İdeoloji, siyasi tutum, coşku ve heyecan yoksunluğunun gittiği yer…

Ali Rıza Avcan

Yaşadığımız kentlerdeki belediye kadrolarının sil baştan yeniden belirleneceği bir seçimin arifesindeyiz…

Çevremizi, adaylığı kesinleşmiş isimlerle henüz aday olamamış isimlerden oluşan büyük bir kalabalık işgal etmiş durumda… Bu adaylar, aday adayları ve onların çevresindeki taraftarlarıyla bu paylaşımdan payına düşeni yakalamak amacıyla koşturanlar dört bir yanımızı sarıp sarmalamış; adeta kuşatmış vaziyetteler…

Heyecandan uzak bir hava içinde, “Ben en güzelim“, “En yakışıklısı benim“, “En etkili gülümseyen benim” ya da “Onu alma, beni al” denilerek sürdürülen bu garip aday pazarında karşımıza çıkan yeni isim ve yüzlerin eskilerden ne farkı olduğunu bilmeden bir fikir geliştirmeye, onların bu ölgün, solgun mantıksız halinden mantıklı sonuçlar çıkarmaya çalışıyor ya da geçmişte kendi özel yaşamında veya iş ve siyaset alanında yeni ufuklara yelken açıp arkadaş, dost ve yoldaşlarını geride bırakan; bu nedenle de güvenilmeyen isimlerin bu kez de nasıl bir tutum sergileyeceğini merakla bekliyoruz.

Hiç bir adayın dilinde ve eyleminde partisine ya da kendi dünya görüşüne dair ideolojik ya da siyasi bir görüş kırıntısı yok… Üstüne üstlük içinde bir neşe, bir kıpırtı, bir heyecan bile yok… Herkes adeta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesini beklercesine CHP genel merkezince yapılacak memur tayinlerini bekliyor… Bir yandan başkanlık sistemini eleştiren muhalefet, diğer yandan adeta başkanlık sistemini ihya edercesine belediye başkan ve meclis üyesi tespitlerini önseçim yerine genel merkezdekilerin iki dudağı arasına, onların insafına bırakıyor..

Örneğin her biri kara bir kuyu olan belediye şirketleri ya da TARKEM gibi bir soylulaştırma şirketi hakkında ne düşündüklerini, onunla ilgili olarak ne yapacaklarını söylemiyor ya da belediye mallarının satılarak ya da peşkeş çekilerek yağmalanması konusunda öfke ya da kızgınlıklarını dile getirmiyor, büyük borçlar altındaki belediyelerde yönetime geldikleri takdirde bu borçları nasıl yok edeceklerini ya da bundan böyle belediye taşınmazlarını satmayacaklarını, bu taşınmazları belediye şirketlerinin borçları için ipotek ettirmeyeceklerini, Basmane Çukuru, Hilton Oteli, Kültürpark, Vestel Gökdeleni, Konak Pier için ne yapacaklarını, halka ait bu malların satışının ya da özel sermayeye devrinin yanlış olduğunu söylemiyorlar. Üstüne üstlük bütün bunları söylemedikleri gibi belediye başkanlığının vatan hizmeti olduğunu söyleyecek kadar hamasete gömülüyorlar…

Ortalıkta neşeden, heyecandan ve iddiadan uzak öylesine tatsız, tuzsuz bir hava var ki; kendilerini ele vermemek amacıyla kullandıkları dil ya da sözcükler bile, kimseleri korkutup küstürmeyecek; hatta kızdırmayacak derecede renksiz, kokusuz steril bir dil… Halkın arasına çıkıp konuştuklarında bile çoğu kez hal hatır sormaktan başka bir şey yapmıyorlar… Bazıları böylesi bir şey yapmaya kalksa bile herkesin kendi meşrebine göre farklı yerlere çekebileceği “toplumcu belediyecilik“, “sosyal belediyecilik“, “halkçı belediyecilik” ya da “kentsel dönüşüm” gibi lastikli kavramları kullanmayı tercih edip ondan öteye gitmiyor, gidemiyorlar…

