Tüm bir kenti kucaklayabilmek… (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir’deki antikapitalist kent mücadelesi bugünlerde birbirinden farklı iki ayrı düzlemde sürdürülüyor.

Biri, Kültürpark’ta İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce yapılmak istenen yeni binalarla Basmane’deki eski garaj alanında Folkart-İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile yapılacağı söylenen Folkart gökdelenin tetikleyeceği Basmane ve Çankaya bölgelerini soylulaştırma gayretlerini engellemeye yönelik mücadeleler,

Diğeri de, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılmak istenen İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin tetikleyeceği İzmir Körfezi’nin her iki yakasındaki doğal alanları yok edip yeni yağma alanları yaratmayı amaçlayan saldırıları püskürtmeye yönelik mücadeleler.

2016 yılı yaz aylarından bu yana, önce Facebook’taki “Kültürpark’a Dokunma” grubuyla başlatılan, sonrasında “Kültürpark Platformu” adıyla sürdürülen Kültürpark ve Basmane Folkart gökdeleni mücadelesi halen, TMMOB’na bağlı meslek odaları, dernekler, kent konseyleri, sivil oluşumlar ve bireyler eliyle oluşturulan “Kültürpark Platformu”nun etkinlikleriyle sürdürülmekte…

Bu mücadele kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun aldığı kararla İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Yüksel Çakmur’un açtığı davaya bakan İzmir 5. İdare Mahkemesi’nin verdiği karar, bu mücadeleyi kolaylaştırarak Kültürpark Projesi ve Folkart gökdeleni ile bu bölgede başlatılmak istenen soylulaştırma girişimleri belirsiz bir süre için durdurulabilmiştir.

Tabii ki, sermayenin önümüzdeki günlerde ne yapacağının belli olmadığını unutmamak koşuluyla…

Kültürpark 04

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili mücadele ise, hepimizin bildiği gibi bu proje ile ilgili ÇED raporunun iptali ve yürütmesinin durdurulması için TMMOB’un ayrı, EGEÇEP, Doğa Derneği ve 85 sivil İzmirlinin oluşturduğu grubun ayrı davalar açması sonrasında ilk kez Doğa Derneği’nin 26 Nisan 2017 tarihinde düzenlediği “Köprüden Önce Son Çıkış: İzmir’in Kuşları” toplantısı ile başladı.

Hatırlayacağınız gibi Doğa Derneği, İzmir Mimarlık Merkezi’nde düzenlediği bu toplantıda Su Altı Araştırmaları Derneği ile birlikte İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin Gediz Deltası Sulak Alanı ile İzmir Körfezi’ne ve İnciraltı’na vereceği zararları İzmir halkına anlatmaya çalıştı.

Sonrasında TMMOB, EGEÇEP ve Doğa Derneği dava açan kurumlar olarak bir araya geldiler ve 20 Eylül 2017 tarihinde yine İzmir Mimarlık Merkezi’nde düzenledikleri basın toplantısı ile hazırladıkları “İzmir ve Bölgemizde Planlanan Rant Projeleri Hakkında Rapor” başlıklı ortak metni kamuoyu ile paylaştılar. 

Basın toplantısını yapmak amacıyla bir araya gelen davacı üç kurum, basın toplantısı sonrasında kendi aralarında periyodik toplantılar yapmakla birlikte bu toplantılarda kent ölçeğindeki mücadeleyi örgütleme konusunda -ne yazık ki- bir sonuca ulaşamadılar. 

20 Eylül 2017 tarihli basın açıklaması sonrasında da genellikle TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Genel Sekreteri ile Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı konuşmacı olarak katıldıkları bilgilendirme toplantıları yapıldı. Bu toplantılar önce Konak ve Buca kent konseyleriyle Haziran Hareketi’nin değişik semtlerdeki meclisleri ölçeğinde yapıldı ve bu toplantılarda genellikle İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin sakıncaları anlatılarak toplantılara katılanlardan öğrendikleri bu bilgileri geldikleri yerlerdeki arkadaşlarına, akrabalarına, üyesi oldukları derneklere, mahalle halkına anlatmaları istendi.

