Ali Rıza Avcan
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2020 yılının Eylül ayında, çevre mücadelesi veren birçok kurum ve kişinin şüphe ile yaklaştığı (WWF) Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın Türkiye Ofisi ile birlikte bir yarışma düzenlediğini duyurarak, İzmir için @WeLoveCities etiketi ile söz konusu vakfın İnternet sayfasıyla Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarında paylaşımlar yaparak oy vermemizi istedi.
Bunun üzerine böylesi bir yarışmanın neden yapıldığını öğrenmek için https://welovecities.org/tr/city/izmir/ isimli web sayfası ile sosyal medyadaki hesaplara baktık.

Gördüğümüz şuydu:
İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir’i karbondan arındırma hayallerini gerçekleştirmek için kapsamlı bir sürdürülebilir ulaşım stratejisi geliştirdiklerini belirterek, yenilenebilir enerjiyle güçlenen ve sürdürülebilir bir gelecek için üç yolun olduğunu söylüyordu.
Ancak anlatım bu şekilde olmakla birlikte, “Sizin iyileştirme fikirleriniz her kent ulaştırılacak” gibi düşük cümlelerle birbirinden farklı üç yol ya da yöntemin net bir tanımının yapılmadığı, birbirinden ayrı olduğu söylenen bu üç yolun aslında aynı işlemin aşamalarından başka bir şey olmadığı ortaya konuluyor. Aslında söylenmek istenen şey, özetle şu şekildeydi:
“Şayet İzmir’i seviyorsan ve İzmir’in bizim belirlediğimiz 54 yerli ve yabancı kentin katıldığı uluslararası bir yarışmada birinci olmasını istiyorsan, İnternetteki web sayfamız ya da sosyal medya hesaplarımız üzerinden 11 Ekim 2020 tarihine kadar İzmir için oy kullan, buna ilave olarak da İzmir’in gelişip iyileşmesi için uygun gördüğün fikirlerini, istediğin takdirde “şehir ve WWF temsilcileriyle” tartışabilmek ve diğer kentlerle paylaşabilmemiz için bizimle paylaş.”
Değişik renkteki grafik ve yazılarla süslenen bu web sayfasını okuduktan sonra aklımız iyice karışıyor ve aşağıdaki soruları sormadan edemiyorduk:
1) İlk önce, belediye yönetimi, yaşadığımız kentle ilgili görüşlerimizi gerçekten sorup öğrenmek istiyorsa, bunu niye önce kendisinin yapıp eylediği plan ve çalışmalardan söz edip onların en doğrusu, en iyisi ve güzeli olduğu anlamına gelen ifadelerden sonra fikrimizi soruyor? Yoksa bütün fikir ve önerilerimizi onların önceden belirlediği doğrultuda açıklamamızı isteyip bunun dışında görüş belirtmemizi istemiyorlar mı? Bu bir anlamda, görüşü sorulanın vereceği cevap öncesinde yönlendirilmesi, şartlanması anlamına gelmiyor mu?
2) Ayrıca yazarak paylaştığımız fikirleri izin verdiğimiz takdirde bizimle tartışacak “şehir temsilcisi” ile kastedilen nedir ve bu temsilciler kimlerdir? Biz böyle bir tartışmayı kiminle yapacağız? Bizi arayıp tartışacak olan “şehir temsilcisi“, hukuki anlamda belediye başkanı dışında kim olabilir? Ayrıca fikirlerimizi niye WWF temsilcisi ile tartışacağınız ki? WWF temsilcisi bizim fikirlerimizi tartışmamız için hangi temsil gücüne sahiptir ki, ona bu görev, yetki ve sorumluluk verilmiştir? Bir kamu idaresine ait bu yetki nasıl bir özel hukuk kişisi olan yabancı vakfa verilebilir?

3) Bu soruların en önemlisi olarak, 8.500 yıllık bir geçmişe sahip olup uygarlığın beşiği olarak nitelenen İzmir ve Türkiye’nin diğer yarışmacı kenti Denizli, 54 yabancı kentin yer aldığı bu yarışmaya niye girer ki? Kentte yaşayan ya da çalışanların kentle ilgili fikirlerinin alınıp katılımcı bir yönetim modeli oluşturmak için özel hukuk tüzel kişisi olan bir yabancı vakfın aracılığına mı ihtiyaç duyulmaktadır? Belediye bunu geçmiş deneyimleri, bilimin gerekleri ve yurttaşların talepleri doğrultusunda doğrudan doğruya kendisi yapamaz mı? Bunu yapabilmesi için, adını sanını bile duymadığımız irili ufaklı dünya kentleriyle “sevmek” ya da “sevmemek” gibi bilimsel düzlemde ölçülemeyen kriterler üzerinden bir yarışmanın düzenlenmesi ve bizim de bu yarışmaya girmemiz mi gerekmektedir?
Aşağıdaki tabloda isimlerini, ülkelerini ve en son sayıma göre nüfuslarını verdiğimiz bu 54 kent kim tarafından seçilmiştir ve bunları bir araya getiren ortak neden, niyet ya da kriter nedir? Bu 54 kenti bir araya getiren akıl, bu kentleri hangi boyutta birbirleriyle yarışacak düzeyde denk görmüştür? 2019 yılı nüfusu 4.367.251 olan İzmir‘le nüfusu yüz binlerle, binlerle ifade edilen küçük, bilinmeyen kentleri, kent benzeri yerleşimleri, nitrat madenlerinin yıkıcı etkisiyle terk edildiği için yerleşik nüfusu bulunmayan Şili‘deki Chacabuco‘yu bir araya getiren mantık neyin mantığıdır? Böylelikle, 1.037.208 nüfuslu Denizli ile 6.688 nüfuslu Hat Sao kasabası karbon ayak izi, sürdürülebilir kalkınma ya da ulaşım gibi konularda birbirlerine nasıl fikir verecek, nasıl yardımcı olabilecek, hangi konularda ortaklık yapabilecektir? İşte bütün bu soruların cevapları sevgili büyüğümüz Sancar Maruflu‘nun son günlerde kullandığı “komik bir oyun” deyişini haklı çıkarmakta, giderek drama ve trajediye dönüşen bu “komik oyun” somut, yararlı ve verimli bir sonuca ulaşmayan beyhude çalışmaların iyi bir örneği olarak gözlerimizin önünde oynanmaktadır.