Çünkü ellerinde, mensubu oldukları siyasi parti tarafından 2024 seçimleri için düzenlenmiş ve bu seçimlerde bir rehber olarak kullanabilecekleri bir seçim beyannameleri bile yok! O eski günlerin çiçek açan İzmir dağlarından ya da Mart’ın sonunda gelecek bahardan haber bile veremiyorlar…

Özellikle de seçim öncesindeki kurultaylarında genel başkanlarını devirerek “değişim” sloganlarıyla yönetimine gelenlerin partisi CHP‘de…

Ortalık uzayıp giden aday pazarlığının ürünü umut, öfke, kızgınlık gibi duygu patlamalarından geçilmezken bütün bu aday adaylarıyla adayları ve küskünleri toparlayacak, seçmenleri sevindirip keyiflendirecek bir seçim bildirgesi, mensubu oldukları partinin ve dolaylı olarak kendilerinin bu seçimde ne vaat edeceğini, seçmene hangi sözlerin verileceğini, geçmişte hangi hata ve eksikliklerin yapıldığını, o hata ve eksikliklerin bir kez daha tekrarlanmaması için bu kez neler yapılması gerektiğini, “değişim” sözü veren bu yeni parti yönetiminin gelecekte nasıl bir kent ve kent yönetimi tahayyül ettiğini gösteren siyasi bir metin -ne yazık ki- yok!

CHP‘nin İnternet portaline baktığımızda sadece 32 sayfalık “Martın Sonu Bahar” sloganıyla süslenen “Huzurlu Kentlerde Yaşamak İçin Halkçı Belediyecilik” başlıklı 2019 seçimlerine ilişkin seçim bildirgesi var ve ondan ötesi yok!

Ama o bildirge de hem 5 yıl önceye, hem de devrik genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu dönemine ait. O nedenle, bildirgeyi kullanmaya kalkan herhangi bir aday ya da aday adayının, Özgür Özel yönetimindeki yeni ekip tarafından nasıl karşılanacağı bilinmiyor ve bu nedenle de bildirgeyi kullanılamıyorlar. Ayrıca o eski bildirgenin, aradan geçen beş yılın sonunda günümüzün ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacağı da belli değil.

Ama bir yandan da uzun bir süredir devam eden seçim sürecine rehber olacak herhangi bir bildirge ortada yok…

Üstüne üstlük partilerinin bu seçimlere ait bir sözü, bir bildirgesi olmadığı gibi belediye başkanı oldukları takdirde neler yapıp eyleyeceklerini, nelere önem ve öncelik vereceklerini gösteren bir seçim bildirgesi ve programları yok… Çünkü tutup kendi seçim bildirgelerini hazırlayıp duyurmaya kalksalar, yarın öbür gün yayınlanacak parti seçim bildirgesine ters düşmeyi göze alamıyorlar… Çünkü kendi özel seçim bildirge ve programlarını hazırlamalarını sağlayacak “oyun kurucu” bir beceriye sahip değiller…

Sonuç olarak elde bir parti ve aday seçim bildirgesi yok… Üstüne üstlük hem kendilerini hem de seçmenleri heyecanlandıracak enerji, neşe ve keyifleri de yok… Bu enerjiye sahip olsalar bile bunu bizlere yansıtacak bir niyet ya da çabaları yok… Sanki, genel merkez tarafından belirli makamlara, koltuklara atanacak memurlar gibi tayin kararnamelerini bekliyorlar… CHP’nin seçmene vaat ettiği demokratik seçim sistemi aynen bu!

Ne yapacağını bilmemek, söyleyememek ve söyleyecekleri ile ikna edici olamamak… Buna ilave olarak karşısındaki kitleleri etkileyecek enerjiye, heyecana ve coşkuya sahip olmamak…

Velhasıl muhalefet cephesinde; özellikle de CHP cephesindeki seçim süreci, hem genel merkezde hem de sahada bizzat aday ya da aday adayları tarafından demokrasiden uzak bir şekilde kötü yönetiliyor…

Ve böylelikle; ideoloji, politika, stratejik amaç ve hedefler gibi işin düşünce boyutu ile coşku ve heyecan gibi duygusal boyutu dikkate alınmamak suretiyle başarısızlığın yol taşları örülmeye devam ediliyor…

Yorum bırakın