Ali Rıza Avcan
Şu son günlerde Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli‘nin çıktığı televizyon kanalında izleyicilere “merhaba” bile demeden, “AKP iktidarı dolu barajdan bize su vermiyor” diyerek başlattığı muhalefet girişimi dalga dalga büyüyüp devam ediyor ve muhalefetten yana mevzi alan dernek, platform ve benzerleri de bu çıkışa destek vererek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tarafından yapılıp bitmek üzere olan Karaburun‘daki Karareis Barajı‘ndan halka niye su verilmediğini sorgulamaya çalışıyor. Bunu yaparken de “evet, iktidarı eleştirip muhalefet yapalım” derken, diyalektik analizin bir gereği olarak “acaba bizim cephedekilerin de bu sorunda payı var mı acaba?” diye kendi sırtındaki hörgücü görme konusunda isteksiz olduğunu, daha doğrusu böyle bir niyeti olmadığını ortaya koyuyor…

Hem de Cumhuriyet Dönemi‘nde Türkiye‘deki ilk içme suyu dağıtım şebekesi su sayacı okuma ve bakım-onarım hizmetlerinin Turgut Özallı yıllarda Fransız Şirketi Generale des Eaux (isim değişikliği sonrasındaki adıyla Veolia) ve Türk şirketi TEKSER İnşaat ortaklığındaki bir konsorsiyumla Alaçatı-Çeşme Su İşletmeleri San. Tic. A.Ş. (ALÇESU) şirketine verildiğini bilmeden, Çeşme‘deki su sıkıntısının asıl nedenlerini, Çeşme ilçesine su vermek üzere inşa edilen Kutlu Aktaş Barajı‘nın neden yetersiz kaldığını dikkate alıp bilmeden…
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, AKP iktidarının yönetimindeki DSİ tarafından yapılmakta olan Manisa‘nın Gördes ilçesindeki Gördes Barajı ile Karaburun‘daki Karareis ve Salman barajlarının neden öngörülen süre içinde bitirilmediği ve baraj gövdesindeki çatlaklar şeklinde ortaya çıkan yapım hataları konusunda AKP yönetiminin eleştirilmesi yerden göğe kadar doğru, yerinde bir hareket olmakla birlikte; bu konuda dile getirilen muhalefetin sadece susuzluk dönemlerinde dile getirilmesi ve eleştirinin sorunun taraflardan biri için yapılması, bu konudaki yetersizliğin ya da samimiyetsizliğin başka bir yanını ortaya koymaktadır.
Ancak Çeşme‘ye yapımı biten ya da bitmekte olan barajlardan niye su verilmediği ile ilgili muhalif hareketin haklı olduğu ya da yaptığı yanlışları tartışmadan önce aynı hatayı tekrarlamayıp bilgi sahibi olmak için TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi‘nin 2024 yılında yayınladığı İzmir Su Raporu‘na bakıp incelememiz gerekiyor. (1)
Bu konuda en yeni bilgilere sahip söz konusu rapora göre;
1) 2022 ve 2023 yılları İZSU verilerine göre kişi başına düşen su miktarının 1.316 m3 olduğu İzmir‘deki içme suyu ihtiyacının, % 63,12’ü 1.522 adet aktif su kuyusundan, % 36,87’si 6 baraj (Tahtalı, Balçova, Gördes, Ürkmez, Güzelhisar ve Kutlu Aktaş) ve 1 göletten (Karaçam) karşılanmaktadır.
2) Tüm içme suyu su kaynakları açısından %36,87’lik paya sahip baraj ve göletlerin bu pay içindeki dağılımı ise şu şekildedir:
Tahtalı Barajı %32,92, Balçova Barajı %1,46, Gördes Barajı %0,48, Ürkmez Barajı %0,48, Güzelhisar Barajı %0,50, Kutlu Aktaş Barajı %0,99, Karaçam Göleti %0,04.
Bu verilerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, 2022 yılı su üretimi açısından 5.231.796 m3/yıl, su kapasitesi açısından 300 l/sn düzeyinde değere sahip olan Çeşme Kutlu Aktaş Barajı‘nın payı tüm su kaynakları içinde yüzde 1’e bile ulaşmamaktadır.
Çeşme‘nin başını çektiği içme suyu sorununu, sadece Çeşme ölçeğinde değil de, Çeşme‘nin de içinde yer aldığı 30 ilçe düzeyinde ele almaya kalktığımızda ise karşımıza ilginç bir tablo çıkmaktadır.
