Karşıyakalı olmak…

Ali Rıza Avcan

1997 yılı sonu, 1998 yılı başından bu yana Karşıyaka’da yaşıyorum.

Aşağı yukarı 20 yıldır Karşıyaka’da yaşıyor olmama ve kendimi ilk günden bu yana Karşıyakalı hissetmeme karşın bazı Karşıyakalılar “doğma büyüme Karşıyakalı” olmadığım için beni kendilerinden saymıyorlar.

Onlar için “Karşıyakalı olmak” demek, Karşıyaka’da doğup büyümek, Karşıyaka’da okumak ve çalışmak, Karşıyakaspor’u tutup maçlarına gitmek anlamına geliyor.

Ben o anlamda, onların “Karşıyakalı” standartlarına sahip olmadığım için beni kendilerinden saymıyorlar ya da nezaketen ses çıkarmasalar bile tutum ve davranışlarıyla bana kendilerinden olmadığımı hissettiriyorlar.

Oysa, önce babam, daha sonrasında da annem Soğukkuyu Mezarlığı’na defnedildiler ve uzun süredir orada yatıyorlar.

Anne ve babam Karşıyaka topraklarında yatıyor olmasına karşın, beni halen “Karşıyakalı” saymıyorlar.

Oysa, bu kente geldiğim ilk yıl; yani Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamalarının yapıldığı bir dönemde Cumhuriyet Dönemi ile ilgili belleği ortaya çıkarmak amacıyla, bir zamanlar Mustafa Kemal Atatürk‘ün karargah binası olarak kullanılan İplikçizade Köşkü‘nün tarihsel önemini vurgulayan bir anı tabelası yaptırarak yaşadığım bu coğrafyaya kendimce ilk çiviyi çakmaya çalışmıştım. Çalıştığım Prometheus İnsan Kaynakları şirketinin katkısını alarak yaptırdığım o tabela, maddi anlamda pek değerli olmasa da zengin manevi anlamı ile halen Yalı Caddesi 360 numaralı Çağlayan apartmanının bahçesindeki varlığını korur. 

Karşıyaka’nın Cumhuriyet Dönemi belleğini canlandırmak için çabalamama karşın, beni halen “Karşıyakalı” saymıyorlar.

2017 yazında Karşıyaka Belediyesi tarafından yıprandığı ve riskli olduğu gerekçesiyle yıktırılan Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı‘nın yıkılmaması için başta Tufan Atakişi olmak üzere “Karşıyakalı” arkadaşlarımla birlikte mücadele ettiğim halde; kendisinin anadan babadan “Karşıyakalı” olduğunu söyleyen bazı arkadaşlarım siyasi, ticari ve kişisel nedenlerle çıkıp tek bir söz bile söylemediler, 1972-19733 yıllarında öğrenci harçlıklarıyla ve Karşıyakalıların bağışları ile yapılan bu sivil anıtın yıkılmaması için kıllarını bile kıpırdatmadılar.

Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı‘nın yıkılmaması için mücadele edip anıtın kepçelerle yıkıldığı gün oturup ağlamama karşın, beni halen “Karşıyakalı” saymıyorlar.

O nedenle kendini “Karşıyakalı” olarak gören ya da tanıtanları diğerlerinden; yani “Karşıyakalı” olmayanlardan doğru ve sağlıklı bir şekilde ayırt edebilmek için ne yapabileceğimi araştırıp soruşturmaya başladım.

İlk aklıma gelen şey, kimin “Karşıyakalı” olduğunu ya da olmadığını ortaya koyacak resmi nüfus kayıtları ve bu kayıtlar dikkate alınarak düzenlenen Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) istatistikleri oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) bildiğim kadarıyla, 2007 yılından bu yana her yıl düzenlediği Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verileriyle bir il ya da ilçede oturanlardan hangilerinin o il ya da ilçe nüfus kaydında, hangilerinin diğer illerin nüfus kayıtlarında olduğunu listeliyor; böylelikle bir il ya da ilçede yaşayanların nüfusa kayıtlı oldukları yerler itibariyle dağılımını ortaya koyuyordu.

