Marksizm ve Ekoloji

Marksizm ve Ekoloji“, Montly Review Bağımsız Sosyalist Dergi, Ağustos 2017/3, Fiyatı: 16 TL.


Bağımsız sosyalist dergi Montly Review‘ın son sayısında, “Marksizm ve Ekoloji” konusu ele alınmış. 

Dergide John Bellamy Foster ile Brett Clark‘ın “Marksizm ve Ekolojinin Diyalektiği“, Paul Burkett‘in “Eko-Devrimci Taşma Noktası“, Evren Hoşgör‘ün “Kapitalizmin Üçlü Krizi ve Krizden Çıkış Yolları: Yeşil Ekonomi“, Kohei Saito‘nun “Marx’ın Ekoloji Defterleri“, Özay Göztepe‘nin “Neoliberal Talanın Gözde Uygulaması: Acele Kamulaştırma“, Martin Empson‘ın “Doğa, Emek ve Kapitalizmin Doğuşu“, Adnan Çobanoğlu‘nun “İklim, Tarım ve Ekoloji” başlıklı makaleleri, Kritik bölümünde ise Tijen Demir‘in “Sosyalizmin Ötesi: Ekososyalizm Olabilir mi?” değerlendirmesi bulunuyor.

DK9EWoxXUAA9byc (1)

EDİTÖR’DEN

Gamze Yücesan-Özdemir

21. yüzyılın başında ekoloji tartışmaları hem akademide ve bilim üretim alanında hem de toplumsal mücadele zeminlerinde ciddi bir görünürlük kazanmıştır. Günümüzde ekolojik kriz tartışmaları bu iki temel boyut üzerinden ilerlemektedir.

Bir yandan ekolojik krizin derinleşmesi, diğer yandan ise dünyanın belli coğrafyalarında bu krizin görünür olduğu somut mücadelelerin yükselişi; ekolojik krizi anlayacak bir sosyal bilim anlayışı kadar söz konusu toplumsal mücadele alanlarının siyasallaşmasına ilişkin bir kavrayışı da gerekli kılmaktadır.

Ekoloji sorununa ilişkin hem bilgi üretim alanını hem de toplumsal mücadele zeminini bir arada kavrayan ve açıklayan bütünsel bir yaklaşım kritiktir. BU bütünsel yaklaşımın ise, felsefi-bilimsel kökenleri, yöntemi ve de siyasal stratejisi ve ufku olmalıdır.

Ekolojik krize dair bütünsel bir yaklaşımın felsefi-bilimsel kökenlerinin oluşturulmasında önemli olan tarihsel maddeci kavrayışa sahip çıkmaktır. 21. yüzyılın Marksist tartışmaları, ekolojik kriz çağında tarihsel maddeciliği yorumlarken Marx‘ın tarih kavrayışının zeminini oluşturan insan ve doğa yaklaşımlarını temel almaktadır. Bu noktada, Marx‘ın maddeci tarih kavrayışının maddeci doğa kavrayışıyla iç içeliği yeniden vurgulanıyor; Tarihsel maddeci bir kavrayışta insani varoluş tarihsel-toplumsal olduğu kadar aynı zamanda doğal-ekolojik bir oluşum olarak da kavranıyor.

Ekolojik krize ilişkin tarihsel maddeci bir analiz bugün her zamankinden kritiktir. Zira ekoloji alanı, bir yandan burjuva biliminin “yeşil ekonomi” tartışmaları ile istila edilmektedir. Burjuva sosyal bilimler alanı yeni bir hegemonya projesi olarak görebileceğimiz bir ekoloji yanlısı kalkınma söylemleri geliştirmektedir. Ancak bu, yaşanan krize gerçek bir çözüm bulmaktan çok mevcut krizin kısa vadeli çözümleri veya krizin ortaya çıkardığı durumları da yeni birikim alanlarına çevirme hamleleri olarak yaşanmaktadır.

Diğer yandan, sol içi tartışmalarda postmodernist, postyapılsalcı ve toplumsal inşacı ekolojik yaklaşımlar maddeci diyalektiği rayından çıkarmaktadır. Bu yaklaşımlar, kapitalizmin doğa üzerindeki hakimiyetinin mutlaklaştırdığını varsayarak, doğa ve toplum arasındaki ayrımın ve çelişkinin ortadan kalktığını iddia ederler. Böyle bir iddia, kapitalist sistemin ekolojik kriz için önerdiği kısa vadeli, temelde yine kapitalist birikime hizmet eden çözümleri meşrulaştıran bir gerekçe oluşturur. Eğer doğa kapitalist toplum içindeki bir dizi ilişkiden ibaret hale geldiyse, doğanın yıkımının önüne geçmek için doğa ve toplum ilişkisinde devrimci bir dönüşüm değil, sermaye birikim mantığının sürdürülebilirliği ve yenilenebilirliği içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekecektir. Oysa maddeci diyalektik, doğanın insan toplumundan özerk hareketini de göz önüne alarak, doğanın sunduğu koşullarda insanın potansiyelini mümkün olan en kapsamlı şekilde gerçekleştirmesini sağlayacak bir doğa-toplum ilişkisinin kurulmasını talep etmektedir.

