Konak Belediye’sinin Basmane Dokuz Eylül Meydanı’ndaki yerini terk ederek Tepecik’teki pazar yerinde yapacağı yeni hizmet binasına gideceğini öğrendiğim günden bu yana gerçekleşmesini hayal ettiğim bir arzum var: Konak Belediyesi’nin yeni hizmet binasının yakınındaki Halkapınar suyu kaynağının oluşturduğu; ancak bugün mevcut olmayan eski Halkapınar Gölü’nün yeniden oluşturularak bu gölün çevresinin İzmir’in tarihi içmesuyu tesislerini de sergilemek suretiyle çevre halkının dinlenip eğlenebileceği bir yeşil alan haline getirilmesi…


Şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, daha doğrusu İZSU’ya ait olan bu tarihi mekanı, 19. yüzyıla ait, üzerinde “İzmir, Diana Banyoları (Hamamları)” yazan kartpostallarda mavi bir gölün çevresindeki ağaçları, sazları ve gölü çevreleyen alandaki binalarla sekizgen planlı zarif tarihi su paylaşım yapısıyla görmek mümkündür. Hatta bu kartpostalların bazısında bu gölün kenarından geçen deve kervanları bile görülür.

Sevgili dostumuz İbrahim Fidanoğlu’nun “Dağa Kaçtım” isimli bloğunda verdiği bilgilere göre Ballıkuyulu Hasan Ali Çağlar, 1950’li yıllarda Halkapınar Gölü’ne yüzmeye gittiklerini, orada birçok çocuğun boğulduğunu kendisine anlatmıştır.

İ.S. 4. Yüzyılın ünlü sofistlerinden Himerios ise “Bu Meles Çayı İzmir’in varoşları içinde doğar. Çayın kaynakları pek çoktur ve birbirlerinin yanından çıkmaktadırlar. Bu kaynaklardan oluşan çay, hemen bu kaynakların yanında bir göl halini alır ve bunun her tarafında küçük sandallar, gerek kürek ile ve gerek sahilden yedekleme suretiyle seyredebilirler. Çayın etrafı serviler ve zarif sazlarla bezenmiştir. Çay, çok yakın bir mesafede denize akmaktadır. Fakat bilmem ki akmak tabirini kullanmak caiz midir? Çünkü çayın aktığına delalet edecek bir ufacık şırıltı bile yoktur. Ve gizlice denize karışmaktadır.” şeklinde anlatmıştır.(1)

İ.S. 2.yüzyılda İzmirli hatip Aelius Aristides, Meles Çayı’nı ve Diana Hamamları’nı tanımlarken, “Şehrin sokaklarına hâkim olan Apollon’un kapılar önünde ziynet olacağı yerde deniz perilerine ismini veren ve kaynağından denize kadar yatağını kazan Meles, şehrin kapıları önünden kolunu uzatmaktadır. Bu kaynaklar, suları kısa bir mesafede denize akan bir hamamdır. Meles, mağaralardan, evlerden ve ağaçlardan geçerken aynı suretle akar, yatağının ortasında parıldar ve denize gider. İleride kaynağın yüksek kısmında havuza benzer bir duvar vardır ve kanal burada başlar. Meles kaynağında çağıldamaz, bunların dalgaları yavaş yavaş, sessizce denize kavuşur. Bazı defalar rüzgârlar, tehditleri altında denizi kabartınca Meles’in sularını geri atar, o zamanki iki suyun satıhları ayrı ayrı görülür ve nerede birleştiklerini anlamak mümkün olmaz. Zaten Meles’in her tarafı balıkla doludur. Meles, yazın da kışın da aynı ebattadır; hiçbir zaman yağmurlar onun taşkınlığına yol açmadıkları gibi sıcaklar da onu kurutmamıştır. Cansız bir şeymiş gibi daima aynı şekil ve aynı rengini muhafaza eder. Meles, serseri değildir, yatağından uzaklaşmak elinden gelmez. Şehrin aşığıymış gibi oradan uzaklaşmaya cesaret edemez ve şehre karşı dinmeyen bir aşk beslediği için ebedi yatağını muhafaza eder. Bunun içindir ki şehri biraz dolaşır ve çıktığı yerde biter” demektedir. (2)

