İzmir şiirleri (2)

İZMİR SEVGİLİM 
Ne zaman özlesem o İzmir 
saçlarında nice aşklara tanık olur imbat 
Gözlerinde gece yaldız yağıyor denize 
Ve elinde nergisleriyle gelen 

Belki de adı İzmir bir sevgilidir 
Rüzgarıyla deniziyle nergisleriyle gelen 
Belki de sevgilim işte bu şehir 
En eski şarabını sunar ince elleri 
yaşarım gür sularla soylu coğrafyasıyla 
Esrik öpücükleri 

Aşklar ve kentler birlikte yaşar 
Birlikte soluk alır eski fotoğraflar da bile 
İkiye bölebilir misiniz hasreti 
Bir şarkıyı maviye sevinci 
Ayrı koyarsanız İzmir’le İzmirliyi 
Kırılır tuz-buz olurlar billurlar gibi 

Ey Dinçer doğdun gezdin sevdin ne güzel 
Sen Homer’den beri İzmirliydin 
Yüzün güneşiyle yanık için nergisiyle serin 
Hani el ele koşmuştunuz ya vapura bir gün 
Kazı duvarına teşekkür ederim diye 
Pasaport’ daki taş iskelenin. 

DİNÇER SÜMER 

bir-dus-muydu-o-izmird10970955473570bdd65e2ab3b5d5b46 (1)

941’DE İZMİR

941’de izmir, bela çiçeği
sahil boyu karanlık
sevdalı bulutların hali
yağmur da ne kadar tembel yağıyor
kendimizi akan suya bıraktık
serseriler misali

941’de izmir
izmir şehrinin ışıkları yanıyor
çıktı şair namzedi attilâ ilhan
çıktı yelken gibi sokaktan
banyolar’a doğru şöyle uzanıyor
bir cebinde kiralık ihtiyar bir kitap
bir cebinde kehribar kuru üzüm ve incir
sahilde iki ahbap

kardeşim ihsan ahmed
izmir şehri yağmurlu bir şehirdir
yağmur çilerken çocuk gibi içlenir
yum gözlerini hele bir tahayyül et
hani – derd-üt gam içre perişan – yıldızlar gökte
hani her akşam bostanlı’dan öte

kardeşim cemşid hun
hoş geldin hayırlı akşamlar
gözlerinden mi yaktın söyle cigaranı
tütün değil ya dünyalar dağıtamaz efkârını
hem sabahtan çarşıda yoktun
ekmek alabildin mi fırından
yine galiba kıyamet kopmuş
yine pîr aşkına kırılmış camlar

941’de izmir
her şey nasıl geçmiş nasıl kaybolmuş
rüyada gibi hiç farkına varmadan
şimdi ben burdayım sen izmir’de o bağdat’ta
ve daha başımızdan neler geçer kimbilir
kimbilir kardeşim hayatta

ATİLLA İLHAN

47-3-Atilla-ilhan

 

 

İZMİRLİ TEĞMEN

kışlamız gömülünce karanlığa 
îneceğim sokağa pencereden. 
bir saat içinde varırım dağa. 
gel dağa çıkalım izmirli teğmen. karışıyor bir yezit her şeyime, 
dolara satılıp ölmek neyime? 
bir çift te sözüm var adnan beyime, 
gel dağa çıkalım izmirli teğmen, kuvayı milliye kanı damarda, 
asker ocağının şanı damarda, 
bekler bizi yüzbin yiğit dağlarda, 
gel dağa çıkalım izmirli teğmen.

NAZIM HİKMET, 1959

nazc4b1m-hikmet

HADİ İZMİR’E

yorgunsun hoşgelmişsin
kara gece nöbetinden hoşgelmişsin
yat uyu yerin hazır
hak etmişsin uykuyu
helal olsun uykun bahtiyar sağlığın
ama bir uzak iskelede başka olurken deniz
sakla uykunu biraz o uzak iskeleye

bak sakın telaşlanma
bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
bir şey değil bir çocuğun iki aylık tanrısı
bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
haydi kalk, sakla biraz haydi kalk haydi dedim
açıp sonsuz bir camı bir uzak iskeleye
şimdi tam sırasıdır her şey hazırken böyle
şimdi bunu gömelim

nasılsa girdi bu karaşafak aramıza
haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda
ölüm ki bir olağan acının anısıdır
şimdi anıya yer yok aramızda

ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz
bir yara bile olsa şuramızda buramızda
sular gibi karışık olan uykumuzda
senin kara gecen paslı benim çocuğum ölü
bir uzun yaşamayı beygirler gibi koştuğumuzda
hatırlarsın uzakta koştuğumuzda
sayılara vurdular bizi haydi kalk

haydi kalk yoruldum bir patlıcan nasıl büzülürse
bostanda durup da olmayı beklerken haydi kalk
haydi kalk dedim senden aldım kendimden
ölümü bir güzel ezberledim
anladım yorgunsun kara gece nöbetinden
çocuk öldü ben yoruldum ölüm nöbetinden
saatimi kurdum, saatini de kurdum haydi kalk haydi kalk
şimdi bunu gömelim.

neden öldü ben burdaydım sen ordaydın
belki de bahar filan vardır erzincanda ne bilelim
haydi kalk trenler kalkıyor duyuyorum
biliyorum
yorgunsun her geceden, biriken her geceden
haydi kalk şimdi bunu gömelim
haydi kalk bitiverdi
haydi kalk yorgun güzelim haydi kalk
hadi artık öldüm biliyor musun
hadi kalk
İzmirlere filan gidelim

TURGUT UYAR

Tomris & Turgut Uyar