Ayrıca bu kentler içinde, İzmir‘in vizyon alanı olarak belirlenmiş ve 2019 yılının Nisan ayında bir araya gelmek için davet mektubu gönderilmiş Akdeniz‘e kıyısı olan tek bir kentin ya da bundan böyle İzmir‘in metropol olarak katılacağı söylenen Cittaslow ağı içinde yer alan 268 adet Dünya kentinden birinin dahi bulunmayışı da bu işin kentin vizyonundan ne kadar uzak olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
4) Ayrıca İzmir ve Denizli gibi kentleri, bir yanda nüfusu oldukça fazla, iletişim ve sosyal medya olanakları açısından oldukça iyi Paris, Los Angeles ve Londra gibi başkentlerle, diğer yanda da nüfusu çok az, iletişim ve sosyal medya olanakları kısıtlı ya da hiç olmayan, bu nedenle diğer kentlerle rekabet etme şansına sahip olmayan küçük, bilinmeyen kentlerle bir araya getirmenin ve her bir kenti bu yarışın eşit aktörü olarak kabul etmek ne ölçüde bilimsel, ne ölçüde adil ve ne ölçüde etiktir?
Yapılan duyuruya göre oy kullanma süresi 11 Ekim 2020‘de bitti ve sonuçlar, Dünya Şehircilik Günü olarak kutlanan 31 Ekim 2020 tarihinde açıklanacak. Yani sonuçların açıklanmasına sadece iki gün var…

Bu durumda hangi kentlerin ön sıralarda yer alacağını tahmin etmek kolay… Çünkü bu nüfus verileri karşısında hiç kimse 44.800 nüfuslu Norveç kenti Arendal‘in ya da 19.346 nüfuslu Tayland yerleşimi Patong‘un birinci olmasını veya ön sıralarda yer almasını beklemez, bekleyemez… Olsa olsa bizim gibi ülkelerde bu tür yarışmaların bir şeye yarayacağını sanan, reklamla, söylenti ile ya da taraftarlık ruhuyla buna inandırılmış bazı insanların gayreti ile bazı kentler, listedeki sıralarının üstüne çıkabilirler… Tabii ki Batı Avrupa ülkelerinde ya da ABD’nde yapılan seçimlerde, büyük orandaki seçmenin siyasete ilgisiz kalıp oy kullanmamasında olduğu gibi, Paris, Londra, Los Angeles, Buenos Aires ve Santiago gibi nüfusu oldukça fazla büyük metropollerdeki insanların da benzeri bir boşvermişlik içine girmesi durumunda, bizim gibi gayretli ülke ve kentlerin öne çıkmasını akılda tutmak gerekebilir…
Her şeyin yolunda gidip İzmir‘in 54 kent arasında ilk sırayı alması ya da kuvvetle muhtemel ön sıralarda yer bulması durumunda bile, bu sonucun İzmir açısından ne anlama geldiğini de düşünmek gerekir… Bu yarışma sayesinde İzmirlilerin yaşadıkları kenti, diğer kentlerin ahalisine göre daha mı fazla sevdiğini düşüneceğiz; yoksa, bu yarışma kapsamında fikrini söyleyen yurttaş sayısının artması suretiyle katılımcı demokrasimizin daha da güçlendiğini mi?

Velhasıl, niçin yapıldığı, ne işe yarayacağı, yarışma kapsamındaki kentlerin hangi verilerle ve analitik akılla seçildiği belli olmayan yarışma sonrasında “kubbede kalan hoş sedanın” ne olacağı gibi ölümcül soruların net ve ikna edici bir şekilde yanıtlanmadığı bir ortamda, yine bir şeyler yapılıyor”muş gibi” yapılacak ve yine birileri biz seçildik diye hop hop zıplayıp sevinecek… En azından konunun bu yanı net…. İnsan bazen ortada bir neden olmadan, nedensiz de sevinebilir….