Ne akar, ne kokar olmak hali…

Ali Rıza Avcan

Ne akar, ne kokar olmak“.

Türkçe’de sıklıkla kullanılan bir deyim. Türkçe’de kullandığımız deyimlerin ne anlama geldiğini gösteren kaynaklara göre, “kimseye ne faydası, ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kişileri” tanımlamak için kullanılıyor.

Bildiğim kadarıyla Türkçe’de bu anlama gelen başka deyimler de var. Örneğin “tavşan boku gibi, ne akar ne bulaşır“, “etliye sütlüye karışmamak“, “ne batar ne çıkar” deyimleri…

Keçiboynuzu gibi ne uzar, ne kısalır” deyimi de aşağı yukarı aynı anlama geliyor.

Aslında bütün bu deyimler, bir yandan da işe yaramaz insanları tanımlamak amacıyla kullandığımız sözcükler…

irene-liebler-Red-Balloon
Fotoğraf: Irene Liebler

Bütün bu deyimler aslında, kendine ait bir düşünceye sahip olmayan, olsa bile bunu ifade etmekten kaçınan, bir düşünce ya da bir dava için ortaya çıkıp mücadele etmeyen, sürekli olarak sorumluluk almaktan kaçınan, diğer bir deyimle “kaçak güreşen“, herkesi memnun etmek için devamlı “sorunsuz bölgelerde” dolaşıp, kendisine güvenen ya da kendisinden çok şeyler bekleyenlere bir anlamda ihanet eden, bu nedenle giderek “güvenilmez kişi” haline gelen, bütün bu tavırsızlığı çoğu kez bir çıkar ya da bir beklenti için sergileyen insanları tanımlamak için kullanılıyor.

Bu tür insanlara, çevremizde her zaman rastlıyoruz. “Tarafsız saha“nın “orta yolcu” insanları olarak, onları var saymak ya da onlardan uzaklaşmak, onların etkisinden kurtulmak neredeyse imkansız…

Çünkü iktidar sahiplerinin her zaman için bu tür insanlara ihtiyacı var ve o nedenle bu tür insanlara nedense hep iktidarın dümen suyunda rastlanıyor.

Ne akan, ne de kokan” bu insanlar çoğu kez ya kendilerinin ya da yakınlarının çıkarları için iktidar sahiplerinin önlerine koyduklarıyla yetinmeyi seviyorlar… Çünkü tek bekledikleri şey, önlerine onlar için bir şeylerin konulması ve bunun hiç kesilmemesi…

Bu davranışın karşılığını da, çoğu olay ya da sorunda tavırsız kalarak, olay ve gelişmeleri kıyıdan köşeden izleyerek ya da gizliden gizliye taraflara akıl vererek; ama kendi başlarını belaya sokmadan “sen sağ, ben selamet” yaklaşımıyla ödüyorlar.

Ama hiç bir zaman için ortaya; yani “er meydanı“na çıkıp kendi doğru bildikleri şeyler için mücadele etmiyorlar…

Çünkü onlar kendilerini, omuzlarının üstüne çıkaracak “herkes“in adamı olarak görüyorlar…

Bu “er meydanına çıkmama” halinin de, hep bir mazereti oluyor. Genellikle ya çok meşgul oluyorlar ya da hastanede veya kent dışında oluyorlar…

Tek amaçları, hiçbir şeye “nane olmayan” bu halleri ile “sürdürülebilir” bir şekilde sevilmek, gündemde kalmak, el üstünde tutulmak ve içi kof bir kahraman olarak kabul görmek oluyor…

Bu halleriyle çevrelerindeki insanlara, özellikle de gençlere örnek olacak halleri -hiç mi hiç- bulunmuyor…

Devamlı bir şeyler yapıyorlar ya da yapıyormuş gibi davranıyorlar; ama geriye doğru dönülüp bakıldığında kalıcı bir şeyler yapmadıkları, bütün yaptıklarının eften püften işler olduğu görülüyor… Bu anlamda bir salyangoz kadar bile iz bırakmayı bilmiyorlar…

Can-You-See-Me-Now-by-irene-liebler
Fotoğraf: Irene Liebler

Bu tür insanların genellikle sabun köpüğü gibi gelip geçici bir değerleri oluyor ve bu değeri de -ne hikmetse- hep iktidar sahipleri sayesinde, onlar adına kullanmayı tercih ediyorlar…

O nedenle de, bunun farkında olmayan çoğu insanın gelecekte yaşayacakları hayal kırıklıklarının hikmet-i sebebi oluyorlar…