İzmir‘deki içme suyu sorununu İZSU özelinde ele alıp irdelediğimiz 5 ve 12 Temmuz 2017 tarihli iki ayrı yazımla 26 Kasım 2020 tarihli yazımda da belirttiğim gibi İzmir‘de kişi başına içme suyu tüketimi konusunda ilçeler arasındaki mevcut eşitsizlik hali ile İZSU şebekesindeki kayıp-kaçak oranlarındaki yükseklik 2025 yılı itibariyle devam etmektedir. (2), (3), (4)

İsterseniz ilk önce içme suyunun kullanımı açısından İzmir‘in ilçeleri arasındaki eşitsizlik üzerinde duralım:
İÇME SUYUNUN KULLANIMI AÇISINDAN İLÇELER ARASINDA EŞİTLİĞİ SAĞLAYACAK MEKANİZMALAR OLUŞTURULMALIDIR…
Aşağıdaki tablonun da ortaya koyduğu gibi İzmir‘in sahilde bulunan Çeşme, Foça, Karaburun, Seferihisar ve Urla gibi ilçeleri, sahip oldukları nüfusa göre kişi başına daha fazla içme suyu tüketmektedir. Bu durumun en önemli nedeni de, kuvvetle muhtemeldir ki, kıyı ilçeleri nüfusunun yaz aylarındaki miktarının kesin olarak bilinmeyen misafir nüfusuyla muazzam ölçüdeki artışıdır. Nüfusun iç ve dış turizm boyutunda artışı öncelikle suyun bol olduğu zamanlarda misafir nüfusu ağırlayan ilçenin hoş karşılayıp o ilçelerdeki gelir ve refah düzeyini arttıran olumlu bir gelişme olmakla birlikte; suyun kısıtlı olduğu zamanlarda bu eşitsizlik, misafir nüfusu ağırlamayan diğer ilçelerin zararına bir durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu da ilçeler arasında suyun kullanımındaki adalet ve dengeyi bozmakta, suyun azlığı, kıtlığı ya da yokluğunda misafir nüfusu ağırlamayan ilçelerin belediye başkanları, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli gibi ortaya çıkıp itiraz etmediği için, o ilçelerde yaşayanlar daha az su kullanarak çok kullananların yanında eşitsizliğin öznesi olmakta, suyun kullanımındaki adalet açısından su hakkının mağduru durumuna düşmektedir.
O nedenle, İZSU‘nun kıyı ilçeleri nüfusu, daha fazla su kullanma alışkanlığına sahip misafir nüfus nedeniyle arttığı zamanlarda bu ilçelerdeki abonelere, diğer ilçelerdeki abonelerce daha az su kullanımını özendiren farklı uygulamalar yaparak, tüm abonelerin suyun adil kullanımı açısından eşitliğini sağlayacak strateji ve taktikler geliştirme konusunda çaba göstermesi, bunu yaparken de sadece kullanım miktarını dikkate alan kademeli tarifeler düzenleyerek parası olandan daha fazla ücret alınmasına dayalı bir sistem yerine her ilçenin kullanacağı içme suyu itibariyle nüfusa göre kontenjanlar oluşturarak mevcut sistemden şikayetçi olan ilçe belediyelerine yeni inisiyatif ve olanaklar yaratması gerektiğini düşünüyorum.
Böylelikle diğer ilçelere göre nüfus başına daha fazla su tüketen ilçelerin, örneğimizde olduğu gibi Çeşme belediye başkanıyla CHP’li siyasetçilerin, kendi halkı ve daha fazla su tüketme alışkanlığına sahip misafir nüfus adına daha fazla su talep ederken, esasen CHP‘nin savunduğu “suya erişim hakkı” çerçevesinde ilçeler arasındaki adil kullanım dengesini bozan adaletsizliği dikkate alıp tavrını ve söylemini değiştirmesi sağlanabilir.

