Mihriban Yanık
Son günlerde aklım ‘istemezükçüler’ sözcüğüne takıldı.
Düşündüm, şu ‘istemezükçüler’ kimlerdir? Neleri istememişlerdir? Neden istememişlerdir?
Hemen birkaç örnek geldi aklıma.
Çok eskilere gidersek, birinci örnek olarak; paha biçilmez arkeolojik değerlerimizi, işlenmiş antik kent kalıntılarını, sanat harikası heykelleri işe yaramaz taş parçaları olarak gören dönemin padişahları, bu gün dünyanın her yerinden milyonlarca insanın hayranlıkla izlemeye koştuğu bu eserleri, ellerini ovuşturarak bekleyen dış ülkelere, hiç düşünmeden, yıllar boyunca hediye ediyorlar… O dönemde haddi olmadan (!)’neden veriyoruz?’ diye tedirgin ve cılız bir sesle soran, o nedenle de seslerini duyuramayan üç beş kişiydi ‘istemezükçüler’…
Peki, dönemin padişahları, bu eserlerin paha biçilmez değerde ve geçmişimizin kültürel zenginliği olduğunu bilselerdi verirler miydi? Elbette ki hayır…
Ama benim hala içim daralıyor, muhteşem ‘Knidos Aslanı‘ heykelinin nasıl götürüldüğünü gösteren fotoğrafı ve çizimi görünce…
Cumhuriyetin ilk döneminde, ülkedeki her bir bireyin iyi bir eğitim almasını isteyen, bilim ve araştırmanın önemini kavramış yöneticiler tarafından köy enstitüleri kurulmuştu. Tam da, mezunları ülkenin dört bir yanına dağılmaya, ülke halkını eğitip bilinçlendirmeye başlamıştı ki; yine sömürü düzenini sürdürmek isteyen iç ve dış güçlerin yoğun baskı ve karalamaları ile bu okulların derhal kapatılması gerektiği (!) bildirildi… Ve gereği yapıldı…
Bu okulların kapatılmasını istemeyenler de dönemin ‘istemezükçü’leriydi…
Ama benim hala içim daralıyor, geçmişte yapılan bu hataları düşündükçe…
Sonra, savaş sonrası dönemin zorlukları içinde tam fabrikalarımızı, araştırma ve üretim tesislerimizi geliştirmeye girişmişken; birileri çıkıp o dönemin yöneticilerini ikna ederek, “neden uğraşıyorsunuz? Biz size yapılmışını hediye edelim” dediler. Ne kadar eski araç ve gereçleri varsa bize hibe (!) ederek, sık sık arızalanan bu eskilerin parçaları için bile dışa bağımlı olmamıza neden oldular. Tabii, araştırma, fabrika ve tesislere de elveda… Peki o zamanlar buna karşı çıkanlar kimlerdi?
Tabii ki, ‘İstemezükçü‘ler.
Ülkenin gelişimi yara almıştı. Ama olsun, zaten ülke böyle daha rahat yönetiliyordu…
Fazla uğraşmadan, kafa yormadan ülke yönetip (!) keyfine bakmak varken, nereden çıkmıştı bu ‘istemezükçüler’?
Tabii ki, derhal gereği yapılmıştı…
Ama benim hala içim daralıyor, üretimi unutup tüketim toplumu olmamıza, tohumumuzu ve buğdayımızı bile ithal eder hale geldiğimize bakıp…
Ülke genelindeki ‘istemezükçüler’i bırakıp, yaşadığımız kente bakalım biraz da;
Yıllar önce kent planları yapılırken ve uygulanırken, tarihi dokunun korunmasını isteyen ve güzelim hanların, köşklerin yıkılmasına karşı çıkanlar da, yol yapılmasını istemiyorlar diye ‘istemezükçü’ ilan edilmişlerdi…
Mezarlıkbaşı’ndaki katlı otopark bizzat dönemin belediyesi tarafından yapılmıştı Smyrna Antik Kenti Agora’sının dibine.

Başkan tarihi dokunun önemini bilseydi yaptırır mıydı hiç o çirkin binayı oraya? Tabii ki hayır…
Ve kalıntılar, sütunlar atılmıştı denize, oraya buraya, ‘istemezükçüler’e (!) aldırmadan…
Ama benim hala içim daralıyor, antik Agora’nın önünde dikilen o dev gibi beton otoparkı görünce…
Sonraları kentin kıyılarında, ormanlarında kaçak yapılara ve betonlaşmaya karşı çıkanlar da ‘istemezükçü’, körfeze dökülen akarsuların kıyılarındaki fabrikaların kaldırılmasını isteyenler de, güzel bir çabayla yıllardır büyütülen, geliştirilen kent ormanında yapılaşmaya karşı çıkanlar da ‘istemezükçü’ ilan edildiler.
Ama benim hala içim daralıyor, güzelim körfez kıyılarında beton kale gibi dizilen ve doğal hava dolaşımını engelleyip kenti boğan yapıları, 80’li yıllarda gücü elinde tutanların Balçova’daki ormanın içine yaptığı teras evleri, beni de görün diye bağıran tarihi Kervan Köprüsü’nün ve hızla yok olan eşsiz tarihi yapıların perişan halini görünce…
Konular çoğaltılabilir. Bunlar sadece birkaç örnek. Niyetim kimseyi kötülemek değil, olaylara genel olarak bakmak ve geçmişteki hatalarımızı görmek.
Bütün bunları düşünüp geriye doğru bakınca,
‘İstemezükçüler’ hiç de kötü şeyler istememişler,
Demek ki ‘istemezükçü‘ olmak kötü bir şey değilmiş…
O halde evet, ‘istemezükçüyük‘…
Ama sadece ‘istemezükçü’ değilük.
Geçmişteki tüm yöneticilerimizin bilgili ve bilinçli olmasını isterdük…
Evet, kentimiz için güzel şeylerin hepsini istedük…
Bu güzel şeylerin yapılmasını hala isterük…
Ve bunun için üstümüze düşen her görevi de yaparuk…
Ülkesini, halkını ve kentini iyi tanıyan, istek ve ihtiyaçları duyup görebilen, araştıran, bilimsel eğitim almış, kültürlü ve donanımlı, cesur, dürüst, eşitlikçi iktidarların, karar vericilerin, yönetimlerin çoğalması,
Halkımızın daha güvenli ortamlarda, araştırarak, sorgulayarak, öğrenerek, üreterek daha iyi, daha sağlıklı, daha mutlu, yaşaması, sevgi ve karşılıklı anlayışın artması dileği ile…