Ali Rıza Avcan
‘Şeffaflık‘ sözcüğü, başvurduğumuz tüm Türkçe sözlüklere göre ‘aleniyet’, ‘alenilik‘, ‘aşikar‘, ‘açıklık’ ve ‘saydamlık‘, İstanbul merkezli Uluslararası Şeffaflık Derneği’ne göre de, “kararların, kurallar ve düzenlemeler doğrultusunda alınması ve uygulanması, alınan kararlardan etkileneceklerin bilgiye erişiminin sağlanması ve bu bilginin de ulaşılabilir, anlaşılır ve somut olması prensibi” olarak tanımlanıyor.
Yönetim bilim kapsamındaki ‘idari açıklık“, ‘yönetimde şeffaflık‘, ‘gün ışığında yönetim‘ ve ‘idari demokrasi‘ gibi terimlerle açıklanan olgu ise, “devletin hedeflerini, bu hedeflere ulaşmak için oluşturduğu politikaları ve bu politikaların yarattığı sonuçları izlemek için gerekli olan bilgiyi düzenli, anlaşılabilir, tutarlı ve güvenilir bir biçimde sunması” olarak açıklanıyor.
Bugünkü koşullarda geçerliliğini kaybeden temsili demokrasi savunucularına göre demokratik sistemin temel özeliklerinden biri, kamusal işlerin şeffaf olması gereğidir. Bununla anlatılmak istenen şey, kamu otoritesince alınan karar ve uygulamaların kapalı kapılar ardında kalmaması, hem işleyiş süreçleri hem etkileri ve sonuçları bakımından vatandaşlar tarafından bilinir kılınmasıdır. Çünkü, kamu otoritesi sahiplerinin bunun sahibi değil emanetçisi olduğunu, her türlü siyasal ve yönetsel yetkiyle otorite sahibinin toplum olduğunu iddia ederler. Onlara göre toplum, kendine ait yetkileri, hukuki yol ve yöntemlerle kamu otoritesini kullanma hakkını kazanmış kişi ya da ekiplere emanet eder. Sadece bu değil, kamu otoritelerinin kendilerine verilmiş görevleri yerine getirmeleri ve sahip oldukları yetki çerçevesinde geliştirdikleri projeleri hayata aktarmaları için gerekli toplumsal, ekonomik ve finansal kaynakları da toplumun sağlayacağını düşünürler. Kısacası, bu görüşe göre, kamu otoritelerinin kullandığı her türlü yetki ve kaynağın sahibi toplumdur derler. Buna ek olarak şeffaflığı, yozlaşma ve yolsuzluğun önüne geçmede etkili olacak faktörlerden birini olarak görürler. Başka bir deyişle, yozlaşma ve şeffaflık arasında bir bağ kurup şeffaflık arttıkça yozlaşmanın azalacağını, şeffaflık azaldıkça da yozlaşmanın artacağını var sayarlar.
Bu çerçevede kamu yönetiminde yer alanların belirli dönemler itibariyle mal bildirimi vermesi, kamu görevinden ayrıldıktan sonra bir süre o görevin alanına giren işlerin yapmaması, halkın karar alma süreçlerine katılması, dilekçe hakkı, bilgi edinme taleplerinin karşılanması, alınan kararların halka duyurulması ve denetim gibi yöntemlerle sağlanmaya çalışılan sonuçlar, bugün geldiğimiz şu noktada, yönetenler dışında hiç kimseyi memnun etmemekte, halkın ‘şeffaf yönetim’ ilkesi çerçevesinde bilgi edinerek yönetime katılması konusunda bir arpa boyu bile olsun ilerleme sağlanamadığı görülmektedir.
Bu olumsuz durumun ortaya çıkışında, kabul edildiği tarihte bir kazanım olarak kabul edilen 9 Ekim 2003 tarih, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu‘yla 19 Nisan 2004 tarih, 2004/7189 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen ‘Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik‘teki eksiklik, yanlışlık ve yetersizliklerin ve kamu yöneticilerinin sahiplenmeme, fiili engelleme, oyalama, ihmal etme ya da görevi kötüye kullanma gibi bilindik hukuk dışı yöntemleri kullanarak geliştirdiği engellerin büyük payı vardır.