SUYUN AZALMASI YA DA MEVCUTTAKİ SUYUN KULLANILMAMASI KADAR ÜRETİLEN SUYUN NE ŞEKİLDE KULLANILDIĞI DA ÖNEMLİDİR…
Üretilen içme suyunun İzmir‘in merkezi ve ilçeleri arasındaki dağılımındaki mevcut adaletsizliği sağlamak kadar önemli olan diğer bir sorun da, üretimi için büyük paralar harcanan suyun mevcut içme suyu şebekesi içinde kaybolup yok olmasıdır. Hele ki, İZSU‘nun kamuoyu ile paylaştığı son verilere göre 2021 yılındaki kayıp kaçak oranı % 31,52 düzeyinde ise…
Üretilen suyun ilçeler arasındaki adil bir şekilde kullanılmadığını ve şebekedeki içme suyu kaybı İzmir genelinde 2021 yılı itibariyle % 31,52 düzeyinde iken bazı ilçelerde % 50’yi aştığını; yani, üretimi ve dağıtımı için büyük masraflar yapılan suyun yarısının toprağa karışıp yok olduğunu göstermek amacıyla hazırladığım aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere; hem İZSU‘nun 1998-2016 yılları faaliyet raporlarına, hem de 2019 ve 2021 yıllarında kamuoyu ile paylaşılan kayıp-kaçak su raporlarına göre; 1998 itibariyle % 61,58 düzeyinde olan kayıp-kaçak oranı yıllar itibariyle yavaş yavaş azalarak 2019 yılında % 34,81’e, 2021 yılında da % 31,52’ye inmekle birlikte Bergama, Foça, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Seferihisar gibi ilçelerdeki yüksek kayıp-kaçak oranları; ayrıca, aradan geçen süre içinde kayıp-kaçak oranı azalan Bayındır, Çeşme, Menderes, Selçuk, Tire ilçeleri dışında kayıp-kaçak oranı artan Karaburun, Kemalpaşa, Torbalı ve Urla gibi ilçelerdeki artışların nedeni araştırılıp ortaya konularak İZSU‘nun bu konudaki politika ve stratejilerinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

İZSU Genel Müdürlüğü‘ne ait İnternet sayfasındaki 2021 yılına ait “İçmesuyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıpları Yıllık Raporu“nda yazılı olan verilere göre kayıp-kaçak oranının İzmir ortalaması %31,52 olarak hesaplanırken bunun 2021, 2022, 2023 ve 2024 yılları faaliyet raporlarında sadece merkezdeki 11 ilçe dikkate alıp diğerlerini hesap dışında tutarak sırasıyla % 28,04, %27,95, %27,36 ve %26,77 şeklinde belirtilmesi, bu konudaki başarısızlığın suspus kabulü ya da ikrarı olarak kabul edilebilir.
İZSU ilçelere ne miktarda su verdiğini ve bunun ne kadarının kayıplara karışarak yok olduğunu 2021 yılından bu yana ısrarlı bir şekilde açıklamazken aradan çıkıp bir istisna olarak bizlere bilgi veren 2023 yılı Sayıştay Denetim Raporu‘ndaki bilgilere göre, kamuoyu ile paylaşılmayan “2022 yılı Su Kayıpları Yıllık Raporu” verilerine göre bu oranların Ödemiş‘te %30,54, Kiraz‘da %40,59, Beydağ‘da %33,62, Torbalı‘da %30,73, Bergama‘da %48,00, Kınık‘ta %55,00, Urla‘da %33,94, Seferihisar‘da da %43,58 düzeyinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Milyonlarca para verip inşa edilen barajların arkasında biriktirilen ya da açılan kuyulardan elektrikle çıkarılan suyun yine elektrikli pompalarla şebekeye verilmesi sonrasında şebekede kaybolup giden suyun miktarı ile o yıl geçerli olan en düşük konut tarifesine göre hesaplanan üretim maliyetlerini aşağıdaki tabloda görebilirsiniz:

Bu tablodan da anlaşılacağı üzere İZSU‘nun şebekeye verdiği suyun öngörülenin üstünde kaybolması nedeniyle bir israf olarak heder olan içme suyu maliyetinin son beş yıldaki tutarı 6 milyar 135 milyon lirayı bulmakta ve çoğu kez barajlardaki suyun hangi seviyede olduğu konuşulurken ya da biten/bitmek üzere olan barajlardan şebekeye verilmeyen suyun hesabı sorulurken onlarca baraj yapmaya ya da kuyu açmaya yarayacak büyük bir mali kaynak gözden kaçırılmakta; böylelikle, tüm İzmir için içinden çıkılmaz hale getirilen içme suyu sorunu, konunun tüm yönleri ve ayrıntılarıyla bilinmemesi, bilinip de ele alınmaması, sırf bir muhalefet malzemesi olarak kullanılması nedeniyle işten anlamaz insanların çene çalma, muhalefet yapmış olmak için muhalefet yapma çabalarına yol açmakta ve bu önemli sorun o nedenle bir türlü çözülememektedir…
Bu arada şunu belirtmek gerekir ki, son yıllarda bol bol “dirençli kent” edebiyatının yapıldığı İzmir ve ilçelerindeki içme suyu ile ilgili kayıp-kaçak oranları %30’lar düzeyinde seyrederken bu oran 2024 yılı itibariyle İstanbul‘da %18,63 (5), Bursa‘da %19 (6), Fransa‘da % 21 (7), Büyük Britanya topraklarında da %3,1 (8) düzeyinde seyretmektedir.

