Şükrü Erbaş şiirleri…

ÜÇ NOKTA
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar unutanlar
Ey tek heceli darlık…
O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık…

Şükrü Erbaş 001

Uslandı zannetme Dervişli Cemal’i
Üç nokta beş harfin budalasıdır.
Derviş Cemal

SUYUM, UNUM, BU⁄DAYIM
Ben bir iyiliğim, diyorum
yitiklik duygusundan doğan.
Çoğalmak istedikçe azalmaktan alırım
güzelliğimi.
Seçilmiş bir yalnızlığın içinden
seslenirim, mahcup ve özgür;
sevdiği herkesi bir kedere
dönüştüren kalbimle.
-Karlı bir boşuğa inen gece
çocuk kalır odamın yanında-
Kalabalığı kanıt gösteririm
kalabalığın kendine:
Hiçbir yakınlık hiçbir hayale
su taşımaz
buğday olmaz
un vermez…

Kendini sevmeni süsleme
diyor, kitaba bakan dostum;
bencil bir acısın sen.
Kimseye sezdirmeden gülümsüyorum
kalbimdeki kalabalığa.
Öyleyse neden odama düşüyor
çekilen her perdenin yalnızlığı?
Ağzının pasını
topuklarından aldığım çocuk…
-Suyum, unum, buğdayım-
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
Ocak 2000

Şükrü Erbaş 005

BİR GÜN BU SÖZLER DE

Senin o gözlerinin gamzelendiği

Çay bahçesi gökyüzüne karıştı çoktan

Bahçe değil zülüflerinden bir salıncaktı

Kedilere çınarlardan dökülür dökülürdü

Bir baş dönmesiyle evler hayaldi

Bir baş dönmesiyle dünya hatıra

Alanlarının ortasında bir saat kulesi

İnsanlar sonsuzluğa bakıyor hâlâ

Ceplerde bir avuç çakıl taşı

Hangi denizi ne kadar ısıtırsa

Sönmüş ateşlerde bir pervane

Masadan masaya yakıyor kanatlarını

Herkesin kalbinde bir Şehrazat masalı

Sabaha çıkmıyor kimsenin gecesi

Ölüm izin verdikçe gider otururdum

Bozkır izin verdikçe görünürdü deniz

Sonra o parmaklarda halkalanan rüzgar

Dünyanın bütün acılarıyla tıkanırdı

Bir gün bu sözler de gök bahçelerinde

Bir nar masalı biliyorum

Ey gövdede çiçeklenen zaman

Kendini sevmeden kimseyi sevmezmiş insan

Pervane, 2014

Şükrü Erbaş 003

KAPILAR BİZDEN ÖNCE

Kapının hızlı ya da yavaş kapatılmasıyla,

az ya da çok bir öfke geride bırakılır.

KAFKA

Sır kapısı. Kader kapısı. Ruh kapısı.

Eski Hayatlardan bir yorgun Hatıra

Yeni hayatlardan bir kanat heves

Odalarla sokakların bıçak ağzı

Giderek yüzümüze benzeyen yüzü hayatın

Dünyaya açılan alın yazımız

Erkeklerin bulutlara değen kaşları

Kızların kilitlere düğümlü kirpikleri

O gözyaşları mihrabımız

Duasını yalnız bizim duyduğumuz

Güneş geçirmeyen korku

Çatıların koltuk değneği

Yıldızlarla soluk alan yalnızlığımız

Rüyaların çifte sürgüsü

Açılır seviniriz, kapanır seviniriz

Çatık kaşımız. Aralık ağzımız.

           Gölgeli yüzümüz.

Yazmışım bir nazlı zamanda

Bir nazlı kağıda:

“Yanlış bir kapıyım ben

Önünde yanılmış bir çocuğun durduğu.”*

Tüter hâlâ canımın ocağında arzusu

Bir kanadı gökyüzüne uzanır

Bir kanadı kapanır gövdeme simsiyah…

* Yolculuk’tan

Pervane, 2014       

Şükrü Erbaş 004      

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s