UCLG İZMİR Kültür zirvesi bağlamında kültür emperyalizmi…

Ali Rıza Avcan

Kültür emperyalizmi, kapitalizmin emperyalizm aşamasında Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri gibi eskinin sömürgeci devletlerinin, kendilerine ait uluslararası tekellerle birlikte kendi ideoloji ve değerlerini başka ülkelerin halkları üzerinde etkin ve egemen kılmak için yaptıkları çalışmaların bütünüdür. Batı kültürü ve yaşam tarzı olarak bilinen bu ideoloji ve değerlerin, egemenlikleri altındaki tüm ülkelerde kültürel bir hegemonya olarak yaygın ve etkin hale gelip kabul görmesi, onların bu ülkelerdeki sömürü düzenini hem meşru kılar, hem de kolaylaştırıp ‘sürdürülebilir‘ kılar.

Kapitalizm bu hegemonyayı eskiden silahlı kuvvetleri, kendi ülkesinin kurum ve kuruluşları eliyle yapardı. Şimdilerde ise, bu eski yöntem ve araçlar, yerine ve zamanına göre halen kullanılıyor olsa da, ülkelerin üye olması yoluyla mutabakat üreten uluslararası kuruluşlar bunu daha kolay bir şekilde yapmaktadır. Birleşmiş Milletler, UNESCO, UNDP, Dünya Bankası, IMF, ILO, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Merkez Bankası gibi ülkelerin üye olarak söz ve karar sahibi olmak için mücadele ettikleri uluslararası kuruluşlar, emperyalist ülkelerin ellerindeki kültürel hegemonya, güçlü finans kaynakları, ileri teknoloji ve fiziki zor gibi imkanları kullanarak öne çıkıp belirleyici oldukları ve bu suretle Batı kültürünün yayılıp güçlenmesinde işe yarayan örgütlere dönüşmüştür.

240.000’e yakın kent ve yerel yönetimin üye olduğu söylenen UCLG kısa adıyla tanıdığımız Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler örgütü de bu misyonu başarıyla yerine getiren kuruluşlardan biridir. Yönetiminde zaman zaman gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerin temsilcileri yer alsa da, kumanda odasındaki direksiyonun genellikle ve ağırlıklı olarak İspanya, Fransa ve İtalya gibi Güney Avrupa ülkelerinde olduğu, Batı dışındaki diğer ülkelerden gelebilecek itiraz ve dirençlerin oluşturulan yedi ayrı bölge örgütü içinde çözümlendiği, bu durum nedeniyle adeta Avrupa Birliği‘nin Güney Avrupa, Akdeniz ve özellikle Güney Amerika‘ya yönelik politika, strateji ve projelerini izleyip şekillendiren büyük ve güçlü uluslararası bir kuruluştur. UCLG‘nin 5 Mayıs 2004 tarihinde Paris‘te kurulup merkez ofisi olarak İspanya‘nın Barselona kentini seçmiş olması bile bu iddianın en iyi kanıtıdır.

Nitekim Türkiye başka birçok uluslararası kuruluşta Avrupa ülkesi sayılırken, UCLG‘de Doğu Akdeniz ülkesi sayılarak Filistin, Suudi Arabistan, Afganistan ve İran gibi Ortadoğu ülkelerinin üye olduğu UCLG-MEWA bölgesine dahil edilerek Avrupa‘da olmanın avantajını kullanmaması, belki de Doğu Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerine örnek ya da lider olması istenmiş olabilir. UCLG-MEWA merkez ofisinin İstanbul‘da olması da bu iddianın önemli bir kanıtıdır.

Bu bağlamda UCLG, kurulduğu 2004 yılından bu yana Batı‘nın, özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinin ortak kültürünü değişik biçimler altında tüm dünya kentleriyle yerleşimlerinde egemen kılmaya çalışıyor. Özellikle de yönetiminde etkin olan İspanyol, Fransız ve İtalyanlarla birlikte Latin kültürünün egemen olduğu ve dünya çapındaki toplumsal hareketlerin merkezi konumundaki Güney Amerika ülkelerinde…