Çünkü onlar, kendilerini destekleyen insanların sayesinde, aynı düzenin devamı için klonlanan figüranlar gibi kendilerine verilmiş görevleri yapıyorlar…

 

 

Kentin kanaat önderleri ve anayasa referandumu…

İnternet’in ansiklopedisi olarak kabul ettiğimiz ve çoğu araştırmamızda ilk başvurduğumuz yer olan Vikipedi‘ye göre “kanaat önderi kavramı, psikolojik  bir kavram olup, fertlerin ve toplumların anlama ve kavrama farklılıklarından ötürü, bir gruba veya topluluğa sosyal mesajları veya sosyal olayları, onların anlayacağı ve kavrayacağı dilde anlatan liderdir. Kanaat lideri, kendi grubu gibi yaşar. Dolayısıyla grup üzerinde hayli etkindir. Onun yaptıkları grup tarafından çok çabuk benimsenir. Birisinin, insanları etkileme becerisinin yüksek olması, onun kanaat lideri olması için yeterli değildir. Kişilerin kanaat lideri olmaları için her seviyeye inebilmesi, hatipliğinin olması, her türlü olgudan sonuç çıkarabilmesi şarttır. Ünlüler, sanatçılar, köşe yazarları veya yazarlar kanaat lideri değildirler. Kanaat liderlerinin en belirgin özellikleri tüm gelişmeleri sıkı sıkıya takip etmeleri, toplumda sözü dinlenilen kişiler olmaları, her olgudan fikir üretme kabiliyetine sahip olmaları ve grup üyeleri gibi yaşamalarıdır.”

Kanaat Önderi 002

Yolumuzu İnternet’ten ayırmayıp yine “İzmir, kanaat önderi” sözcük grubu ile Google’da yaptığımız bir aramada karşımıza İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Başkan Kocaoğlu: Kanaat Önderleri ‘Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın’ Dememeli‘ başlıklı bir haberi çıkıyor. 21 Nisan 2007 tarihini taşıyan bu belediye haberine göre EBSO Genç Sanayiciler Birliği’nin toplantısına katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu genç sanayicilere hitaben yaptığı konuşmada, kentteki “kanaat önderliği kavramının” sorgulanması gerektiğini, bunlardan bazılarının sıkıntı yarattığını, İzmirlilerin bu kişileri sorgulaması gerektiğini söyleyip “İzmir’in kanaat önderlerinde bir sıkıntı vardır. Bu kanaat önderlerinden sıkıntı yaratan insanların kanaat önderi olmadığını yaşayarak görüyoruz. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, işim var gücüm var’ derse olmaz. İzmir, kanaat önderlerini irdelemek, sorgulamak zorundadır” demiş. 

Aradan tamı tamamına 10 yıl geçmiş olmasına ve sayın Aziz Kocaoğlu‘nun bugün halen aynı fikirde olup olmadığını bilmiyor olmamıza karşın “İzmirlilerin kanaat önderlerini sorgulaması” gerekir düşüncesine katılıp bugün İzmir’deki kanaat önderlerinin devam etmekte olan anayasa referandumu karşısında nasıl bir tavır aldıklarını izleyerek onların İzmir için nasıl bir sıkıntı yarattıklarını ortaya koymaya çalışacağız.

Tabii ki öncelikle İzmir’in kanaat önderi denilince akla kimlerin geldiğini sorgulayarak…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Genç Sanayiciler Birliği‘nde yaptığı 2007 tarihli bu konuşmasında genç sanayicilere hitaben kentin kanaat önderlerinden söz ettiğine göre sanayicileri kanaat önderi, özellikle de Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar‘la diğer eski ya da yeni yöneticileri kentin kanaat önderi olarak gördüğü kesin.

Sayın Aziz Kocaoğlu sanırım sanayicinin yanında tüccarın, tacirin temsilcisi olarak tanıyıp bildiğimiz ve çoğu toplantıda belediye başkanının hemen yanında oturan İzmir Ticaret Odası (İZTO) başkan ve yöneticilerini de kentin kanaat önderlerinden biri olarak kabul edecektir. Nitekim İzmir Limanı, Kültürpark Projesi gibi birçok önemli projede onun fikirlerini kabul edip uygulamak istediğine göre kentin diğer bir önemli kanaat önderi, olsa olsa İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş olmalıdır.

