Ali Rıza Avcan
Son günlerde iki önemli derneğin kuruluş işlemlerini yürütüyorum. İsimleri şimdilik bende kalacak bu iki dernek için kurucularla birlikte tüzük taslakları üzerinde tartışıyor, bütün antidemokratik yönlendirmelere karşın en demokratik dernek yapılanmasının nasıl olabileceğini düşünüyor, mevzuatın getirdiği sınırlamaları nasıl aşabileceğimizi araştırıyoruz.
Bütün bu araştırma, tartışma ve değerlendirmeler için tabii ki mevcut yasa ve yönetmeliklerle benzer derneklerin tüzüklerine bakıyor, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın rehberleri inceliyor, katıldığımız eğitimlerin notlarını karıştırıyoruz.
Elimizdeki mevzuat bilgileriyle rehber ve İnternet kayıtlarına göre kurulacak bir derneğe adres gösterme konusunda mevzuattan gelen herhangi bir kısıtlama ya da yasaklama yok. Bu çerçevede başka bir derneğin ya da özel ve tüzel kişiliğin adresinde; hatta oturduğunuz dairede tüm kat maliklerinin yazılı onayını almak koşuluyla dernek kurabiliyorsunuz.
Ancak bu özgürlük, kuracağınız derneğin belgelerini teslim etmek için gittiğimiz il dernekler müdürlüğünde sona eriyor. Orada sizin önünüze yeni bir belge koyarak ,başka bir dernek ya da tüzel kişiliğin adresinde veya kuruculardan birine ait dairede dernek kuramayacağınızı söylüyorlar.
İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nin 10.04.2013 tarih, 97110469-045-4910 sayılı ve 22.08.2013 tarih, 97110469-045.02-10522 sayılı iki ayrı yazısında;
“Dernek ile diğer işyeri veya konutların aynı adreste bulunması halinde derneklerin denetiminin yapılması, kolluk kuvvetlerinin yetkilerini kullanması ve diğer hususlarda önemli sorunlar yaşanabileceği dikkate alındığında, birden fazla derneğin veya bir dernekle başka bir özel veya tüzel kişiliğin aynı adreste bulunmasının uygun olmayacağı” belirtiliyor.
Üstüne üstlük “hukuki” denilen bu görüş, aynı şekilde denetlenmesi mümkün ya da kolluk kuvvetlerinin yetkilerini kullanıp arama yapabileceği şirket, vakıf ve kooperatiflerin kuruluşunda gündeme getirilmezken sadece ve sadece derneklerin denetlenip aranması ve kapatılabilmesi için geçerli oluyor.
Hem de, yasa, yönetmelik ve genelgelerde, hazırlanıp bizlere dağıtılan rehberlerde ve bu konu ile ilgili İnternet sitelerinde dernek adresleri konusunda herhangi bir yasaklayıcı ya da kısıtlayıcı hüküm olmadığı ve konutların dernek adresi olarak gösterilmesi durumunda tüm kat maliklerinin onayının alınması gerektiği açık bir dille belirtildiği halde…
Çünkü İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü bir derneğin aranması ya da kapatılması durumunda başka bir derneğin, tüzel kişiliğin yanında veya bir konutta kurulmuş derneklerde sıkıntılar yaşandığını, aranan ya da kapatılan dernekle aynı adresi paylaşan diğer derneklerin, şirketlerin ve derneğin kurulduğu dairede yaşayanların zor durumda kaldığını belirterek örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldıran bu görüşü aldırmış durumda.
Bu yoruma göre, İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nde çalışan hukukçular, “kapatma” eyleminden sadece içinde tek bir derneğin faaliyet gösterdiği bağımsız bir bölümün kapısına kilit vurmayı, orayı mühürleyerek kapatmayı anlıyorlar. Sanki oranın kapısına mühür vurmasalar o dernek çalışmayacakmış gibi…
Resmi akıl, kapatma eylemini bir kilit ya da mühürle eşleştirecek kadar kısır ve dar düşünüyor….
Bu hukuki görüş oluşturulduğu 2013 yılından bu yana öyle bir uygulama alanı yaratıyor ki; çoğu şirket ve kooperatifin kolaylıkla yararlanabildiği “e-ofis” ya da başka bir deyişle “sanal ofis” adı verilen çağdaş yeni uygulamalardan da yararlanmanıza izin verilmiyor.
Kısacası, derneğin daha kuruluş aşamasında dernek kurucularına, “İstediğim takdirde sizi kolaylıkla arayabileceğim ya da kapatabileceğim ayrı bir adres ver” deniliyor….
İdare hukuku alanında, kamu yönetimlerinin oluşturduğu hukuki görüşler zorlayıcı ve bağlayıcı olmayıp sadece yol gösterici olmakla birlikte; bu tür bir hukuki görüş hepimizi, özellikle de yeni dernek kurmak isteyen herkesin elini kolunu bağlıyor.
Böylelikle bir derneğin henüz kurulduğu aşamada kolaylıkla kapatılabilmesini düşünüp bunun için önlem alıp örgütlenme özgürlüğünün önünü açan önemli bir hak kolaylıkla ortadan kaldırılabiliyor. Bunun temel nedeni ise son yıllarda ortaya çıkıp tüm yönetim mekanizmasına egemen olan güvenlikçi zihniyetin ta kendisi.
Hem de demokratik hakların ortadan kaldırıldığı Olağanüstü Hal’in yürürlükte olduğu, KHK’lerin yayınlandığı son dönemlerde değil; aksine, onun öncesinde, bundan tam 5 yıl önce düzenlenmiş bir “hukuki” görüş yazısına dayanılarak…
Yaptığımız görüşme ve araştırmalar sonucunda da, bu kısıtlamadan sivil toplum yapılanması ile ilgili birçok kimsenin ya da kurumun haberdar olmadığını ya da haberdar olsa bile önemsemediğini anlıyoruz.
Özellikle de sivil toplumun önemine vurgu yapan bazı kurum ve kişiler düzleminde…
Oysa kendisini sivil toplum merkezi ilan eden, herkese ve her kesime sivil toplumculuk alanında öğütler verip önerilerde bulunan; hatta bu işi şirket adı altında ticarete dönüştüren birçok kurum bu konuda kılını bile kıpırdatmıyor, sanki böyle bir sorun yokmuş gibi davranıyor; hatta istediğimiz takdirde evimizi dernek adresi olarak gösterebileceğimizi söyleyip duruyor..
Çünkü onların kuracakları dernekler itibariyle mali bir sıkıntıları yok… Sağdan soldan aldıkları ödenekler, proje gelirleri ile kendilerine dayalı döşeli bürolar, dernek merkezleri kurabiliyorlar… Bırakın bir aylık kirayı ödemeyi yıllık kira bedelini toptan bile ödeyebiliyorlar…
Ya maddi imkanları kısıtlı bireylerin, dar gelirli işçi, emekçi, ve emeklilerin, yoksulların kolları sıvayarak kurmak istedikleri dernekler… Onlar bu engeli nasıl aşacaklar ve ne yapacaklar?
Bir dernek kurulup tüzel kişilik edinmeden karşısına çıkarılan bu antidemokratik uygulama konusunda eminim birilerinin vereceği bir cevap, önereceği bir çözüm vardır…