Siyasi bir içerikten yoksun olan bu toplantılarda konular daha çok kentsel rantın paylaşımı eksenine oturtularak projenin mevcut fiziki planlarla ulaşım ana planına uygun olmadığı söylendi. 

İKGB Basın Açıklaması 20.09.2017 003

Bilgilendirme amaçlı bu toplantılarda karşımıza devamlı olarak TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Genel Sekteri ve Şehir Plancıları Odası Başkanı çıkmakla birlikte konu ile doğrudan ilgisi olan çevre, inşaat, jeoloji ve peyzaj mühendisleri odalarının temsilcilerini işin bir bileni olarak dinleyemedik. Oysa bu odaların oluşacak çevre tahribatı, körfez dibinden çıkarılacak tarama malzemesi, inşaatın özelliklerinden kaynaklanan sorunlar, projenin bölgenin depremselliği açısından riskleri ve projenin İzmir peyzajında yaratacağı sorunlar gibi çok farklı bilgiler verebileceklerine, böylelikle elimizdeki bilginin daha da zenginleşeceğine inanıyorduk.

Ayrıca Doğa Derneği’nin temsilcileri Buca Kent Konseyi üyeleri için yapılan bilgilendirme toplantısına konuşmacı olarak katılmakla birlikte diğer davacı kurum olan EGEÇEP temsilcisini hiçbir toplantıda konuşmacı olarak karşımızda göremedik.

Bu toplantılarda hiçbir zaman için, -Doğa Derneği temsilcisinin Buca Kent Konseyi Genel Kurulu’nda yaptığını duyduğumuz mücadele çağrısı dışında- İzmir halkına yönelik “gelin bize katılın, hep birlikte mücadele edelim” çağrısının yapılmadığını gördük.

İzmir Körfez Geçişi Projesi için İzmir genelini kapsayan bir mücadele çağrısı yapılmamakla birlikte ardında TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Genel Sekreterliği ile Şehir Plancıları Odası’nın bulunduğunu anladığımız “İzmir’e Sahip Çık” platformunun oluşturulmaya; böylelikle İzmir Körfez Geçişi Projesi üzerinden tüm İzmir’i kapsayan bir mücadele alanının yaratılması için çaba harcandığına tanık olduk.

İzmir’e Sahip Çık” adı verilen bu platformun açtığı Facebook sayfası ve düzenlediği imza kampanyası ile genel bir İzmir mücadelesi için adım atmaya çalışmakla birlikte, arkasına diğer kurum ve bireyleri almadığı, tüm bir İzmir’i kucaklamadığı için ortaya çıkan çabanın oldukça zayıf kaldığını ve İzmir ölçeğindeki geniş bir antikapitalist kent mücadelesi için bizlere umut vermediğini gördük.

İzmir'e Sahip Çık

Oysa bir yanda bu bilgilendirme toplantıları yapılırken dava açan üç kurumdan biri olan Doğa Derneği’nin Gediz Deltası’nda halka açık düzenlediği etkinliklere, basın toplantısına, Twitter’de düzenlenip oldukça başarılı olan top trending kampanyasına Doğa Derneği üyeleri, çalışanları ve sempatizanları dışında kimsenin katılmadığını, İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili kampanyanın Doğa Derneği tarafından ayrıca yürütüldüğüne, Doğa Derneği’nin Gediz Deltası Sulak Alanı’nın UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınması için yurt içinde ve dışında çalışmalar yaptığına, hem bu girişim hem de İzmir Körfezi Geçişi Projesi için RAMSAR ve Bird Life International gibi uluslararası kuruluşlarla ilişkiye geçtiğine ve İzmir milletvekilleriyle görüşerek onları mücadeleye kazanmaya çalıştığına tanık olduk.