Kültürpark Projesi hakkında oturup bir rapor düzenleyip kendilerince önemli önerilerde bulunduklarına ve belediyenin yaptığı projeyi desteklediklerine göre Ege Sanayici ve İş Adamları Derneği ya da adının sonunda “giad” ya da “siad” olan her iş adamı, sanayici derneğinin yöneticileri de kentin önde gelen kanaat önderlerinden biri olsa gerek…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun 2009 yılında kurduğu İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘na (İEKKK) üye olanlar da kuvvetle muhtemel bu kentin kanaat önderleridir. Kentin tüm önemli, büyük ve sorunlu projeleri önce bu kurul üyelerine tanıtılıp onların görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerine öncelik verildiğine göre bu kurulda yer alan kalburüstü zevat da kuvvetle muhtemel kentin kanaat önderleridir.

Hele ki kentteki değişik sermaye ve çıkar grupları arasındaki ilişkileri düzenleyen, çoğu kişinin korku ile karışık bir şekilde saygı gösterdiği, son günlerde anlaşılmaz bir nedenle, muhtemelen aldığı nazik bir uyarı nedeniyle İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) üyeliğinden inandırıcı olmayan bir nedenle ayrılan Uğur Yüce de bu kentin önemli bir kanaat lideridir.

Muhakkak ve muhakkak ki, bütün bu kanaat önderlerinin bir araya geldiği TARKEM isimli şirketin ortak ve yöneticileri de bu kentin kanaat önderleridir.

Velhasıl bir saadet zinciri şeklinde birbirlerine göbekten bağlı bütün bu zevat bu kentin kanaat önderleridir.

Tabii ki bu kentte yaşayan İzmirliler de bu kanaat önderlerinin ağızlarına bakan, onların ne yaptığını izleyen, kentle ilgili konularda kanaati olmadığı için kanaati olanların peşinden giden kişilerdir (!)

Kanaat Önderi 003

Kentin kanat önderleri anayasa referandumunda ne yapıyor?

Şu sıralarda, aynen ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nde yapıldığı gibi tepeden inme bir şekilde önümüze konulan bir anayasa değişikliği çerçevesinde anlamadan bilmeden bir “Evet” dememiz isteniyor bizden…

İzmir ve İzmirli olarak bu antidemokratik dayatmaya karşı, haklı olarak “HAYIR!” dediğimiz bir süreçte ise o hepimize “kanaat önderi” olarak dayatılan kişi ya da kurumlar ise ortaklıkta gözükmüyor…

Üstüne üstlük Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İzmir Ticaret Odası (İZTO), İzmir Ticaret Borsası (İTB) ve Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) olarak 22 Şubat 2017 tarihinde düzenledikleri “Anayasa Bilgilendirme Toplantısı“nda Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum‘la birlikte Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Muharrem Kılıç ve Milli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay‘ı dinledikleri halde anayasa değişikliğine “Hayır” diyecek olanları konuşmacı olarak niye davet etmediklerini açıklamamışlar, üstüne üstlük Hürriyet Gazetesi’nin verdiği bilgiye göre bu konuda kendilerine yöneltilen eleştirileri yanıtlayan İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem DemirtaşCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da gelecek ay İzmir’e gelecek. Onların ekibini de dinleyeceğiz” demesine karşın bu toplantının, Anayasa oylamasına 7 gün kala gerçekleşmediği hepimizin malumudur.

Evet, bize bu kentin kanaat önderi olan tanıtılan, kendilerini öyle tanıtmak isteyen bu kişi ve kurumlar ne yazık ki, bu tavırlarıyla iktidarın değirmenine su taşırken “Hayır” diyenlere aynı fırsatı vermemişler ve kendilerinin “Evet’çi” olduğunu açık bir şekilde belli etmişlerdir.

Kanaat Önderi 001

Çünkü karşılarında “Hayır da çıksa, evet de çıksa, biz bu memlekette birlikte yaşayacağız. Birbirimizin bir bardak suyuna, bir dilim ekmeğine ihtiyacımız var.” diyerek bu tür demokrasiden ve ahlaki değerlerden uzak ikiyüzlü tutum ve davranışları içine sindiren ortay-yolcu bir belediye başkanı olduğu sürece, İzmir’in ellerindeki sermaye  ya da saadet zincirinin bir halkası olmaları nedeniyle bir yerlere gelmiş ‘sözde‘ kanaat önderleri, “bugün burada, yarın şurada” anlayışıyla sergiledikleri kıvrak tavırlarını sürdürecek, kimse onlardan bu ikiyüzlülüklerinin hesabını soramıyacaktır.