İşte bu çaba çerçevesinde, 2020 yılında Roma Belediyesi ile UCLG Kültür Komitesi‘nin bir araya gelerek, Covid 19 salgınının kısıtlı koşullarında geliştirdiği 2020 Roma Şartı metni, 8 kişilik komitenin hazırladığı taslağın 44 uzman ile yapılan görüşmeler çerçevesinde Mexico City, Buenos Aires, Lizbon, Barselona ve İzmir gibi 23 şehrin, UCLG‘nin partneri durumundaki UNESCO ile 12 sivil kurumun onayı alınarak hazırlanmıştır. Tabii ki onayını aldıkları kentlerin halklarına ve onların temsilcilerinden oluşan meclislerine sormak, onların görüşünü almak hiç kimsenin aklına gelmemiş, böylelikle hazırlanan metnin toplumsal kabulü ve bilinirliği sağlanmamıştır. Aynen İzmir‘in, daha önce duyurulan CittaSlow ilkelerine aykırı bir şekilde Metropol Cittaslow olarak ilan edilmesinde olduğu gibi…

Anlayacağınız, çoğunluğunu İtalyan, İspanyol ve Fransız kurum ve uzmanlarının hazırladığı 2020 Roma Şartı, tepeden inme bir şekilde önümüze konulmuş durumdadır…. Hem de, amiyane deyimle, “yerseniz” değil, “yemek zorundasınız” diyerek…

2020 Roma Şartı, kültürü değerlerin bir ifadesi, paylaştığımız farklılıkları nasıl ele alıp öğrendiğimiz ortak, yenilenebilir bir kaynak olarak tanımlıyor. Bizlerin bu farklılıkları tanımamızı ve onlarla yakından ilgilenmemizi öneriyor. Bu bağlamda kucaklayıcı, demokratik ve sürdürülebilir bir şehrin bu süreci kolaylaştırıp güçlendirdiğini söylüyor. Kültürel demokrasi doğrultusunda gayret gösteren bir şehrin, şehirde yaşayan ya da çalışanların kültürel kökenlerini keşfetmesini, kültürel ifade yolları yaratmasını, kültürlerin ve yaratıcılığın paylaşılmasını, şehrin kültürel kaynakları ile mekanlarının keyfinin çıkarılmasını ve son olarak şehrin ortak kültürel kaynaklarının korunmasını desteklemek suretiyle görevini en iyi şekilde yapabileceğini ifade ediyor. Bir “şart” olarak dile getirilen bu koşulları da en iyi şekilde aşağıdaki döngü içinde görebiliyoruz(*)

Yedi sayfadan oluşan metni okuduğumuzda yazılanların kültürel haklar konusunda yeni ve farklı bir şey getirmediğini, bu konularla ilgilenenlerin her zaman ifade ettikleri hususları tekrarlandığını görüyoruz. Ama bir yandan da kültürel haklar konusunda yayınlanan her bildiri, her karar ya da eylemin bu alanı kendine ait olan gören güçlere, ellerindeki iktidarı tazeleme fırsatı verdiğini de biliyor ve bu çabayı, Covid 19 salgınının hepimizi bunalttığı günlerde, bir grup insanın yazıp çizdiği şeylerin toplumsallaşmasını sağlayacak müzakere (sorma, görüş alma ve tartışma) boyutlarını göz ardı ederek gerçekleştirilen bir girişim olarak niteliyoruz.

2020 Roma Şartı, “Kültürel Haklar ve Topluluklar” başlığı altında Zirve’nin ikinci günü (10 Eylül 2021) 15.30-17.00 saatleri arasında Roma Belediyesi Diplomatik Danışmanı Luca Trifone‘nin oturum başkanlığında Barselona Kent Konseyi Kültürden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Jordi Marti, Meksiko Kenti Kültürden Sorumlu Meclis Üyesi Vannesa Bohorquez, Malmö Belediyesi Kültür Kurulu Başkanı Frida Trollmyr ve Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Asu Aksoy tarafından ele alınıp değerlendirilecek. Oturumun açılış konuşmaları ise Birleşmiş Milletler Kültürel Haklar Özel Raportörü Karima Bennoune ve Roma Şartı Öncüsü Luca Bergamo tarafından yapılacak.

(*) Görseldeki ve Türkçe metin içindeki yazım ve çeviri hataları, 2020 Roma Şartı metnini Türkçe’ye çeviren İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir Akdeniz Akademisi’ne aittir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s