Antik tarihin coğrafyacısı Strabon ise İzmir ile Meles arasındaki ilişki için şunları anlatmaktadır: “Kentin bir parçası tepededir ve surla çevrilidir, fakat büyük kısmı ovada limanın, Metroon’un ve Gymnasion’un yakınındadır. Kentin caddelere ayrılışı özel bir şekilde düzenlenmiştir. Bunlar birbirlerine olabildiği kadar dik doğrular şeklindedir ve taşlarla döşenmiştir, alt ve üst katları bulunan portikler vardır. Bir de içinde Homeros’un Ksoanon’u bulunan Homereion adı verilen dört kenarlı bir portik (stoa, revak) bulunur. Bu nedenle Smyrnalılar Homeros üzerinde özellikle hak iddia ederler ve gerçekten de kentin bir tip tunç sikkesi Homereion adını taşır. Meles nehri surların yakınında akar, kent diğer kuruluşlarının yanı sıra bir de kapatılabilen bir limana sahiptir.”(3)

Prof. Dr. Ersin Doğer; İzmir’in Smyrna’sı isimli kitabında artık tarihin derinliklerinde kaybolmuş Halkapınar Gölü’nden ve buradan doğan Halkapınar Deresi’nden şöyle söz eder:
“Bugün bulunduğu semte ismini veren Halkapınar kaynakları ve bu kaynakların yeryüzüne çıktıktan sonra oluşturduğu gölcük, Prehistorik çağlardan 50 yıl öncesine kadar bölgenin en büyük tatlı su rezervi olarak hizmet verdi. Bizans Çağı’nda (13.yy.) yazar Georgios Akropolites tarafından Periklystra (Halkapınar) olarak anılan birkaç pınarın birleşerek oluşturduğu bu yuvarlak gölcük civarı bir mesire yeriydi. Helenistik Çağ’ın başlarında kent Bayraklı – Tepekule’deki eski yerinden Kadifekale ve yamaçlarına taşındığında Antikçağ’ın yazarları tarafından Homeros’un doğum yeri olarak efsaneleşen kutsal Meles Çayı’nın yeryüzüne çıktığı kaynak olarak bilindi. Gerçekten de bazı yazarların Meles Çayı ve kaynaklarına ilişkin tanımları Halkapınar gölcüğü ve bu gölcükten çıktıktan kısa bir süre sonra denize kavuşan Halkapınar Çayı’na uymaktadır.” (4)

İZSU tarafından verilen bilgilere göre büyük debili bir su kaynağı olarak 112 yıldır İzmir’in içmesuyu ihtiyacını karşılamaktadır. On dokuzuncu yüzyılın sonralarına doğru, şiddetli bir su kıtlığı İzmir kentinin daha fazla gelişmesine engel olunca bir Belçika firması yeni su kaynaklarını araştırarak eskiden beri bilinen Halkapınar kaynaklarının geliştirilerek İzmir şehir suyunun buradan alınması önerisini getirmiş ve burada bir sistemin kurulması ve işletilmesine izni çıkarılmıştır. Belçika firması, bir ana sarnıç, buharla çalışan bir merkez pompa istasyonu, 89,65 m yükseltisinde, 10 360 m³ kapasiteli bir su deposu ve gerekli isale borularının yapımını 1886 ile 1897 yılları arasında tamamlamıştır. 1905 yılında, pompa istasyonuna dizel motorlu iki pompa daha yerleştirilmiş ve Sevilitepe’ de 157 m yükseltide 600 m³ kapasiteli yeni bir su deposu yapılarak şehrin yüksek mahallelerine de su verilmesi olanağı yaratılmıştır. Sistemin işletme imtiyazı 85 yıl süre ile Belçika firmasına verilmiş ancak hükümet, ilk 25 yıldan sonra istediği an tesisleri satın alma hakkını saklı tutmuştur.1944 yılında bu sistemin tamamı İzmir Belediyesi’ne devredilmiş ve sistemin genişletilmesine başlanmıştır.