Ekolojik kriz tartışmalarının ikinci boyutunu ise toplumsal mücadele ve siyasal ufuk tartışmaları oluşturur. Burada hem söz konusu hareketlerin sınıfsal bileşimi ve anlamı hem de kapitalizme karşı bir toplum savunusu gündemi öne çıkmaktadır.

Türkiye gibi ülkelerde ekolojik gündeme ilişkin 21. yüzyılda ortaya çıkan belirgin eğilim, kent ve kırlardaki müşterek alanların sermaye birikimine dahil edilmesi ve özel mülkiyet haline getirilmesi sürecidir. Bunun sonucu olarak, ekolojik mücadeleler küçük burjuva nitelikli “duyarlılıkların” ötesinde, kent ve kır emekçilerinin doğrudan yaşam problemleri olarak mücadele gündemine girmiştir. Bu süreç ekolojik hareketlerin hem coğrafyasını kentten kıra doğru, hem de sınıfsal bileşimini diğer işçi sınıfı katmanlarına doğru genişletmiştir.

Bu ciddi dönüşüm ve genişleme, hem içerdiği siyasallaşma potansiyeli hem de yeni mücadele pratikleri itibariyle kapitalizm karşıtı önemli bir yol açmaktadır. BUna karşın sistem karşıtı bir mücadele hedefi taşımayan idelojik-söylemsel üretimler, yükselmekte olan birçok muhalefet hareketinin gündemini biçimlendirmektedir.

Tarihsel maddeci bir ekoloji yaklaşımı, kapitalizmi aşan bir siyasallaşma kavrayışını ve pratiğini öne çıkarması bakımından kritiktir. Kötüleşen çevresel koşullar ve işçi sınıfının kentsel/kırsal bileşimlerine yönelik mülksüzleştirme ve yoksullaştırma, ekolojik kriz karşıtı halkçı kalkışmalarda kendini görünür kılıyor. “Ya sosyalizm ya barbarlık” bugün, hem geleneksel hem de yepyeni bir anlam taşıyor. Dolayısıyla tarihsel maddeci ekoloji kavrayışı, neoliberal kapitalist düzenin dünyaya dayattığı barbarca çevresel koşulların, kapitalist düzenin ayrılmaz bir parçası olduğunu ve buradan bir kopuş olmadıkça insanlığın kurtuluşunun mümkün olmadığını bize tekrar hatırlatıyor.

Marksizm ve Ekoloji” dosyasında hem yurtdışından, hem de yurtiçinden makaleler ve katkılar bulunuyor. Yurtdışından katkı sunan makaleler, John Bellamy Foster, Brett Clark, Paul Burkett, Hannah Holleman, Martin Empson ve Kohel Saito tarafından kaleme alındılar. Evren Hoşgör‘ün yeşil ekonomi tartışmalarını gündeme getiren yazısı, Özay Göztepe‘nin acele kamulaştırma yazısı ve Adnan Çobanoğlu‘nun iklim ve çevre mücadelesine ilişkin yazısı ise dosyamıza Türkiye’den gelen katkılar. Kritik bölümünde ise Michael Löwy‘nin Ekososyalizm kitabını Tijen Demir değerlendirdi.

Kronik ise, Türkiye gündemini son dönemde meşgul eden neoliberal tarım politikalarını ve mevsimlik tarım işçilerini mercek altına almaktadır. Neoliberal politikalarla piyasanın yıkıcılığına terk edilen, üretim kapasitesi zayıflayan ve kır emekçisi iflas noktasına getirilen tarım, ülkeyi besleme özelliğimi yitirmiş durumdadır. Mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldıkları uygulamalar ise güvencesizlik ve geleceksizlik tartışmalarında, en katlanılamaz, en kötü ve en acımasız olanlardır. Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları ciddi bir mücadele alanı olarak karşımızda durmaktadır.

Marksizm ve Ekoloji” tartışmalarında Montly Review dergisi oldukça başat durumdadır. Özellikle derginin, editörü, John Bellamy Foster, tarihsel maddeci bir ekolojiyi tüm kafa karışıklıklarına karşı durarak savunmakta ve Montly Review da bu savunusunun  görünür hale geldiği başat mecra olmaktadır. Montly Review Türkiye olarak derginin önemli bir savunma hattını 3. sayımıza taşımaya çalıştık. Bu sayı konu üzerine tüm tartışmaları bitiren değil, tam tersine verimli tartışma gündemleri için alternatif bir başlangıç noktası teşkil etme gayesinin bir ürünüdür.

Herkese iyi okumalar. Gelecek sayıda buluşmak üzere…

Yorum bırakın