ÜÇ NOKTA
Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar unutanlar
Ey tek heceli darlık…
O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık…
Uslandı zannetme Dervişli Cemal’i
Üç nokta beş harfin budalasıdır.
Derviş Cemal
SUYUM, UNUM, BU⁄DAYIM
Ben bir iyiliğim, diyorum
yitiklik duygusundan doğan.
Çoğalmak istedikçe azalmaktan alırım
güzelliğimi.
Seçilmiş bir yalnızlığın içinden
seslenirim, mahcup ve özgür;
sevdiği herkesi bir kedere
dönüştüren kalbimle.
-Karlı bir boşuğa inen gece
çocuk kalır odamın yanında-
Kalabalığı kanıt gösteririm
kalabalığın kendine:
Hiçbir yakınlık hiçbir hayale
su taşımaz
buğday olmaz
un vermez…
Kendini sevmeni süsleme
diyor, kitaba bakan dostum;
bencil bir acısın sen.
Kimseye sezdirmeden gülümsüyorum
kalbimdeki kalabalığa.
Öyleyse neden odama düşüyor
çekilen her perdenin yalnızlığı?
Ağzının pasını
topuklarından aldığım çocuk…
-Suyum, unum, buğdayım-
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
Ocak 2000
BİR GÜN BU SÖZLER DE
Senin o gözlerinin gamzelendiği
Çay bahçesi gökyüzüne karıştı çoktan
Bahçe değil zülüflerinden bir salıncaktı
Kedilere çınarlardan dökülür dökülürdü
Bir baş dönmesiyle evler hayaldi
Bir baş dönmesiyle dünya hatıra
Alanlarının ortasında bir saat kulesi
İnsanlar sonsuzluğa bakıyor hâlâ
Ceplerde bir avuç çakıl taşı
Hangi denizi ne kadar ısıtırsa
Sönmüş ateşlerde bir pervane
Masadan masaya yakıyor kanatlarını
Herkesin kalbinde bir Şehrazat masalı
Sabaha çıkmıyor kimsenin gecesi
Ölüm izin verdikçe gider otururdum
Bozkır izin verdikçe görünürdü deniz
Sonra o parmaklarda halkalanan rüzgar
Dünyanın bütün acılarıyla tıkanırdı
Bir gün bu sözler de gök bahçelerinde
Bir nar masalı biliyorum
Ey gövdede çiçeklenen zaman
Kendini sevmeden kimseyi sevmezmiş insan
Pervane, 2014
KAPILAR BİZDEN ÖNCE
Kapının hızlı ya da yavaş kapatılmasıyla,
az ya da çok bir öfke geride bırakılır.
KAFKA
Sır kapısı. Kader kapısı. Ruh kapısı.
Eski Hayatlardan bir yorgun Hatıra
Yeni hayatlardan bir kanat heves
Odalarla sokakların bıçak ağzı
Giderek yüzümüze benzeyen yüzü hayatın
Dünyaya açılan alın yazımız
Erkeklerin bulutlara değen kaşları
Kızların kilitlere düğümlü kirpikleri
O gözyaşları mihrabımız
Duasını yalnız bizim duyduğumuz
Güneş geçirmeyen korku
Çatıların koltuk değneği
Yıldızlarla soluk alan yalnızlığımız
Rüyaların çifte sürgüsü
Açılır seviniriz, kapanır seviniriz
Çatık kaşımız. Aralık ağzımız.
Gölgeli yüzümüz.
Yazmışım bir nazlı zamanda
Bir nazlı kağıda:
“Yanlış bir kapıyım ben
Önünde yanılmış bir çocuğun durduğu.”*
Tüter hâlâ canımın ocağında arzusu
Bir kanadı gökyüzüne uzanır
Bir kanadı kapanır gövdeme simsiyah…
* Yolculuk’tan
Pervane, 2014