Hedefimiz rantı ortadan kaldırmak mı?

Ali Rıza Avcan

Bu yazımda sizi, David Ricardo‘nun ya da Karl Marx‘ın rant kuramlarından; bu kapsamda “mutlak rant“, “farklılık rantı“, “verimlilik rantı“, “konum rantı” ya da “tekelci rant” gibi farklı rant türlerinden söz ederek anlaşılması oldukça zor kuramsal bir tartışmanın içine çekmek istemiyorum.

Anlatmak istediğim şey, günlük dilde çok fazla kullandığımız “rant” kavramının aslında kapitalist ekonomi içinde arsa ve arazideki özel mülkiyet tekelinden kaynaklandığını, kapitalist sistemin olmazsa olmaz bir bileşeni olduğunu hatırlatmak.

Bu anlamda kentlerde ortaya çıkan ve “farklılık rantı” olarak da tanımlanan rant, genel olarak farklı üretkenlikteki sermayelerin art arda aynı toprak parçasına ya da yan yana farklı toprak parçalarına yatırılmasından kaynaklanıyor.

Bu konuda Türkiye’de yaşananlar ise verimli ya da verimsiz topraklara yapılan sermaye yatırımlarından çok doğrudan mali sermaye aracılığıyla kamuya ait arsa ve araziler için yine kamu gücü ve kaynaklarıyla alanın yerleşime açılması, plan değişiklikleri yapılması, ulaşım politikalarının değiştirilmesi, kentsel dönüşüm alanları yaratılması ve büyük ölçekli projelerin uygulanması gibi farklı yöntemlerle yaratılan büyük boyutlu rantlara el koyma biçiminde gerçekleşmekte.

Bu süreç gelişmiş kapitalist ülkelerde olduğu gibi sermaye sınıfı arasında mülkiyetin el değiştirmesi süreci değil, doğrudan doğruya mülkiyetin nitelik değiştirmesidir. 

Korkut Boratav‘a göre ise bu tür rant, “devletin çeşitli uygulamalarla bireysel, endüstriyel veya sektörel olarak özel teşebbüs lehine herhangi bir çıkar avantajı yaratması; bu avantajın realizasyonu ve paylaşımı“dır. (1)

City_Planner_dreamstime_xl_36684543

Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde “acaba kapitalist sistem içinde rantı ortadan kaldırmak mümkün müdür” diye sorduğumuzda buna vereceğimiz yanıt, aynı mantıkla soracağımız “acaba faiz de kaldırabilir mi?” sorusuna verdiğimiz yanıtta olduğu gibi olacaktır….

Oysa kapitalist sistem içinde faiz gibi rant da vazgeçilip kaldırılabilecek bir şey değildir…

O nedenle, “rant projesi” olarak adlandırdığımız toprağa yönelik sermaye yatırımlarının karşısına çıkıp onlarla mücadele etmeye kalktığımızda; bunun karşısına başka bir alternatif koyamadığımız sürece söylem ve mücadelemizin anlam ve önemiyle ulaşacağı son nokta ne olacaktır?

Sahi, biz bu rant projelerine karşı çıkıp mücadele ediyoruz; ama yerine neyi koyup neyi öneriyoruz?

Yoksa rantın sistemden kaynaklanan varlık nedenini bilmediğimiz ya da dikkate almadığımız için yanlış bir söylem ya da mücadele mi geliştiriyoruz?

Aslında kapitalist sistem içinde, kent ya da kır toprağı ile ilgili konularda kağıt üzerine bir nokta koyarak ya da çizgi çizerek büyük ya da küçük ölçekli rantları yaratmanın son derece kolay ve olağan bir eylem olduğunu unutuyor muyuz?

Yoksa kapitalist sistem içinde rantın varlığı ve yaratılmasından çok yaratılan o rantın nasıl kullanılacağının, o ranttan kimlerin yararlanacağının ve rantın kamuya ait olması durumunda bundan o kentte yaşayanların tümünün yararlanacağının önemli olduğunu bilmiyor muyuz?

David HarveyPlanlama İdeolojisini Planlamak Üzerine” başlıklı makalesinde, şehir planlama mesleğinin nesnelerin mekanda varoluşlarını düzenlerken toplumsal ilişkilere çatışma, ayrışma ve parçalanma yerine uyum, denge ve bütünlük kazandırmayı hedeflediğini ve plancının şeylere müdahale etme güç ve geçerliliğini toplumsal uyum ve düzen anlayışından aldığını belirtir.

Harvey‘e göre bu durum, plancıyı doğrudan statüko savunucusu haline getirmeyip “yanlışları düzeltme”, “dengesizlikleri doğrulama” ve “toplumsal/kamusal olanı savunma” rolüyle kapitalist ilişkilerin özel çıkar temelli anarşik dinamikleri ile sürekli olarak çatışmak durumunda bırakır.

Bu nedenle, planlama meslek alanı kapitalist toplum içerisinde oldukça çelişkili bir konum edinir: güç ve geçerliliğini kapitalist ilişkilerin anarşik doğasının yol açtığı olumsuz sonuçlardan alırken, rehber edinmesi gereken “kamu yararı” ilkesi çerçevesinde bu işin pratikleri ile çatışır.

Dolayısıyla kamusal olanı gözetmesi gereken yanı kapitalist toplumun kendini yeniden üreten işlevi ile sınırlandırılır. Bu çerçevede sermaye birikiminin krize girdiği dönemlerde kamusal yararı gözeten duruşun etkinlik alanı daralır ve plancının teknik rasyonaliteye dayanan gücü azalırken, kapitalist yeniden yapılanmaya uygun, düzenleyici hedeflere, araçlara ve rasyonaliteye sahip bir planlama mesleği gündeme gelir. Böylelikle kamusal yararı gözeten plancı zaman içinde giderek “sarı plancı“ya dönüşür.

İşte o nedenle; plancının zaman içinde giderek “sarı plancı”ya dönüşmemesi ve planın kamusal çıkarı gözetmesi için onun kamu yararı doğrultusunda nasıl kullanılabileceği konusuna odaklanmanın daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Resim11

Ayrıca kamuya ait alanların bu vahşi kapitalist düzen içinde hiçbir plan, değer ve ilke gözetilmeksizin yağmalanmasına nötr bir sözcük olan “rant” ya da “rant projesi” demek yerine “yağma“, “soygun” ya da “tahribat” demenin daha doğru, etkileyici ve sonuç alıcı olduğuna inanıyorum.

Her mücadele söyleminde, kullandığımız sözcüklerin gerçek anlamlarını öğrenmek ya da onların anlamlarını çarpıtmadan yerli yerinde kullanmak dileğiyle…  


(1) Korkut Boratav (2000), Yeni Dünya Düzeni Nereye, İmge Kitabevi s. 141

Yararlanılan Kaynaklar

Harvey, David; Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, Ankara 2003

Şengül, H.Tarık; “Sınıf Mücadelesi ve Kent Mekanı“, Praksis, Bahar, 2001, s. 9-31

Turan, Menaf; Türkiye’de Kentsel Rant, Devlet Mülkiyetinden Özel Mülkiyete, Tan Kitabevi, Aralık 2009,

Turan, A.Menaf; “Kentsel Rant Kuramları Üzerine Tartışmalar“, Van YYÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:34, 

Hedefimiz rantı ortadan kaldırmak mı?” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s