Nurşin Altunay
İstanbul Film Festivali bünyesinde gösterilen bir filmi izlemeye gittim geçenlerde. Bağımsız filmler izleyebilmek için sponsorlara, reklamlara zor da olsa ses çıkartmamayı, kendi kendimize söylenmeyi öğrendik. Sabırla filmden önce gösterilen reklamları izlemeye başladım. Reklamlardan biri çok çarpıcıydı.
Reklam Antarktika’da on penguen, Akdeniz’de iki gagalı yunus, Macahel’de yüz Kafkas Arısı, yağmur ormanlarında on bambu, pardon on beş bambu, Akdeniz’de dört yavru Caretta Caretta, Tazmanya’da yirmi küçük su samuru diyor.. Bunları kurtarmayı vaat ediyor gibi. Sayılar ve görüntüler azıcık duyarlı olan herkesin direkt kalbinde bir yere dokunuyor. Bu hayvanları kurtarabilir miyim gerçekten? Matematik hesabı nasıl yapılmış pek anlamadım aslında. Yani dört Caretta Caretta, yirmi su samuru yavrusuna mı eş değer? Ne?
Neyse zaten dediğim gibi beyaz eşyaların içinden çıkıp, etrafından falan dolanıp kendi yaşam alanlarına akan bu hayvan görüntüleri ve sayılar gerçekten de “bu marka cihazları kullanırsak kurtarabileceklerimiz budur” gibi bir algı yarattı bende. Reklam direkt böyle bir şey söylemiş miydi? Yoksa bu görüntüler sadece bir büyü etkisi miydi? Ama yok. Yaklaşık bir dakika içinde geçip giden görüntülerin mesajı apaçık ortada. Onların yaşayıp yaşamaması, kurtarılıp kurtarılamaması bizim alacağımız karara, daha doğrusu alacağımız beyaz eşyalara bağlı..
Hayvan görüntüleri bittikten sonra şöyle deniliyor reklamda:
“Doğa dostu teknoloji ürünü kullandığınızda dünyanın herhangi bir yerinde de bir canlı yaşam hakkını kullanmış oluyor. Şöyle bir düşünün, gelecek nesillere her şeyden daha değerli bir miras bırakıyorsunuz. Yaşamın kendisini”.
Şöyle bir düşünün diyor ya, ben de reklamın etkisinde kalmış biri olarak düşündüm. Biraz da baktım doğa dostu teknoloji denilen şeye. Web sayfaları da güzel reklamları gibi, yemyeşil, ferah, gayet çevreci bir imaja sahip.
Diyorlar ki “Enerji ve su sarfiyatına karşıyız! Eski beyaz eşyalarınız hala çalışıyor olabilir; ancak elektrik ve su sayacınız hızla dönmeye devam ediyor.”
Demek ki gelecek nesillere, çocuklarıma gerçek bir miras bırakmak istiyorsam, başka canlıların yaşam hakkına saygılıysam hemen gidip bu ürünlerden edinmeliyim. Evdekilerini eskiciye satarım. A-PLUS sınıfı beyaz eşyalar diğerlerine göre çok pahalı ama olsun. Dünya ve gelecek için paranın lafı mı olur? Kredi kartı numaramı verdiğim çevre örgütü benim yerime dünyayı kurtarmakla uğraşıyor gerçi. Yine de az daha katkı kendimi daha iyi hissetmemi sağlar. Parasıyla değil mi nihayetinde? Hayat ne kolay artık. Parayla her şey satın alınabiliyor. Para verip aktivist oluyorsun, dünyayı yok edenlerden ayrılıp dünyayı kurtaranlardan tarafa geçiyorsun. Para verip yaşam hakkı savunucusu da olunabiliyor, çok şahane. Kendine havalı bir kimlik yaratıyor ve vicdanın rahat uyuyabiliyorsun. Şöyle bir de bir kaç mesajlı STK tişörtü alırsan, çalgılı, şarkılı bir iki eyleme de gidersen tamamdır.
….
Böyle olmadı elbette. Bunu ben kurguladım. Reklamın bendeki etkisi çok farklı oldu.
Tüm konsantrasyonumu bozdu ve içimde bir şeyin yavaş yavaş büyümesine sebep oldu. Öfke miydi bu? Sadece basit bir kızgınlık mı? Kendimi ve etrafımdaki herkesi bir aynada mı görmüştüm de bu gerçek sert gelmişti? Biz böyle bir şey miydik artık?