Halkapınar pınarlarının 1970 yılındaki ortalama verimi 1,2 m³/s ve yıllık toplam su potansiyeli 38 milyon m³ ‘tü. Pınarlardan gelen suyun ortalama sıcaklığı 24 ºC olup mevsimler itibariyle fazla bir değişim göstermez. O tarihlerde pınarların çıktığı yerde varlığını sürdürmekte olan Halkapınar gölünde su canlıları da vardı, fakat bunlar tarihi su derleme yapısının içinde gözlenmemiştir. Su derleme sistemi, dağıtım pompa istasyonu, su deposu, bağlantı kanalları, borular ve diğer yardımcı yapılarla birlikte, Halkapınar tesisleri 1897 yılından 1973 yılına kadar 76 yıl süre ile kullanılmış, bu tarihten sonra açılan yeni kuyular nedeniyle önce pınarların doğal boşalımları sonra da bu pınarlar sayesinde var olan Halkapınar gölü ortadan kalkmış, yeni pompa ve su tesisleri devreye girmiştir. Tarihi su derleme yapısı günümüzde devre dışı kalmış olup İZSU tarafından restorasyon edilmiş olup tarihi pompa istasyonu ise kısmen kullanılmaktadır.

İZSU tarafından restore edilen tarihi su derleme yapısı ise yaklaşık 5m derinlikte, sekiz köşeli, sığ bir kuyudur; faylı kalker formasyonlardan su toplayan galerileri su derleme kuyusunun beş kenarına ulaşır; yer altı su derleme galerileri hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Su derleme kuyusunun iki kenarında Halkapınar gölüne açılan iki çıkış galerisi vardır. Sekizgen şekilli su derleme yapısının sekizinci kenarında bulunan bir ağız, dağıtım pompa istasyonunun emme havuzunu beslerdi.









Su ihtiyacının yüksek olduğu dönemlerde su derleme sisteminin bir parçası olarak kullanılan Halkapınar gölünün 1970 yılındaki ortalama yüz ölçümü 14 000 m² idi. Göl düzgün bir şekle sahip değildi. Gölün maksimum uzunluğu yaklaşık 160 m, maksimum genişliği 100 m, en derin yeri 3,4 m idi. Gölün tabanında, pınar suyunun çıktığı yerler, gözle görülebiliyordu. Halkapınar çayına açılan, kapaklı bir deşarj ağzı ve terk edilmiş iki çıkış vardı. Gölde toplanan su, bir su alma yapısı aracılığıyla ve yer çekimi ile dağıtım pompa istasyonunun emme havuzuna gelirdi. İhtiyacın fazla olduğu zamanlarda, yer çekimi su alma yapısı yetersiz kaldığı için alçak terfi kapasiteli pompaların bulunduğu bir yardımcı su alma yapısı da kullanılırdı. Gölün çevresinden Halkapınar çayına sızan suları yardımcı pompalar, yaklaşık 150 m uzunluğunda 450 mm çapında borularla dağıtım pompa istasyonunun emme havuzuna verirlerdi.

