İlhan Tekeli*
5. Büyük Projelerin Gerçekleştirilmesinde Karşılaşılan Sorunlar Nasıl Aşılabilir?
Büyük projeler büyük kentlerimizin bugünkü gerçekleri arasındadır. Önümüzdeki yılların gerçekleri arasında da bulunacaktır. BU projelerin yukarıda değinilen sorunlarını aşabilmenin ön koşulu, bu sorunların varlığını kabul etmektir. Böyle sorunların varlığının bilincine varılmadan bunları çözmek olanağı yoktur.
Böyle bir bilincin varlığından hareketle yukarıda sayılan sorunların aşılması için neler yapılabileceği üzerinde duralım.
Proje düşüncesinin geliştirilmesinde ve topluma sunuluşunda ne tür bir yol izlenmelidir. Projelerin toplumsal haklılığı nasıl kurulmalıdır. Denilebilir ki bir kentte günümüzün pratiği içinde bir projenin meşruiyetinin kurulmasının üç kaynağı vardır. Bunlardan birincisi seçimle gelen belediye başkanının seçim kampanyası sırasında önerdiği programıdır. Artık Türkiye’de de belediye başkanları seçime girerken, yazılı ya da sözlü bir program önermektedir. Bu program seçim sonunda bir haklılık kazanmaktadır. Kentteki projelerin ikinci meşruiyet kaynağı kentlerin usulüne göre hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş bulunan imar planlarıdır. BU noktada iki farklı meşruiyet kaynağına göre ileri sürülen projelerin birbiriyle çelişmesi halinde ne yapılması gerektiği sorulabilir. Bu konuda standart bir yanıt vererek birinin diğerinden daha üstün olacağını ileri sürmek doğru değildir. Ama bu konuda bir uygulamaya geçmeden önce her iki kaynağın birbiriyle uyumlu hale getirilmesi yerinde olacaktır.
Yeni büyük projelerin temellendirilmesinde dayanılabilecek üçüncü haklılık kaynağı kentin yaşamakta olduğu, kentlinin büyük kesiminin sıkıntısını çektiği sorunlar ya da krizlerdir. Bu durumda sorunların acilen çözülmesinin gerektirdiği bir haklılık temeli vardır. Buna rağmen yine de problemi Kristof Kolomb’un yumurtası sendromu içinde sunmamak gerekir. Buna bulunacak çözümü belediye başkanının kişisel çözümü görüntüsünden kurtarıp halkın bulduğu bir çözüm haline getirebilmek en büyük başarı olacaktır.
Bir proje düşüncesinin geliştirilmesinde bu üç haklılık çerçevesi dışında haklılık çerçevelerinin bulunup bulunmadığı sorulabilir. Bunlardan birincisi olarak belediye başkanlarının kentleri için yeni vizyonlar geliştirerek bunları uygulamaya koymalarıdır. Bu vizyonlar, çok doğru ve gerekli vizyonlar da olabilir. Ama bunların başkanlarca doğrudan uygulamaya konulması kanımca değişik sakıncalar taşır. Bu uygulamaların haklılık kazanabilmesi için bu vizyonların usulüne uygun olarak plan haline getirilmesi gerekir. Eğer bu gerçekleştirilmezse belediye başkanının uygulamalarının nesnel temeli ortaya çıkmaz. Böyle bir vizyona göre yapılan uygulamayı keyfi bir uygulamadan ayırmak belediye başkanının dışındakiler için olanaksız hale gelir.
Bu bölüme kadar kentte uygulanacak büyük projelerin haklılığının nasıl temellendirilebileceği üzerinde dururken daha çok belediye başkanları ya da plancılar tarafından belirlenen projeleri ele aldık. Kentte yaşayanların kendilerinin nasıl proje üretebilecekleri konusunu ele almadık. Bunun nedeni Türkiye’de bugün için böyle bir kanalın olmamasıdır. Kuşkusuz bu tür kanalların yokluğu, artık demokrasinin hep katılımcılık sıfatıyla tamamlanarak kullanıldığı çağımızda önemli bir eksikliktir. Eğer bu tür bir kanal kurumsallaştırılabilirse, bu kanal tanımı gereği kendiliğinden yeni bir haklılık kaynağı oluşturacaktır.
Bu noktada karşımıza son yıllar içinde Türkiye’deki belediyecilik akımı içinde gelişmeye başlayan “proje demokrasisi” anlayışı ortaya çıkıyor. Bu kavramın doğuşunda daha çok geliştirilen bir projenin yakın çevresinde yaşayanlara olan etkilerinin sağlıklı hale getirilmesi kaygılarının ağır bastığı söylenebilir. Gerçekten büyük proje uygulamalarında yakın çevresiyle karşılıklı etkileşimi olumlu hale getirmekte “proje demokrasisi” anlayışı önemli bir araç olma niteliği taşımaktadır. Ama bu kavramın yukarıda değindiğimiz çerçevede projenin tanımlanması doğrultusunda genişletilmesi de yararlı olacaktır.
