Sözlük’ten: Yeni-Liberal Kentleşme Kavramı ve Politikaları (2)*

Zeynep Günay

İlk bölüm: https://kentstratejileri.com/2018/05/23/sozlukten-yeni-liberal-kentlesme-kavrami-ve-politikalari-1/

Devam…

Yeni-liberal kentleşme sürecinin iki temel özelliği kentler arası rekabet ve bu rekabetin bir parçası haline gelen küresel kültür ve toplumdur. Guy Debord, 1970’lerde yazdığı Gösteri Toplumu (Le Société du Spectacle) başlıklı kitabında yeni düzenin kentinde mekânı bir sahne dekoru olarak betimlemektedir. 1970’lerde reddedilen bu tanım, 1980’lerden sonra yaşanan ekonomi-politik süreçler ve bu süreçlerin kentsel ve toplumsal etkileri sonucunda kabul görmüştür. Debord’a göre, gösteri, metanın toplumsal yaşamı tümüyle işgal etmeyi başardığı andır ve görülen dünya, metanın dünyası olmuştur. Donald Haider’in “mekânların savaşı (place wars) olarak betimlediği kentler arası rekabet, kentlerin daha fazla yatırım çekmek amacı ile kendilerini “satmaları (city selling)”, “pazarlamaları (urban marketing)” anlamını taşımaktadır. David Harvey’e göre kentler, üretim merkezi olarak rollerini tanımlamak (turizm ve kültür odaklı aktiviteler, programlar gibi), belli merkezlerde toplanmaya meyilli hükümet fonlarından pay almak (olimpiyat oyunları, Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri gibi), kentsel işlevleri kontrol etmek veya yönlendirmek (finans merkezi, moda merkezi, kültür merkezi gibi) için rekabet etmektedir.

AngelaMcRobbie6

Henri Lefevbre, 1974 tarihinde yazdığı Mekânın Üretimi (The Production of Space) başlıklı kitabında kapitalist büyüme ile mekân arasında bağlantı kurarak, kapitalizmin başarısının mekânın gücünü keşfetmesine bağlı olduğunu belirtmektedir. Kapitalizmin varlığının mekân üretimine bağlı molduğu gibi, neoliberalizm de ekonomi-politik süreçlerin mekânda dönüşüm yaratmak için rolünü karakterize etmektedir. Neoliberalizm, mekânı Lefebvre’in betimlediği gibi “ayrıcalıklı araç (priviledged instrument)” olarak kullanan ekonomi-politik yeniden yapılandırma stratejilerini temsil etmektedir. Neil Brenner ve Nic Theodore’un vurguladığı gibi, 21. yüzyılda kent neoliberalleşmemekte; yerine, neoliberalleşme kentleşmektedir. Çağlar Keyder de benzer bir yaklaşımla bu süreçte ulusal ekonomilerin kentleri değil, kentlerin ulusal ekonomileri taşımalarının söz konusu olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda mekân ve dolayısıyla kent, küreselleşmeyi biçimlendiren insan ve sermaye akışının merkezindedir ve kentsel mekâna odaklanma ile belli mekânlarda yaratılan sosyal ve ekonomik yapılanmalar değer kazanmakta, ulusal ekonominin ise değeri ve önemi azalmaktadır.

Anthony Giddens ve Edward Soja’nın modernite okuması üzerinden neoliberalleşmenin kentleşmesi bağlamında çıkarımlar yapmak mümkündür. Neoliberal kentleşme mekânsal olarak bir “esneklik kenti” ve küresel başkentlerin ve kimliklerin oluşturduğu “kozmopolis/evrensel-kent” imajı yaratmaktadır. BU imaj önce birleştirici, sonra ayırıcıdır; mekânsal anlamda benzeştiren ve aynı zamanda farklılaştıran bir biçim almaktadır. Endüstri kentinden hizmet kentine geçişte, hızlı ve yerel müdahaleler ve öncü proje modelleri ile yerel sorunlara çözüm getirilmektedir. Güven ilişkilerine ve kişisel bağlantılara dayalı yerel ilişkiler sistemi ile tanımlanmış alışkanlıklar çerçevesinde yeni gruplar oluşmaya; sosyal farklılaşma mekânda da teşvik edilmeye başlamaktadır. Bu müdahale ve modellerin odağını özelleştirilmiş kamusal kentsel hizmetler, elit tüketime dayalı yeni özelleştirilmiş mekânlar ve yığılma bölgeleri, rekabet edebilme kapasitesi artırmak ve yatırım çekmek için kentsel konut pazarı ve gayrimenkul sektöründe yer bulan büyük ölçekli projeler ve kültürel etkinlikler oluşturmaktadır. Sonuçta, kişisel olan, topluluk deneyimi haline gelmekte, standart tüketim modelleri, standart yaşam biçimleri ve tüketici toplum oluşmaktadır. Edward Soja bu kentleri de benzeşimler toplumunun egemenliğinde yaratılan kentliliğin taklidi “simsiteler /benzeşim-kentler” olarak tanımlamaktadır. Bu durumda, küresel/neoliberal kenti “tüketen” ve “kullanan” kesim, küresel kenti yaratanlar olurken, Neil Smith’in “küresel kent stratejisi” olarak tanımladığı gibi, toplumun diğer kesimi bu oluşumun dışında kalmaktadır. Kentsel mekân kutuplaştırılan ve ötekileştirilen bir biçim alırken, bazı bölgeler ve kentler diğerlerine göre daha fazla sermaye birikimi için seçilmektedir; çünkü Çağlar Keyder’in belirttiği gibi sermaye, beğenmediği yerleri durağanlığa, dışlanmaya mahkum etmektedir.

Jamie Peck ve Adam Tickell’in “yıkım ve yeniden inşa süreci” olarak tanımladığı bu durum, küresel ve yerel arasında gerilim yaratmaktadır; ekonomi-politik mekânın yapılanması ve “mekân-yapma (place-making)” eğilimleri ile yerellik, küreyerel (glocalized) kapitalizmin bir parçası haline gelmektedir. David Harvey’in “küreselleşmenin mekânsal biçimlenmesi (spatial organizastion of capitalism)” olarak tanımladığı bu süreçte küresel kent sistemi ise değişen ekonomik, kültürel ve politik süreçlerin etkisi ile güç kazanan birkaç dünya kenti tarafından yönlendirilmektedir. Harvey, Molotch’un tasvir ettiği gibi, kenti sadece bir “büyüme makinesi (growth machine)” olarak gören yaklaşım çerçevesinde kentler arası rekabette ekonomik yeniden yapılandırma yeterli olmamakta, kentlerin sahip olduğu yerel ve ayırt edici kültürü ve özellikleri, yeni yatırımları çekmek amacı ile metalaşmakta ve yeniden biçimlendirilmektedir.

Kaynak

Günay, Z. (2010) Neoliberal Kentleşme ve Tarihi Çevrenin Sürdürülebilirliği: Sürdürülebilir Kentsel Koruma Modeli, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, Aralık 2010.

Melih Ersoy (Derleyen), Kentsel Planlama, Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayıncılık, Nisan 2016 (2. Baskı), s. 492-495

4678940481_86725851d5_o
Afişe Sergisi

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s