Ama biz yine de 10 yıl öncenin belediye başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun 2007 yılında söylediği o güzel sözleri tekrarlayarak, kendilerini, aileleri ve yakınlarıyla yönetici ve çalışanlarını “HAYIR!” kampanyası içinde göremediğimiz kurum ve kişiler için “kanaat önderliği kavramını ve İzmir’deki kanaat önderlerini sorgulayalım” diyoruz.

Mahalle örgütlenmeleri üzerine… (2)

Ali Rıza Avcan

Mahalle… Eskilerden gelen, o nedenle de geçmişe özlem duygumuzda ağırlığı olan sihirli bir sözcük… Çoğumuzun geldiği yer… İster gecekondu olsun, ister apartman; hepimiz bir köyün ya da kentin mahallesinden geliyoruz ve kendimizi oraya ait hissediyoruz… O nedenle mahalle komşularımız, arkadaşlarımız, esnafımız; hatta “mahallemizin delisi” bile bizim için önemli, unutulmaz…

Geçmişte kalanları, mahalle komşularımızı, arkadaşlarımızı unutmamakla, onlarla yaşadıklarımızı belleğimizin bir köşesinde muhafaza etmekle birlikte; şimdi yaşadığımız yerleri bir mahalle gibi hissediyor muyuz? Çevremizdeki yüzlerce, binlerce apartmanda, o apartmanların her bir dairesinde yaşayanları “mahallelimiz” sayıyor muyuz? Onlarla aynı yerde yaşadığımızı dikkate alarak bizden sayıyor muyuz? O binalar, daireler ve dükkanlar arasında tanıdığımız ya da tanımadığımız insanlar üzerinden bağlantılar, ilişki ağları kuruyor, insanlar arasındaki olumlu ya da olumsuz ilişkileri biliyor muyuz? Başka bir açıdan, kendimizi yaşadığımız yere, bulunduğumuz mahalleye ait hissediyor muyuz? Kısacası yaşadığımız yerleri tanıyor ve sahipleniyor muyuz?

Bu soruların yanıtı, ne yazık ki çoğumuz için kısa bir “hayır” oluyor. Çoğumuz sadece yaşadığımız apartmana, hatta adına ev dediğimiz dairelere odaklanmış durumdayız. O dairenin balkon ya da pencerelerinden baktığımızda karşımızda kaç adet ağaç olduğundan, onların cinslerinden, mahallemizdeki kedi ve köpeklerin çetin kış koşullarında ne yaptığından, kimin hangi marketten alış veriş yaptığından, hangi esnafın hangi esnafla rekabet ettiğinden çoğumuzun haberi bile yok ne yazık ki…. Tabii ki bütün bunlara doğru yanıtlar verecek ufak bir mutlu azınlığı bir köşede bırakmayı da unutmamak koşuluyla…

O zaman bu mahalle örgütlenmesini biz nasıl becereceğiz? Kimden kimseden haberdar olmadığımız bu evrende kimlerle bir araya gelip, birilerinin eski korkuların ürünü kaygılarla ısrarlı bir şekilde “teşkilat” dediği, bizlerin ise “örgüt” demekte ısrar ettğimiz beraberliği nasıl oluşturacağız, işbirliği, yardımlaşma ve dayanışma ilişkilerini nasıl güçlendireceğiz? 

Evet, şayet mahallenin sorunlarını çözmek ya da kolaylaştırmak amacıyla bir araya gelmek istiyorsak önce kendi yaşadığımız mahalleliyi tanımamız, öğrenmemiz gerekiyor.

Bu tanıma süreci, mahallede kaç adet cadde, sokak, ev, ticarethane olduğunu da kapsıyor o evlerde ve iş yerlerinde kimlerin yaşadığını, aralarında ne tür ilişkiler geliştiğini bilmeyi de kapsıyor. Diğer bir deyimle yaşadığımız yeri, hem fiziki yapılanması hem de insan coğrafyası ve ilişkileriyle birlikte avucumuzun içi gibi bilmemizi gerektiriyor.