Toplumda haklılık dayanakları iyi kurulmuş “proje demokrasisi” anlayışı içinde yürütülen büyük projelerin, bir önceki bölümde sözünü ettiğimiz üzere, kent yönetimindeki iktidar değişmelerinden etkilenerek uygulamasının kesintiye uğraması söz konusu olmayacak, bu sorun kendiliğinden aşılacaktır.
Büyük projelerin toplum içinde gerilmeler doğurmadan yürütülebilmesi ve toplum tarafından benimsenmesi için yapılması gerekenleri gördükten sonra büyük projelerin teknik olarak başarılı olabilmesinin koşulları üzerinde duralım. Genel bir ilke olarak projenin tasarımı, yapımcı firma seçimi ve ihalesi, kontrolünün örgütlenmesi ayrı ayrı, usulüne uygun olarak ve şeffaf bir süreçle gerçekleştirilirse tem teknik olarak başarılı bir proje elde edileceği hem uygulamanın başarılı olacağı hem de proje çevresinde bir kuşku halesinin doğmayacağı söylenebilir.
Böyle bir sürecin kurulamamasının değişik nedenleri vardır. Bunlar belediyelerin yeterli teknik kadroya sahip bulunmayışı, belediye başkanının siyasal takvimi dolayısıyla kendisini bir zaman baskısı altında görmesi ve bunu proje yönetimine yansıtması ve nihayet bu projelerin yeterli finansman kaynağı olmadan gerçekleştirilmek zorunda kalınmasıdır.
Belediyeler bu sorunları aşabilmek için önce yapımcı firmayı seçmekte, onun getirdiği finansmana dayanmakta, onun geliştirdiği projeyi uygulamak zorunda kalmaktadır. Sonuçta yapımcı firmanın güdülerine büyük ölçüde hapsolmaktadır.
BU sorunların aşılması için de değişik öneriler yapılabilir. Bunlardan birincisi belediyelerin yüksek nitelikli eleman kullanmasına olanak verecek, büyük projelere özgü personel kullanma biçimlerinin geliştirilmesidir. İkinci olarak, gerçekleştirilmesi maddi olanağa bağlı olmayan konu, belediye başkanlarının projelerinin uygulamaya konulmasında realist zaman beklentileri içine girmeleridir. Deneyler göstermektedir ki zamanı kısaltmak için bulunan kestirme yollar, daha sonra çıkardığı sorunlar dolayısıyla çoğu kez zamanın çok daha fazla uzamasına neden olmaktadır. Kuşkusuz bu söz, projelerin geliştirilmesinde ve uygulanmasında zaman disiplininin yok edilmesi olarak yorumlanmamalıdır.
Bir büyük projenin kaderini belirleyen en önemli etken finansmanın nasıl sağlandığı olmaktadır. Daha önce de değindiğimiz üzere belediyeler genellikle finansman paketiyle birlikte projelerini oluşturdukları için bu konuda önemli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu yol projelerin çevresinde bir kuşku halesi yaratmaktadır. Bundan kaçınmanın bir yolu belediyelerin ister uluslararası ister ulusal pazarlardan olsun kaynaklarını kendilerinin bulmasıdır. İkinci yol ise karar süreçlerinin şeffaflaştırılmasıdır. Bu büyük projelerin finansmanında bu projeler dolayısıyla doğacak ranttan yararlanılması kuşkusuz belediyelerin hakkıdır. Ama bu rantın gerçekleştirilmesi yapımı yüklenen firmalara bırakıldıkça proje çevresinde oluşan kuşku halesi artmaktadır. Eğer bu rantlardan proje finansmaında yararlanılacaksa bunun belediye eliyle gerçekleştirilmesi kuşkuları azaltacaktır. Kentte oluşan rantlara büyük projeler yoluyla el konulması haklı ama çok duyarlı bir konudur. Bu rantlara el konulmasındaki duyarlılığı azaltmanın yolu bu rantların nerede kullanıldığını açıkça göstermektir.
6. Son Verirken
Bu tartışma gösteriyor ki büyük proje yönetimi belediyelerin üzerinde ciddiyetle düşünmeleri gereken bir konudur. Türkiye’de belediyelerin yeniden düzenlenmesinin gündeme geldiği bu günlerde, belediyelerin büyük proje yönetimlerinin nasıl başarılı kılınacağının araştırılması özellikle önem kazanmaktadır. Belediyeler yeniden düzenlenirken bu soruna çözüm getirilmesi bu düzenlemenin de başarısını büyük ölçüde belirleyecektir.
* 6 Nisan 1991’de Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü’nce düzenlenen “Ankara’da Planlar ve Projeler Toplantısı“nda ve 14-15 Aralık 1991’de Türk Belediyecilik Derneği ve Konrad Adenauer Vakfı’nca Kuşadası’nda düzenlenen “Yeni Hükümet ve Yerel Yönetimlerin Yeni Hükümetten Beklentileri” toplantılarında yapılan konuşma.
Tekeli, İlhan: “Kentlerde Büyük Projelerin Meşruiyetinin Kurulması ve Yönetimi Üzerine“, İlhan Tekeli Toplu Eserler.6, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2009, s. 177-185