Verilen not, ödül ve hibelerden memnun olmak…

Ali Rıza Avcan

Son zamanlarda İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinde uluslararası bir kuruluş not, ödül ya da hibe verdiğinde aşırı sevinme ve giderek övünmeye neden olan ilginç tepkiler ortaya çıkmaya başladı…

Belediyeye kredi verecek kuruluşlara belediyenin mali performansı hakkında bilgi veren Fitch, Moody’s gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlar ve düzenledikleri raporlar kentte neredeyse havai fişek şenliği ile kutlanacak kadar bir neşe, bir sevinç yaratmaya başladı…

Fireworks-at-Lake-Lanier-Islands-SunsetCove.jpg

Sanki, Türkiye’nin aleyhine olduğu açık olan Gümrük Birliği anlaşmasının imzalandığı günün ortasında Ankara semalarına atılan havai fişekler gibi garip bir sevinç hali ortaya çıkmaya başladı…

Yine aynı şekilde herhangi bir belediye, tanıdığımız ya da haberimizin bile olmadığı birtakım uluslararası kuruluşlar tarafından bir ödüle layık bulunduğu ya da o kuruluşlardan hibe aldığı zaman aynı sevinçler, aynı heyecanlar yaşanır oldu…

Belediye genel sekreterinin, meclisi üyelerinin, onların gözüne girmek isteyen ve o nedenle “kraldan çok kralcı olan” belediye çalışanlarının ve çoğu İzmirli’nin sosyal medya ortamındaki mesajları ne hikmetse hep bu sevinç, hep bu gururla dolu oluyor…

Oysa, kimse çıkıp da o raporları düzenleyip not veren kuruluşlarla kredi, ödül ya da hibe veren uluslararası kuruluşların birbirleriyle ilişkisini araştırıp sorgulamıyor, bilmiyor ya da bilse bile bilmemezliğe geliyor gibi bir durum var ortada…

Aynen ülkemizde çevreyi en fazla kirleten şirketlerin bir araya gelip bir “arka bahçe” olarak kurdukları ÇEVKO ya da WWF gibi sahte yeşil örgütler gibi…

Uluslararası alanda parayı yöneten bu kuruluşların belediyelere yönelik  al gülüm-ver gülüm politikalarını kimse bilmiyor, bilmeye çalışmıyor ve de sorgulamıyor.

O nedenle her not verilişinde, her ödül ya da hibe alındığında havalara sıçrayıp bir marifet yapmışız gibi sevinip duruyoruz.

***

Bu garip durumu, kendisinin üç yıl öğrencisi olmakla övündüğüm Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın bir sözüne bağlamak isterim.

Tabii ki 1972-1980 döneminde benim tanıyıp bildiğim İlber Ortaylı formatıyla…

İlber Hoca hep, “Biz bir imparatorluğun artığı olduğumuzu ve geride bıraktığımız zamanlarda o imparatorluğun ahalisi olarak sahip olduğumuz gücü unutuyor, imparatorluk bile kuramamış toplumlarla aramızdaki farkı bilmiyoruz” der. Bu söz hiçbir zaman bir Osmanlıcılık fikriyatı olarak yorumlanmamalıdır. İlber Hoca bu sözüyle, Türkiye’nin diğer ülkelerle, özellikle de eskiden imparatorluk olmuş ya da bugün halen imparatorluk olduğunu iddia eden ülkelerle ilişkilerinde kendini geçmişten gelen imparatorluk geleneği ile güçlü hissetmesini, o eski gücü unutarak kendine haksızlık yapmamasını ister.

O anlamda, evet biz bugün çökmüş bir imparatorluğun ardılları olmakla birlikte arkada bıraktığımız imparatorluk kurmuş bir toplum olmanın gücü ile kendimizi diğer uluslar ya da toplumlar düzleminde onlarla eşit, hatta onlar kadar güçlü olduğumuzu hissetmeliyiz diye bizi uyarır.

Ama yine biz, onun söylediklerini, uyarılarını ya da bir zamanlar o emperyal güçlerin ordularına, kurumlarına kafa tutmuş bir ulusun bireyleri olduğumuzu unutup uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının düzenlediği raporlarla verdiği notları önemseriz… Hem de o raporların düzenlenmesi için ayrıca para ödediğimizi unutarak…

Ama yine biz, Avrupa’daki en küçük kasaba belediyelerine bile verilen ödüller bu sene bize verildi diye havalara uçarız ve kendimize bu ödül üzerinden bir paye vermeye çalışırız…

Ama yine biz, “hibe” adıyla verilen paraları sanki bize ödül verilmiş gibi kabul eder ve bu durumu kendimize vehmettiğimiz özelliğin bir delili olarak sunarız…

Oysa biz eskiden başka birinden borç almaya sıkılır ve çoğu kez bunu başkaları bilmesin, öğrenmesin kaygısıyla borçlu olduğumuzu cümle alemden saklardık…

Şimdi ise borç almak istediğimizi, aldığımızı ve o borcu büyük bir beceri ile yönettiğimizi dünya aleme duyuruyoruz…

Oysa biz, birinden bir bağış ya da hibe aldığımızda bunun gizli tutulmasını ister, hatta yaptığımız yardımların, bağışların duyulmasını istemezdik…

Şimdi ise kimden hibe aldığımızı sıkılıp üzülmeden, adeta bir ödül almışız gibi duyurup böbürleniyoruz… 

Hand giving money - United States Dollars (or USD)

Ne oldu şimdi bize? Nerede kaldı kişisel, toplumsal ve ulusal gururumuza?

Niye unuttuk birbirimiz ödül vermeyi de; yabancıların verdiği ödüllerle sevinir olduk?

Niye Gümrük Birliği’ne alındık diye gün ortasında havai fişek atıyoruz?

Niye elalem bize karne notu verir gibi not verdiğinde yakasına kırmızı kurdela takılmış çocuklar gibi seviniyoruz?

Niye birileri bizi yardım ve hibeye layık görüp para verdiğinde bunu cümle aleme anlatıyoruz?

Yoksa bizler, eski bir imparatorluğun halkı olarak emperyalizme karşı mücadelenin başladığı ve ilk kurşunun atıldığı bir kentte yaşamıyor muyuz?

Geçmişimizi ve sahip olduğumuz gücü bu kadar mı unuttuk?

En önemli ve büyük ödülün, yaşam kalitemizin artması nedeniyle bu kentte yaşamaktan duyduğumuz memnuniyet olduğunu niye unuttuk?

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s