Bu kayıtlara göre, Karşıyaka’da yaşayan nüfusun ne kadarının Karşıyaka nüfusuna, ne kadarının diğer illerin nüfuslarına kayıtlı olduğunu öğrenmemiz mümkün olacak, böylelikle Karşıyaka nüfusunun kayıtlı olunan iller itibariyle dağılımı görebilecektim.

Tabii ki bunu yaparken, başka yerlerden Karşıyaka’ya göç ettikten sonra nüfus kayıtlarını Karşıyaka’ya getirmiş olanların ve o nüfustan gelen yeni nesillerin aslında başka il ve ilçelerden gelmiş olmalarına karşın “Karşıyakalı” olarak kabul edileceğini gözden kaçırmamak koşuluyla… 

Ayrıca TUİK verilerinin kayıtlı olunan yerin ilçe bazında düzenlenmeyişi nedeniyle nüfus kaydı “İzmir” olarak gösterilenlerin içinde İzmir’in diğer ilçelerinde, örneğin Göztepe‘de doğması nedeniyle Konak ilçesi nüfus kaydında gözükenlerin de olduğunu unutmamak koşuluyla…

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) 2011-2016 dönemi Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerini kullanarak hazırladığımız aşağıdaki tablonun incelenmesinden anlaşılacağı üzere, kaydı Karşıyaka’da olan nüfusun toplam Karşıyaka nüfusu içindeki oranı 2011 yılında % 42,60, 2012 yılında % 41,85, 2013 yılında % 41,35, 2014 yılında % 48,50, 2015 yılında % 48,59, 2016 yılında da % 48,68 olup bu durum bize net bir şekilde Karşıyaka nüfusunun yarısından fazlasının nüfus kaydı açısından “Karşıyakalı” olmadığını gösteriyor.

Resim2

Bu tablo sayesinde ayrıca, 2016 yılında Karşıyaka nüfusu içindeki Manisalıların % 4,74 oranıyla ikinci, Ankaralıların % 3,37 oranıyla üçüncü, kaydı yurt dışında olanların % 2,97 oranıyla dördüncü, İstanbulluların ise % 2,92 oranıyla beşinci sırada olduğunu görebiliyoruz.

Ancak bütün bu verilerin incelenip değerlendirilmesi sonucunda, 2016 yılı itibariyle nüfus kaydı Karşıyaka’da olan % 48,68 oranındaki nüfus içinden ne kadarının nüfus kayıtlarını daha sonra buraya aldırdığı ya da ne kadarının İzmir’in diğer ilçelerine kayıtlı olduğu bilinmediği için, kuşaklar boyu ve doğma büyüme “Karşıyakalı” olanların gerçek sayı ve oranını, devletin bizlere sunduğu resmi verilerle öğrenmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, kendisinin kuşaklar boyu ve doğma büyüme “Karşıyakalı” olduğunu söyleyenlerin ne ölçüde doğru söylediklerini başka bir yöntemle; Karşıyaka’nın bir yerleşim yeri olarak geçmişini ortaya koyan tarihi bilgilerle doğrulayabiliriz düşüncesiyle tarih kitaplarına baktığımızda ise, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu ile Prof. Dr. Ersin Doğer’in verdiği bilgilere göre “15. yüzyılın (1467 ve 1478) ve 16. yüzyılın (1528 ve 1575) Tapu Tahrir Defterlerine göre bu bölgede kendisine bağlı 9 adet köyü ile birlikte var olan bir köy, Kürdelen“, “Kördelen“, “Gürdelen” veya “Gördelen” adlarıyla anıldığını, bu köyün isminin  19. yüzyılla 20. yüzyılın başlarında buraya yerleşen Levanten nüfusun etkisiyle “Kordelio” olarak değişim geçirdiğini görürüz. (1)

Bu sonuçta da bize, boğup büyüme ya da kuşaklar boyu buralı olma hali üzerinden tanımlanan “Karşıyakalılık” olgusunun tarihi olarak pek de eskilere gitmediğini, olsa olsa 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyıla ait toplumsal bir duygu olduğunu gösterir.

Yine aynı tarihe kayıtlara göre, hem İzmir hem Karşıyaka yerleşimlerinin nüfusları Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde yurt içi ve dışından art arda gelen zorunlu göçlerle artmış; bu anlamda bir sonra gelen, bir önce gelenlerce hep “göçmen” ya da “muhacir” olarak nitelenip dışlanmıştır. 

