Ali Rıza Avcan
Uzunca bir süredir yaşadığımız kentlerin bulvar, cadde, sokak ve meydanlarındaki binalar kentsel yenileme adı verilen bir harekat çerçevesinde yıkılıp yıkılıp yapılıyor. Ortalığın toz duman olduğu bu ortamda yaşadığımız binaların üstünde dolanan yüksek vinç kuleleri, inşaatlara gelip giden kamyonlar, betoniyerler ve diğer iş makineleri yolları ve kaldırımları bozuyor.
İnşaatlar için hiçbir trafik kuralını dikkate almadan gelip giden bu araçların yaya ve araç trafiği üzerindeki olumsuz etkileri artan kazalar, gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarla hepimizi rahatsız ediyor.
Yakın çevremizdeki inşaat gürültüleri, havada uçuşan tozlar hastalarımızı, yaşlılarımızı ve uyuyan çocuklarımızı huzursuz edip koskocaman bir inşaatın ortasında yaşadığımız hissini uyandırıyor.
Hepimiz kentlerimizdeki bu plansız ve programsız yoğun inşaat faaliyetlerinden şikayetçiyiz ve bu tür çalışmaların en yakın zamanda bir düzene kavuşmasını, kendi normal akışına ulaşmasını bekliyoruz.
Buna bir de belediyelerin kent içindeki çok geniş alanları; yolları, kaldırımları ve yeşil alanları çok uzun sürelerle kapatarak inşaat yapmaları olayını kattığımızda kent içindeki inşaatlardan kaynaklanan şikayetlerimizin daha da artması doğal olmaktadır.
Bu durumun en son örneği birçok Karşıyakalı’nın spor, dinlenme, gezme, eğlenme ve benzeri amaçlarla kullandığı ve bunu bir alışkanlığa dönüştürdüğü Karşıyaka-Bostanlı-Mavişehir arasındaki sahil şeridinin 450 gün süreyle kullanıma kapatılması oldu.
Bu nedenle artık birçok Karşıyakalı sahilde spor yapamaz ve yürüyemez, sahilde oturup ya da piknik yapıp yorgunluğunu gideremez, Beşikçioğlu Camii karşısındaki Yasemin Kafe’de oturduğunda denizi göremez, tenis kortlarında ya da basket sahalarında oynayamaz, bisiklete binemez oldu. Uzun yıllar sonucunda oluşan toplumsal ve bireysel alışkanlıklarını sürdüremez hale geldi.
Hatta bu durum nedeniyle İzmir’deki tüm bisikletçiler geçtiğimiz günlerde yeşil alan düzenlemesinin yapıldığı yerde ilk protestolarını gerçekleştirerek belediyenin inşaat ve yatırımlarla ilgili daha akıllı çözümleri uygulamaya koymasını talep ettiler.
Çünkü artık bir çok kimsenin kullanamaz olduğu bu alanlar, yaklaşan yerel seçimlerin finansmanını sağlamak amacıyla yıkılıp yeniden ve yeniden yapılmaya başlandı.
Sanki bütün bu inşaatlar sonucunda ortaya çok farklı bir şey çıkacakmış gibi yapılanlar defalarca yıkıldı, yapıldı ve her inşaatın sonucunda ortaya hep aynı şeyler çıktı…
Kısacası her seferinde aynı şeyler yıkıldı ve yerine hep aynı şeyler yapıldı… Değişen şey sadece o işi yapan müteahhit ya da taşeronlarla belediye bütçesinden çıkan paraların miktarı oldu…
Oysa bir kent içinde bu tür büyük boyutlu inşaatların daha ufak kısımlara bölünerek ve her bir kısımdaki inşaatın kısa sürede sonuçlandırılarak diğer bölümlere geçilmesi suretiyle yapılmakta olan inşaatın aynı sürede tüm yaşam alanımızı işgal etmemesi; böylelikle uzun sürede oluşan günlük alışkanlıkların zarar görmemesi, herkesin alıştığı şeyleri istediği şekilde yapması sağlanabilirdi.
O nedenle, kamu yatırımlarının kent içindeki geniş alanları bu ölçüde işgal etmesi durumunda o kentte yaşayanların bu inşaatlardan zarar görmemesi, halkın huzur ve sağlık içinde yaşayabilmesi için İnsan‘ın rahat ve konforunu önceleyen, bu durumu inşaat faaliyetlerinin öncesinde dikkate alıp planlayan, halktan kaynaklanan talep ve şikayetleri anında karşılayan bir yönetim anlayışının bir an önce yaşama geçirilmesi gerekmektedir.