DİRENİŞ ŞİİRLERİ
Durmadan şehitler verdik
ama direndik sokak sokak
inatla taşıdık barikatlara umudu
dünyanın dörtbir yanına
selam uçurduk
ve sürdük namluların karnına
cehenneme dönmüş yüreklerimizi
ve içimizin yanan sularında
şahlanıp duran bir küheylan vardı
yeri tozuturken göğe küfrediyor
ve taşıyordu bunca kavganın
bir türlü kabuk bağlamayan yarasını
Barikatlar kanlı, gökyüzü dumanlıyken
kalbimizdi, cankuşumuzda parçalanan
Bulutlar geçerdi üstümüzden yağmursuz
kuşlar geçerdi her biri ölü kuşlar
umut bir küheylanın son bakışı
bir nehrin denize ulaşamadan kuruyuşu
Türküler kalırdı bize, türküler ve türküler
ve şimdi tarihin tekerleğini
öylece bağlıyorduk öfkenin yelesine
DÖVÜŞEN ANLATSIN
Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini
Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın
YOL AYRIMI
Bir yol ayrımına getirdi bizi zaman
ki daha kurtarılmış değil seher türküleri
dağları kuşatan çakal sesleri dinmiş değil
hala tütüp durmakta acılarımızın dumanı
konup göçmedeyiz mayınlı topraklarda
ama unutmayalım, bir yol ayrımındayız artık
bellidir geçmiş ile gelecek
Bellidir
geçmiş ile gelecek arasında kalan
Yorgun bedenini toprağın soğuk karnında
nasıl dinlendirirse durgun bir göl
ve nasıl bırakırsa kendini gölün ortasında
suyun öpüşken dudaklarına bir netgiz
öylece vermişti sessizliğin ellerine kendini
sabrı demleyip duran bir derviş gibi gece
Sessizliğin ve bekleyişin
katran gibi yayıldığı
ve yayılıp
bütün sokakları
caddeleri
varoşları
boğduğu bir suskunluktu bu
Yaprak kıpırdamıyor
soluk bile almıyordu kent
Tam bu anda
birdenbire parçalandı
sessizliğin
billur fanusu
Birer masal canavarı gibi
dörtbir yandan
ışıklar saçarak
çığlık çığlığa böldü geceyi
panzer sesleri
ve dokuz on yaşlarında bir çocuk
çığlıklarla uyandı düşlerinden
“Zulüm ıslık mı çalıyor”
dedi korkuyla
“zulüm ıslık mı çalışyor sokaklarda”
Ve tam o anda
grev davulcusu
vurdu ilk tokmağı
gerilmiş karnına
davulun
Sonra annesinin yumuşak
okşayışlarıyla çekildi çocuk
güvenliğin
dingin sularına
Grev çadırlarının kurulmakta olduğu fabrikayı
çelik zırhlı
teneke yürekli
şövalyeler gibi saran panzerler
yaralı bir hayvan gibi
çığlık atıyordu
aralıksız
Sanki firavun saraylarının kubbelerinde
göktanrı kırbaç sallıyor
vce köleler
pramitlere taş çekiyorlardı
Denilebilir ki
bir kıvılcımla tutuşacaktı bütün orman
başlayacaktı belki de o an
bir büyük yangın
Ve o gece annesinin kucağında
ilk tarih dersini dinledi çocuk
grev davulcusundan