Biz bugün burada, bütün bu mekanizmalar dışında kalan ‘Şeffaf Belediyecilik” kavramından yola çıkılıp bir kısım belediyelere, “Şeffaf Belediyecilik Ödülü’ verilmesi ve belediye başkanı adaylarına ‘Yerel Yönetim Şeffaflık Taahhütnamesi’ imzalatılması üzerinde durup bu iki eylemin olumlu ve olumsuz ya da yeterli ve yetersiz bulduğumuz yönlerini tartışıp tüm adayların dikkatini bu konulara çekmek istiyoruz.
Ancak işin başında, yerel yönetimlerde şeffaflığın gündeme getirilmesini, bu konuda beklenen iş ve işlemleri yerine getirenlerin ödüllendirilip getirmeyenlerin teşhir edilmesini, belediye başkan adaylarına şeffaflık taahhütnamesi imzalatılması çabalarını doğru bulduğumu belirtmek istiyorum. Ardından da, bir “ama” diyerek, bu konuda yaşanan gerçeklerle unutulan ya da eksik kalan noktaları ortaya koymak istiyorum.
Sözünü ettiğim ‘Şeffaf Belediyecilik Ödülü’ 11 Aralık 2018 tarihinde Uluslararası Şeffaflık Derneği tarafından Seferihisar Belediyesi’ne verilmiş olup, 31 Mart 2019 tarihli Mahalli İdareler Genel Seçimi nedeniyle aynı dernek tarafından düzenlenen ‘Yerel Yönetimler Şeffaflık Tahaahütnamesi ise başta Ankara, İstanbul, İzmir olmak üzere çoğu CHP’li büyükşehir belediye başkan adayıyla il ve ilçe belediye başkan adaylarına imzalatılmaya başlanmıştır. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin verdiği bilgiye göre, 8 Mart 2019 tarihi itibariyle söz konusu taahhütnameyi 6 büyükşehir belediye başkan adayıyla 12 il ve ilçe belediye başkan adayı imzalamış durumdadır.
Derneğin, 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü kapsamında Seferihisar Belediyesi’ne, “Hesap Verilebilirlik ve Katılımcılık Anlayışı” nedeniyle “Şeffaf Belediyecilik” plaketini vermesi sonrasında dernek yöneticilerine 21 Aralık 2018 tarihli bir mesaj göndererek, bu ödülün kim tarafından, hangi bilgi, belge ve kriterler dikkate alınarak verildiğini, değerlendirmeye alınan diğer belediyelerin hangileri olduğunu ve o belediyelerin niye ödül alamadığını sordum.
Sorularıma cevaben Uluslararası Şeffaflık Derneği Genel Koordinatörü Yalın Hatipoğlu tarafından gönderilen 20 Şubat 2019 tarihli mesajda;
√ Yapılan değerlendirme ve ödül verme işleminin Uluslararası Şeffaflık Derneği‘nin Yerel Şeffaflık Sistemi Değerlendirmesi adını verdikleri çalışma kapsamında yerel yönetimlerle dernek arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirildiğini,
√ İlk kez Seferihisar Belediyesi ile yapılan bu çalışma sonucunda 47 reform önerisini kapsayan 60 sayfalık özel raporun belediyeye teslim edildiğini ve bu raporun üçüncü kişilerle paylaşılmasının belediyenin vereceği izinle mümkün olduğunu,
√ Değerlendirmenin, Uluslararası Şeffaflık Derneği‘nin uluslararası şeffaflık ilke ve uygulamalarını dikkate alarak hazırladığı Yerel Şeffaflık Sistemi Analizi boyutunda belediyeler özelinde yapıldığını, söz konusu çalışmanın karşılaştırmalı bir değerlendirme olmadığını,bu çalışma için jüri ya da değerlendirme komitesi gibi bir yapının oluşturulmadığını, çalışmanın iki kişilik bir ekip eliyle yürütüldüğünü, ödül kararının dernek yönetim kurulu tarafından verildiğini,
√ Çalışmanın yürütüldüğü süre içinde, ‘Temel Yerel Yönetim Birimleri’ ve ‘Denetim ve Hesap Verebilirlik İşlevleri’ başlığı altında toplanmış 100 adet göstergeyle ilgili sorunun belediyenin tüm birim yöneticileriyle çalışma alanları açısından kilit önemdeki bir kısım birim personeline; ayrıca, yerel dernek, vakıf, meslek kuruluşu, siyasi parti ve medya temsilcisiyle yapılan yüz yüze görüşmelerde sorulduğunu, bunun dışında kamuya açık olan ya da olmayan birçok belge ya da kaynağın masa başında incelendiğini öğrendim.