İzmir’e Sahip Çık” sayfasının bizlere iletilen genel taleplerine baktığımızda ise bu taleplerin, bu sayfayı oluşturan mühendis ve plancıların mesleki konularıyla sınırlı kaldığını, kentin diğer önemli sorunları olan yoksulluk, göç, mülteciler, ulaşım, trafik, tarım, sanayi, ticaret, emek dünyası, kentsel gerilim, güvenlik, turizm ve yerel yönetimler gibi diğer kentsel konu ve sorunların es geçildiğini gördük. 

Kısacası tüm bir kenti kucaklayacak anti kapitalist kent mücadelesi boyutunda halen büyük bir boşluk olduğu ve İzmir Körfez Geçişi Projesi hakkında bilgilendirmeler yapılmakla birlikte mücadelenin kimler tarafından nasıl yapılacağının henüz belli olmadığı görülüyor.

Oysa sermayenin İzmir’e yönelik saldırıları, her kurum ya da kişinin kendi başına ya da ikili-üçlü bir araya gelişleriyle def edilecek kadar küçük, önemsiz ve etkisiz değil.

Saldırı büyük, yoğun ve oldukça da etkili.

O nedenle bu büyük saldırıya hak ettiği boyut, güç ve etkinlikte cevap verilmesi; hatta daha ötesinde kenti savunmayı aşarak ona hakim olmayı, İzmir gündemini belirleyen bir güce kavuşmayı gerektiriyor.

O nedenle, büyük bir ihtiyaç olarak önümüzde duran antikapitalist kent hareketinin, İzmir’deki tüm demokratik, sivil kuruluş ve kişileri kapsayacak şekilde geniş tutulması, dar kadrocu anlayış ve uygulamaları aşması gerekiyor.

O nedenle, böylesi büyük, güçlü bir antikapitalist mücadeleyi oluştururken daha önceki örgütlenmelerden hem örnek hem de ders alarak, “ben de buradayım ve sahip olduğum bilgi, birikim, deneyim ve mücadele azmi ile hazırım” diyen her sivil ve demokratik kuruluşla bireyin bir araya gelmesi, getirilmesi gerekiyor.

O nedenle, böylesi büyük ve güçlü bir araya gelişi örgütlerken bunun hem yapılabilirliğini hem kurumsallaşıp sürdürülmesini düşünmemiz gerekiyor.

O nedenle, bir araya getirilen tüm entelektüel birikim ve eylem gücüyle alternatif kent politikaları, stratejileri, plan ve programları oluşturmamız gerekiyor.

Bunu sağlamak amacıyla da İzmir’le ilgili her gelişme ve olaydan haberdar olmamız, konu ya da sorunların peşinden gitmek yerine gündemi yakalayıp oluşturmamız gerekiyor.

İşte bütün bu büyük, güçlü, zorlu, etkili, kurumsal ve sürdürülebilir mücadeleyi oluşturmak için çaba gösterirken kurumları dikkate alıp bireyleri gözden çıkarmamamız gerekiyor.

Çünkü bu tür toplumsal mücadelelerde bürokrasiye ve kırtasiyeye gömülmüş hantal kurumlardan çok bireylerin, aktivistlerin yaratıcılığı, mizahi bakışı ve esnekliği bizlere ilham verip örnek olabiliyor…

social-struggle

Dünya ve Avrupa Sosyal Hareketleri ile Taksim Direnişi‘nin ruhu bize kitleleri, halkı, düzenden ve kentsel yaşamdan memnun olmayanları bir araya getirmemiz görevini yüklüyor.

Örgütlü ya da örgütsüz, kurumsal ya da kişisel demokrasiden, özgürlüklerden ve barıştan yana olan herkesin bu mücadeleye katılması, alternatif politika, strateji, plan ve programlar oluşturulması ve çalışılıp mücadele edilmesi dileğiyle…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s