achladi, söz konusu makalesinde,
“Kasım 1920 seçimlerinde Venizelos’un yenilgisi, Türklerin durumunun askeri ve diplomatik olarak güçlenmesi, Müttefiklerin yön değiştirmesi, Yunan ve Türk hırsız ursuz çetelerinin faaliyetleri ve düzenin genel olarak çöküşü, Ortodoks Yunan toplumu tarafından şaşkınlıkla izlenir: Uzun bir kendi kendini idare etme geleneğine dayanan bu toplum geleceğine kendi dışında karar verildiğini hisseder. Aşırı-vatanseverlikleriyle gözleri kör olmayanlar kaygı içindedir. 16 Ekim 1921 tarihli bir mektupta fotoğrafçı Fred Henri-Paul Boissonnas Smyrna’dan şunu yazar: “Burada korkunç bir ruh çöküntüsü hakim., faaliyetlerin düşüşünü ise saymıyorum. Herkes paranın yeni bir değer kaybıyla enflasyonu bekliyor.” Vaktiyle bol ve ucuz ürünleriyle tanınan şehir 1921 yılında Atina’dan daha pahalıdır.” diyerek Smyrna’daki ekonomik ve sosyal yaşamın çöküş ve çözülüşünü ortaya koymaktadır. (2)

Evet, bu bilgilerin de gösterdiği gibi 1922 yılında İzmir’e gelecek ziyaretçiler için hazırlandığı söylenen “Smirna Seyahat Rehberi 1922” isimli kitap İngiliz kaynaklarına göre kentte ticaretin ve ihracatın durduğu, satılan hiçbir malın bulunmadığı, gece olunca tüm şehrin karanlığa gömüldüğü, sokak temizliği ile tamir ve bakımlarının yapılmadığı, şehir kanalizasyon şebekesinin çalışmaması nedeniyle ortalığı kötü koku ve pisliğin sardığı bir ortamda yazılmışsa; kente gelecek ziyaretçiye bu sorunları niye anlatıp uyarmamakta, onlara sağlık, hijyen, güvenlik, rahatlık ve konfor adına ne önermektedir? Adeta günümüz koşullarında Ukrayna’nın herhangi bir kenti için seyahat rehberi yazıp oradaki savaş koşullarını anlatmamak gibi…
Öte yandan kent hakkında İngiliz kaynaklarının verdiği bu bilgileri bir adım daha öteye giderek yorumlamaya kalktığımızda, 1921 ya da 1922 yılında seyahat ya da ticaret niyetiyle kente bir ziyaretçinin gelip gelmediğini de sorgulamamız, bu kadar kötü koşulların yaşandığı ve ticaretin yapılamadığı bir savaş ortamında bu rehberi kullanmak isteyecek bir ziyaretçinin de gerçekten var olup olmadığını da düşünmemiz gerekmektedir. Hele ki yapılan anlaşma uyarınca beş yıl sürecek geçici idare sonucunda yapılacak plebisit için adalardan yoğun göçün alındığı ve her geçen gün cepheden gelen yaralı ve ölü sayısının arttığı bir kentte…
Anlaşılan o ki, 1921-1922 yıllarında yazıldığı anlaşılan bu seyahat rehberinde, 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz yayımcı John Murray ya da 1861 yılından itibaren yayınladığı seyahat rehberleri konusunda “Krallar ve hükümetler yanılabilir, ancak Bay Baedeker asla yanılmaz” inancının yerleşmesine neden olan Alman yayımcı Karl Baedeker tarafından düzenlenen Baedeker seyahat rehberlerinin gerçeği büyük bir titizlikle ve ayrıntısıyla belirtme ilkesine uyulmamış, adeta İzmir’e gelecek ziyaretçilere gerçeği yansıtmayan bir cennetin vaadi yapılmıştır.
Peki bu durumda, 1 Ocak-9 Eylül 1922 döneminde limanına ticaret gemisi gelmeyen, ticaretin ve ihracatın olmadığı, güvenliksiz, elektriksiz, bakımsız ve kanalizasyon sisteminin çalışmadığı; kısacası, çökmekte ve çözülmekte olan gerçek İzmir’i anlatmayan Smirna Seyahat Rehberi 1922 isimli bu kitap, o yıllardaki koşulları bilmeyen ya da dikkate almayan, bunu yaparken de hiçbir tarihi kaynağa dayanmayan George Poulimenos tarafından 2021 yılında hangi amaçla yazılmış ve 2022 yılında, Türkçe’ye çevrilmesi gereken oldukça fazla sayıda Yunanca kitap varken, İzmir’de Altay Spor Eğitim Vakfı, Konak Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin şirketi İzenerji A.Ş.‘nin desteği ile niye yayınlanmıştır?
(1) Milton, G., Kayıp Cennet Smyrna 1922, Hoşgörü Kentinin Yıkılışı, Şenocak Yayınları, Mart 2009, İzmir, sh.140
(2) Achladi, E., Savaştan Yunan İdaresine: Kozmopolit Smyrna’nın Sonu, Derleyen: Marie-Carmen Smyrnelis, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, İletişim Yayınları, 2008, İstanbul, sh. 226