Levent Tuna
Ülkemiz, son yıllarda etnik ve mezhep temelli sorunlarla uğraşıyor. Kendi çok kültürlülüğümüzün yanında, Ortadoğu’da süregelen savaşlardan kaçan mültecilerin gelmesi, sorunları daha da ağırlaştırmış bulunmaktadır.
Çok farklı kültürlerden gelen insanların, aynı kentte ve ülkede, barış içerisinde, uyumlu ve sağlıklı bir şekilde yaşamaları nasıl mümkün olacaktır?
Kent konseylerinin başta gelen görevlerinden biri, belki de ilki, “hemşehrilik hukuku ve ortak yaşam bilincinin geliştirilmesini, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamak”tır.
Bu amaçlarına hizmet edecek, çalışma gruplarını ve meclislerini devreye sokarlar, sokmalıdırlar. İlgili çalışma gruplarının ve meclislerinin yapacağı çalışmalarla, kentte yüzyıldır yaşayan topluluklarla, bir yıl önce gelip yerleşen toplulukları, aynı hemşehrilik ve ortak yaşam biçiminde buluşturmayı başarabilirler.
Yapılacak çalışmalarla, hiç kimsenin kökeninin ve kültürünün dışlanmasına, reddedilmesine yol açmayıp, aksine hepsini ayrı birer değer olarak görüp, ”ne onun ne bunun” değil, hepimizin ortak yaşam alanımız, kentimiz olduğu inancını yerleştirmek gerekmektedir.
Örnek olarak, sportif, kültürel-sanatsal etkinliklerde, düzenlenecek kurs ve çalıştaylarda, bir araya getirilen insanlar, ortak bir şey yapmanın, üretmenin tadına vardıkları gibi, daha önce birer yabancı iken giderek “hemşehri” haline gelirler. Bundan da önemlisi, kentin sorunlarıyla ilgili çalışma gruplarında, ortak projeler, çözümler üretilmesi, bu üretimlerin yerel yönetimlere sunulması ve sonuç alınması durumunda, ortak yaşam bilinci daha da gelişmiş olur.
Kent konseylerinin böylesine etkin, verimli olması, kentlerin ve dolayısıyla ülkenin barışına da büyük katkı sağlayacaktır. Tabii bunun kotarılabilmesi için, “gelin kentimizi birlikte yönetelim” sloganını seçimden seçime kullanan değil, tam aksine bu anlayışı içselleştirebilmiş yerel yönetimler gereklidir.