Reklam hayvan görüntüleri, hayvan sayıları vererek belirtilen sayıda hayvanı kurtarabileceğimiz algısını oluşturuyor demiştik. Evet, sadece beyin böyle bir çıkarımda bulunuyor. Aslında reklam ve marka böyle bir şey iddia etmiyor. Siz öyle dedi zannediyorsunuz. Ustaca kurgulanmış. Görüntülerden hemen sonra söylenen sözleri zaten yukarıda yazmıştım. Ne anlamsız değil mi? Bu hayvanların ve bu sayıların anlamı ne o zaman? Sadece ima mı? Verilmeyen bir bilgiyi beynimiz tamamlıyor ve bunu kodluyor mu?
Düşünün diyor ya reklam.. Gerçekten düşünüyor mu insanlar? Düşünüyor muyuz? Bu beyaz eşyalar gökten zembille mi iniyor sanıyoruz? Nerede üretiliyor, ne kadar suyu kirletiyor, ne kadar havayı kirletiyor? Bozuk olmayan bir ürünü enerji tasarrufu vaat eden bir ürünle değiştirmek tasarruf mudur gerçekten? Madem bu şirketler tasarrufa bu kadar önem veriyor, doğayı, gelecek nesilleri falan düşünüyorlar, neden çok çok uzun yıllar bozulmayan ürünler yapmıyorlar? Neden hep daha büyüğünü, daha genişini üretmeye çalışıyorlar? Neden “çok fazla kıyafetiniz var, bu kadarına ihtiyacınız yok, dağıtın çoğunu, hem az çamaşır çıkar, tasarruf edersiniz.” demiyorlar. “Öyle bir öğünde kırk çeşit yemeğe gerek yok, bir tas çorbayla da doyarsınız. Napacaksınız devasa iç hacimli buzdolabını” da demiyorlar. “Eskiden çamaşır kurutma makinesi mi varmış, boşa enerji tüketimi” de demiyorlar elbette. Onun yerine tam tersi bu ürünlerin kullanımını teşvik ediyorlar. “Elde bulaşık yıkarsan çok su harcarsın, makine de yıkarsan az su harcarsın”.. Hadi ya.. Ondan önce daha az çamaşır yıkatmanın, daha az bulaşık çıkartmanın çaresi üzerine düşünseydik? Eskiden tek bir koca tabaktan yemek yiyebiliyorduk. Bulaşık sadece büyük bir kap ve çatal kaşık oluyordu. Ama şimdi çorba kâsesi, servis tabağı, salata kâsesi, herkese ayrı yoğurt tabağı vs. Bulaşıklar mutfağa sığmıyor, elde yıkama düşüncesi bile korkunç geliyor birçoğumuza. Yalan mı? Ha bir de bu makineler bir sürü başka ürün kullanımı gerektiriyor. Bir sürü kimyasal.. Mesela çamaşırların güzel kokması için yumuşatıcı lazım, bulaşıkların parlaması ve kıymetli porselen takımlarının korunması için özel deterjanlar ve yan ürünler lazım. Tüm bunlar çok önemli değil mi? Yaşamsal… Makinelerimiz olmasa biz ölürüz. Hayat durur.
Tükettirmek için kırk takla atan şirketlerin bu iyi, yumuşak, çevreci ve bizi düşünen maskeleri benim midemi bulandırıyor. “Yeşil aklama” dedikleri şey, tam da bu olsa gerek.
Yaşamı gerçekten savunan bir şirket olabilir mi? Para kazanmak için kurulmuş bir yapı para kazanmadan insanların iyiliğini düşünmeyi seçebilir mi? Dünyayı yok ettiğimizi ve dünyaya zarar verenin sadece bizler olduğunu düşündürterek kendi suçlarını mı gizliyorlar? Neden tek sorumlu biz olalım ki? Yozlaşma, algının kilitlenmesi, tüketim çılgınlığı sistemin devamı için gereklilik. Sistem görevini gayet iyi yaparak kendi yakıtını üretiyor işte. Yani bizi üretiyor. Sadece bir an durup düşününce anlaşılabilecek gerçekleri, milyonlarca insandan, çok çok uzun süre saklayabilme yetenekleri gerçekten çok gelişmiş bu şirketlerin.
Ne yazık. Şirketlerin bizim üzerimizden kendilerini var ettiğini göremediğimiz derin bir uykuya yatmış gibiyiz.