Ülkemizde yeni yeni başlatılan bütün bu çalışmaların sonuca ulaşması, belediye içinden ve dışından kaynaklanacak olası engelleme, yönlendirme ve çarpıtma çabaları nedeniyle zor olmakla birlikte; her biri kendi ölçeğinde oldukça anlamlı, değerli ve bu nedenle desteklenmesi gereken önemli girişimlerdir. O nedenle, şu an itibariyle üst kamu otoritelerince yeterince izlenip denetlenmeyen belediyelerin sivil toplum örgütleri tarafından izlenip değerlendirilmesi girişimlerinin, bugünkü bu noktadan alınıp daha üst düzeylere taşınmak üzere geliştirilip güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Ancak, bu tür sivil toplum destekli izleme, denetleme ve değerlendirme çalışmalarının, belediyelerle dernekler arasında oluşturulmuş özel ve gizli ilişkiler boyutundan çıkarılarak; adeta bağımsız bir “yerel ombudsman” kurumuna benzer şekilde, örneğin belediye yönetiminin etkisinden uzak kent konseyleri eliyle ve onun bütçesi içinde yapılması daha uygun olacak; böylelikle, ortaya çıkan sonuçların tüm açıklığıyla şeffaf bir şekilde belde halkıyla paylaşılması mümkün hale gelebilecektir.
Bazı maddeleri mevcut yasa ve yönetmeliklerle düzenlenmiş, bazı maddeleri de henüz yasal bir düzenlemeye konu olmamış olan ‘Yerel Yönetimler Şeffaflık Taahhütnamesi‘nde ise, Uluslararası Şeffaflık Derneği Genel Koordinatörü Yalın Hatipoğlu‘na da ifade ettiğim gibi üç büyük ve önemli eksiklik bulunmaktadır.
√ Bu eksikliklerden ilki, neredeyse belediyelerden çok bütçe ya da bilançoya sahip olan ‘kara kuyu‘ niteliğindeki binlerce belediye şirketiyle onların ortak olduğu diğer şirketlerin bu taahhütnameye dahil edilmemesi,
√ İkincisi, bu taahhütnamelere belediye başkan adayları yanında belediye meclisi üye adaylarının dahil edilmemiş olması,
√ Üçüncüsü de, bu taahhütnameleri imzalayan belediye başkan adayları ile taahhütname imzalaması gereken belediye meclisi üye adaylarından seçilebilmek için yaptıkları harcamaların kaynağının sorulmaması; yani, ‘seçimin finansmanı‘ olarak adlandırdığımız ve çoğu kez verilen mal bildirimlerine yazılan rakamların çok çok üstündeki seçim harcamalarının bu taahhütname kapsamına alınmamış olmasıdır.
İşte o nedenle, böylesi bir belgenin imzalatılması iyi, doğru ve yerinde bir davranış olmakla birlikte; bu belgenin etkili olabilmesi için, belediye şirketleriyle belediye meclis üyesi adaylarını kapsamaması ve seçimin finansmanını dışarıda bırakması nedeniyle eksik ve yetersiz olduğunu da ifade etmek gerekir.
Tabii ki, böylesi bir belgenin imzalatılması aşamasında;
Bütün belediye başkan adaylarına, tüm belediye iş ve işlemlerinde şeffaf olacağı konusunda altına imza atarak söz almanın ne ölçüde zor olduğunu…
Taahhütnameyi değişik düşüncelerle imzalayanların ise, adeta grup halinde bisiklete binip şov yaptıklarında ya da yerel bir futbol takımının formasını giyip sahaya çıktıklarında olduğu gibi işi gösteriye dönüştürüp kendisi ile belgeyi imzalamayan diğer adaylar aralarında fark yaratıp öne geçmek istediğini ya da,
Taahhütnameleri imzalasalar bile, önümüzdeki gün ve yıllarda verdikleri bu sözleri unutma ihtimalinin yüksek olduğunu ve kuvvetle muhtemelen sözlerinde durmayacaklarını…
Biliyoruz…
Ama olsun! En azından, bütün bu ihtimalleri bizim dikkate aldığımızı ve işin farkında olduğumuzu bilip rahatsız olmaları ihtimali bile iyidir, güzeldir ve yararlıdır…
Hep birlikte unutmamak, sürekli anımsamak ve taahhüde bağlanan şeffaflığın garantisi anlamına gelen izleme, denetleme ve değerlendirme mekanizmalarını oluşturmak, bu amaçla örgütlenmek dileğiyle…