Dağıtım pompa istasyonunun emme havuzu ve tarihi su derleme yapısından emme havuzuna su taşıyan galeriler oldukça karmaşık bir tesis oluştururlar.
Ana su derleme yapısından su alan eski ana galeri kargir kemer yapılı, tabanda 1,25 m genişlikte merkezde 2,15 m yükseklikte, 50 m uzunluktadır. Bu galeride normal su derinliği yaklaşık 1,2 m idi.
O tarihteki yeni ana galeri, su derleme havuzundan eski ana galeriye su taşırdı. Galeri 2,20 m genişlikte 2,35 m yükseklikte, 50 m uzunluğunda kargır ve betonarme bir mecradır. Bu galerinin taban profili % 0,9 eğimle, girişte 1,50 m yükseklikten pompa emme havuzunda 1,06 m’ye alçalır. Yeni ana galerinin su alma ağzında, kok veya kömür süzgeçli düşey bir filtre tertibatı bulunmaktaydı.
Yukarıda anlatılan iki ana galeriden ayrılan dört pompa emme galerisi üzerinde 8 dağıtım pompası su dağıtım şebekesini beslerdi. Bu emme galerilerinin kesitleri, boyutları, uzunlukları ve taban yükseklikleri değişiktir.
Çimentaş kuyu sisteminden gelen 500 mm çapındaki yeni isale hattı, pompa istasyonu yakınında yeni ana galeriye bağlanır. Bu isale hattı ancak yaz aylarında ihtiyacın yüksek olduğu dönemlerde kullanılırdı.
Halkapınar dağıtım pompa istasyonu, 3600 KW kurulu gücü ile 1970 yılında İzmir şehir suyu sisteminin en büyük pompa istasyonuydu. Yaklaşık 95 m pompaj yükü ile çalışan, paralel düzende 8 pompa bulunmaktaydı. Kapasitesi 700 ile 2000 m³/saat arasında değişen pompaların deşarjı, 3 ana boru kanalıyla 9 ana besleme borusundan dağıtım sistemine verilmekteydi. Pompaların hepsi pompa istasyonun döşemesi üzerine monte edilmiştir olup döşeme yükseltisi 4,96 m idi.
Halkapınar su deposu, dağıtım pompa istasyonunun 650 m kadar güneyindedir; kapasitesi 10 400 m³ ve en yüksek su yüzeyi kotu 93,65 m’dir. Pompa istasyonundan pompalanan su, 500 mm çapında pik borularla su deposuna verilirdi.
Evet, İZSU’nun Halkapınar suyunun kaynağındaki içmesuyu tesisi ile ilgili verdiği tarihi ve teknik bilgiler bu şekilde. Bu bilgilerden anladığımız kadarıyla Halkapınar suyu ve tesisleri bugün kullanılmamaktadır. Ancak Halkapınar suyu ve tarihteki adıyla “Diana Hamamları” eski kartpostallardaki görüntüleriyle; ayrıca eski İzmirliler’in hafızasındaki anılarıyla halen yaşıyor, halen hatırlanıyor…
İşte şimdi, hazır Konak Belediyesi yeni hizmet binasını buraya yakın bir yerde yapıyorken; ayrıca bölgede halkın dinlenme, eğlenme ihtiyacını karşılayacak yeşil bir alan ihtiyacını kendisini fazlasıyla hissettirirken bu alanın İzmir Büyükşehir Belediyesi, İZSU ve Konak Belediyesi tarafından geçmişi hatırlatacak şekilde yeniden tasarlanması, mevcut su kaynağının bir göle dönüştürülerek çevresinin, eski su tesislerini de değerlendirerek yeni bir dinlenme, eğlenme alanına dönüştürülmesi düşünülebilir.


Belki böylelikle Halkapınar Otobüs Garajı yanından akıp giden Halkapınar Deresi’nin bu hafta içinde çektiğimiz aşağıdaki görüntüleri de bu sayede düzeltilmiş, temizlenmiş olabilir; ayrıca belediyeler hep sahilde bu tür çalışmalar yapmanın dışında İzmir’in iç kesimlerinde, yeşil alana gerçekten ihtiyacı olan mahallelerinde halkın yararlanabileceği tesisler yapma imkanına kavuşurlar…
(1) Canpolat, Emin; İzmir, Kuruluşundan Bugüne Kadar, İTÜ Mimarlık Fakültesi Yayını – 1954, Üç İzmir- YKY Yayınları, Aralık 1992, s.22
(2) Aelius Aristides, İzmir’in Kayıp Gölü: Halkapınar, İzmir Dergisi, Sayı 11, s.57
(3) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: Kitap XII-XIII-XIV), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul-2009, 6.Baskı, s.208
(4) Doğer, Ersin; İzmir’in Smyrna’sı, Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar, İletişim Yayınları İzmir Dizisi 4, İstanbul-2006, 1. Baskı, s.171