Dikkate alınması gereken tüm konu ve sorunlar…
İzmir‘de içme suyu dağıtımındaki adaletle ilgili bu iki sorunun; yani,
1) İzmir‘de üretilen içme suyunun ilçeler arasındaki adaletsiz dağılımı ile
2) Suyun içme suyu şebekesinde kaybolup giden 1/3’ünün, bir maliyet unsuru olarak İzmirlilerin su faturalarına yansıyan yükü bir kamu zararı olarak mali ve siyasi yönden görevli, yetkili ve sorumlu olan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İZSU yetkililerine sorulmazken,
3) Çeşme Kutlu Aktaş Barajı’nın hemen yanına yapılan rüzgar enerjisi santrallerinin yarattığı türbülansın baraj suyunun azalması üstünde yarattığı olumsuz etkileri tartışmak ya da
4) Yoğun sıcaklar nedeniyle “baraj membası” olarak nitelenen su kitlesindeki % 55’lere varan buharlaşmayı engellemek,
5) Yoğun erozyonun getirdiği mil nedeniyle barajın tuttuğu su kitlesinin hacmindeki azalma veya
6) Çeşme üzerinden yaratılan içme suyu tartışmasının, Çeşme Turizm Projesi bağlamında kimlerin işine yarayacağı, bu tartışma sayesinde yaratılacak yeni ve alternatif tercihlerle kimlerin ekmeğine yağ sürülmüş olacağı,
7) 2023 yılı İZSU Sayıştay Denetim Raporu verilerine göre İZSU‘nun İzmir‘de DSİ Bölge Müdürlüğü tarafından sondaj izni verilen kuyular ile izinli veya kaçak kuyulardan ne kadar su çekildiği ve hangi amaçla kullanıldığına ilişkin denetimleri yapmayıp atık su bedellerini almayışı,
8) İzinsiz açılan binlerce yeraltı suyu kuyusu hakkında 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun‘un 18. maddesinde yazılı olan ceza hükümlerinin uygulanmaması,
9) Karaçam, Rahmanlar, Çandarlı, Balçova ve Ürkmez barajlarıyla ilgili havza koruma planlarının yapılmayışı,
nedeniyle ilçelerdeki mevcut kaynak sularıyla ilgili bilgilerin ilçe belediyeleri ile paylaşılmaması gibi daha önemli ve öncelikli sorunların da, bu sorunları yaratıp sürdüren tüm kurum, kuruluş ve kişiler düzleminde tartışılarak çözümlenmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum…
Tabii ki her şeyden önce, bu yazıp çizerek hatırlatmaya çalıştığım diğer içme suyu sorunlarının Çeşme Belediyesi‘nin sayın başkanı Lal Denizli tarafından okunarak öğrenilmesi, bu sorunda AKP ve DSİ kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İZSU‘nun da görevli, yetkili ve sorumlu olduğunu fark etmesi dileğiyle…
(1) 2024 İzmir Su Raporu, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, https://icerik.cmo.org.tr/uploads/ContentFiles/2024-22-3-12-15-16-484547.pdf
(2) “Kullanmadan kaybettiğimiz sular… (1)“,https://kentstratejileri.com/2017/07/05/kullanmadan-kaybettiigimiz-sular-1/
(3) “Kullanmadan kaybettiğimiz sular… (2)”, https://kentstratejileri.com/2017/07/12/kullanmadan kaybettigimiz-sular-2/
(4) “Her yıl 500-600 milyon lira değerindeki suyu israf etmenin faturası, halka çıkarılmamalıdır…”, https://kentstratejileri.com/2020/11/26/her-yil-500-600-milyon-lira-degerindeki-suyu-israf-etmenin-faturasi-halka-cikarilmamalidir/
(5) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Su Kayıpları Yıllık Raporları, https://iski.istanbul/kurumsal/stratejik-yonetim/su-kayiplari-yillik-raporlari/
(6) “Bursa su alt yapı teknolojileriyle Türkiye’ye örnek”, https://www.bursa.bel.tr/haber/bursa-su-altyapi-teknolojileriyle-turkiyeye-ornek-34461
(7) https://www.datatecnics.com/news/leakage-burst-statistics-you-should-know-in-20205
(8) https://www.ofwat.gov.uk/households/supply-and-standards/leakage/