Bu nedenle, gerek İzmir gerekse Karşıyaka açısından hiçbir zaman için buranın ilk sahipliği şeklinde bir “yerlilik” ortaya çıkmamış, nüfusu göçlerle devamlı bir şekilde beslenip yenilenen bu topraklarda her yeni gelen bir önce gelen tarafından “yabancı” olarak algılanmış ve uzun bir süre kabul görmemiştir.

Bu göçler ve değişim aslında bugün de devam etmekte ve Karşıyaka yurt dışından ya da çevre illerle Ankara ve İstanbul’dan gelen zorunlu ya da gönüllü göçlerle devamlı beslenmekte, gelenlerin özellikleri açısından zengin bir çeşitliliğe sahip olmaktadır.

Bu durum bugün öyle bir hale gelmiştir ki, nüfus kaydı Karşıyaka’da olanlar ya da Karşıyaka’da doğmuş olanlar uzunca bir süredir azınlığa düşmüş, kendini “Karşıyakalı” olarak tanımlayan nüfus gün geçtikçe önemini ve etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. 

O nedenle, bundan böyle bir zamanlar buraya göç edip yerleşmiş olanları ve halen gelmekte olanları “Karşıyakalı” olup olmadıkları üzerinden yabancılayıp ötekileştirmek yerine getirdikleri kültürel zenginlikle birlikte kabullenmek, onları önce “İzmirli” daha sonra da “Karşıyakalı” yapmak gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü “Karşıyakalı” olmak demek; kuşaklar boyu ve doğma büyüme Karşıyaka’da olmak, yaşamak ve bununla övünmek değil; kendini Karşıyaka’ya ait hissedip Karşıyaka’yı sevmek, onu ve değerlerini koruyup kollamak için çalışmak; hatta mücadele etmek demektir. 

Belki de, Karşıyaka’nın daha da gelişip özlediğimiz, arzuladığımız hale gelmesi burada önceden var olanlarla sonradan gelenler arasındaki bu uyumlu ilişkiye ve bu uyumdan kaynaklanacak enerjiye bağlıdır… 

Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı 025

O nedenle, gerçekten kuşaklar boyu “Karşıyakalı” olup, Karşıyaka’da doğup büyüyüp kendini “Karşıyakalı” hissedenlerin bu yeni gelen insanlara karşı çıkmak, onları ötekileştirmek yerine onları hep birlikte “Karşıyakalı” yapmak amacıyla benimsemelerini, gelenleri kendilerine benzetmek için çaba harcamalarını bekliyor ve diliyorum.

Her şeye karşın kendini “Karşıyakalı” olarak hissedip; yok olan doğasına, denizine, flamingolarına, anıtlarına ve insanlarına karşı kendini sorumlu gören bir insan olarak…


(1) Kütükoğlu, M.S.; XV. Ve XVI. Asırlarda İzmir Kazasının Sosyal ve İktisadi Yapısı, İzmir 2000. s.11-12

Karşıyakalı olmak…” için bir yanıt

  1. İnsan yaşadığı yere aittir. Çok mu önemli başkalarının sizi orali olarak kabul edip etmemesi. Hemşehrilik anlayışı modern dünyada modası geçmiş, geri, antidemokratik ve özünde faşizan yaklaşımların olduğu bir anlayıştır. Bir insanın ille de oralı ya da buralı olduğunu kanıtlamaya çalışması eylemi,o insanın, dışlayan anlayışın tuzağına düşmesi demektir. İşi gücü bırakıyorsunuz kendinize, kendiniz dışında bir aidiyet yaratmağa çalışıyorsunuz. Bu bir tuzaktır. Ait olmak demek sizde başlayan sizde biten bir duygu oluşumudur. Kendi dışınızda bunu aramak yersizdir. Sizden başka’larını memnun eder. Yaşamak ve üetmektir asıl olan.
    Benzer duyguyu değişik kentlerde yaşadığım için, empatik bir tutum içinde size bu yanıtı yazdım. Dışlanmanın ne anlama geldigini bilen bir insan olarak. Hoşçakalın.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s