Tabii ki bütün bu bilgilerin, hemen yola çıkıp önüne her gelene sorular sorarak, sohbetler ederek toplanması mümkün ve doğru değil. Yoksa adınızın “meraklı“ya çıkmasına ya da o mahallede yaşıyor olmanıza karşın sizden şüphelenilmesine, “acaba bunları durduk yerde niye, kimin adına araştırıp topluyor“sorularının sorulmasına neden olabilirsiniz.

merakli-ve-dedikoducu-teyze-listelist_batch

Bu bilgilerin bir kısmı, örneğin cadde, sokak, iş yeri sayısı gibi mahalleyi tanımlayan fiziki bilgileri resmi ve özel bilgi kaynaklarından öğrenebilir; hatta cadde ve sokaklara çıkıp bunları yerinde tespit ederek, fotoğraflar çekerek belirleyebilirsiniz. Bu bilgilere, orada yaşayanlarla olan ilişkilerinizden kaynaklanan kişisel ve toplumsal bilgileri de ekleyebilirsiniz.

Örgütlenme çalışmasının bu ilk aşamasında, bizim Bayraklı ilçesi Turan mahallesi için yaptığımız gibi bir mahalle monografisi bile hazırlayabilirsiniz. Mahallenin geçmişini, bugününü ve yarınını ele aldığınız bir araştırma çalışması ile birçok bilgiyi derlemeniz ve bu bilgileri birlikte çalışacağınız diğer insanlarla paylaşmanız mümkün ve doğru olabilir.

Ardından, bu işin asıl püf noktası olan “mahallenin meraklı teyze ve amcalarını” bulmanız gerekebilir. Bu teyzeler, hepimizin bildiği gibi bir sokağa ya da bir apartmana girdiğinizde ya tülün arkasından ya da hafif açık bırakılmış kapının ardından sizi izleyen, hangi kapıya girip çıktığınızı merak eden, hatta kendi aralarındaki sohbetlerle topladıkları bilgileri bütünleyen “mahallenin mobese kameralarıdır“. 

Meraklı amcalar“ın yeri ise genellikle mahalle kahveleri olmakla birlikte, “meraklı teyzeleri” bulmak esnafın ya da komşuların desteği olmadıkça, “meraklı amcalara” göre daha zor olabilir. Şayet yerleşimdeki adetler, İzmir’de ya da Ege’de olduğu gibi kapı önü sohbetlerini mümkün kılıyorsa işiniz o zaman daha bir kolay hale gelir.

Onlarla tanıştığınızda, sohbet edip ilişkiyi güçlendirdiğinizde ve yaptıkları şey nedeniyle onları onurlandırdığınızda mahalle ile ilgili her düzeydeki bilgi artık emrinizdedir. Bundan böyle sizin sormadığınız ya da merak etmediğiniz şeyleri bile gelip size anlatarak kendi aralarındaki dedikoduya ortak bile edebilirler.

Bu teyzeler ya da amcalar sahip oldukları zengin bilgi ve ilişkiler nedeniyle adeta mahallenin doğal lideri ya da kanaat önderi gibi bir işleve sahiptirler. Her şeyden haberleri olduğu, her şeyi bildikleri için ellerindeki bu bilgi onlara bir süre sonra “akıl danışılan kişi” unvanını kazandırarak, “mahallenin muhtardan sonra gelen kişisi” unvanını almalarına bile neden olabilir…

dsc_0225

Tabii ki mahalle hakkında bilgi edinmenin diğer bir kaynağı da, mahalle muhtarlarının kendisidir. Ancak muhtarlarla olan ilişkilerde biraz dikkatli olmamız gerekebilir. Çünkü onlar mahalle halkı tarafından seçilmekle birlikte aynı zamanda kaymakama ya da valiye bağlı kamu görevlileridir. O nedenle onları da işe dahil etmediğiniz; daha doğrusu mahalle örgütlenmesine katmadığınız ve yönetici konumuna koymadığınız takdirde bilgi verme isteklisi olmaları çoğu kez mümkün olmaz. Hatta, sizin mahalleyi örgütleme merakınız onun iktidar alanını tehdit edebileceği için sizi gizli örgütlenme suçu ile itham edip şikayet bile edebilirler. 🙂

O anlamda, arkanızda bir belediye, bir siyasi parti ya da kurum olmadığı sürece bütün bu işleri ortak bir mahalle konusu ya da sorunu üzerinden götürmeniz, örneğin cadde ve kaldırımların onarılması ya da mahalleye daha sık otobüs seferi yapılması için bir imza kampanyası düzenlediğiniz takdirde hem muhtara ve “meraklı teyze ve amcalara” hem de diğer mahalle halkına yaklaşmanız, daha sağlıklı ilişkiler kurmanız daha doğru, sağlıklı ve etkileyici olabilir.

Devam Edecek…