Ali Rıza Avcan
Çocukluğum ve gençliğimde; özellikle de bir yetişkin olarak görevim gereği tüm Anadolu ve Trakya’yı dolaştığım günlerde çok yolculuk yaptım… Yoğun sigara kokusunun sindiği otobüslerde, Kürtçe şarkıların söylendiği minibüslerde, yüreği ağza getiren pervaneli uçaklarda, otobüslerin sık sık durdurulup aramaların yapıldığı tehlikeli yollarda, akaryakıt sıkıntısının olduğu dönemlerde polis ya da jandarma zoruyla bindiğim şehirlerarası otobüslerde, penceresinden sarktığım için lokomotif dumanının beni ise boğduğu trenlerde çok yolculuk yaptım; yollar boyunca, yolcu olup yolculuk yaptım…
Ancak son yıllarda, adeta o yılların intikamını alırcasına daha az yolculuk yapmaya başlamıştım… Otobüs ya da tren penceresinden gelip giden yeşil doğayı, göl ya da denizlerin kenarındaki yolculukları, bizlere el sallayan çocukları özlemiştim…

Neyse ki, son beş haftadır çalışmak amacıyla trenle Ödemiş‘e gidip geliyorum ve anlaşılan o ki, bu yolculuk yapma hali uzunca bir süre devam edecek… İlk günlerdeki acemiliğim şimdi artık gitti ve istasyonlardaki memur ve işçilerle, yolcularla, gişedeki görevlilerle sohbet etmeye, yolda bir yolcu olarak yolculuk yapmanın keyfini yeniden hatırlamaya başladım… Başka bir ifadeyle “Memleketimden insan manzaraları” tadında yolculuklar yapmaya başladım ve bu konuda aklıma gelen ilk şey de, bu keyif ve sevinci sevdiğim 11 şairin 11 şiiri ile birlikte yaşamak oldu…
İşte o nedenle, Ahmet Oktay‘ın, Abdülkadir Budak‘ın, Nazım Hikmet‘in, Hüseyin Yurttaş‘ın, sevgili arkadaşım Cem Seyhun Ünbay‘ın, Özdemir Asaf‘ın, ortaokul arkadaşım Murat(han) Mungan‘ın, Birhan Keskin‘in, Melih Cevdet Anday‘ın, Cahit Külebi‘nin ve Can Yücel‘in yoldan, yolcudan ve yolculuktan söz eden şiirlerini sizlerle paylaşarak yaşadığım sevinç ve keyfe sizleri de ortak etmek isterim…
YOLCU
O trenden bu trene. Yoksul
Odysseus! Sürgünü banliyölerin
Oturmuş bekliyorsun katilini.
Ahmet Oktay (1933-2016), Gözlerim Seğirdi Vakitten, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1996, s.54

BABAM VE YOLCU
Babamdı içimdeki yolculuklardan biri
Uçuruma çıkmasını hangi oğul isterdi?
Hadi ben hayırsızım, raydan çıkmış trenim
Daha acısı baba, yolcu da benim!
Abdülkadir Budak (1943-1985), Ahşap Anahtar, Can Yayınları, İstanbul 2000, s.61

YOL TÜRKÜSÜ
Alnımızda yanar gençliğin tacı
Yorgunluğun anasını satarız
Elimizde neşemizin kırbacı
Ufukları önümüze katarız
Göğsümüz kuvvetli, gönlümüz temiz
Tükenmez yolları tüketiriz biz
Ne saray, ne hamam, ne han isteriz,
Nerde gün batarsa orda yatarız
Sabah buradaysak akşam ordayız.
Günlerin peşinde bir hovardayız.
Bazı mısra gibi dudaklardayız
Bazı “kimsin” diye soran bulunmaz
Hey anam hey! Yolcu yolunda gerek.
Bazı altımızda taş toprak döşek
Bazı örtünecek yorgan bulunmaz.
Nazım Hikmet (1902-1963), Vâlâ Nurettin (1901-1967), İlk Şiirler – Şiirler 8, Adam Yayınları, İstanbul 1989, s.110

YOLCU
Geldim işte
Yolların tozu üstümde
Kayıp gölgemle bir hiçim
Bakmayın çelimsiz kanatlarıma
Gökçe bulutun yanında
Denizler aşan kırlangıcım
İzimi sürseniz
Yokluğa varırsınız
Nereden geldiğim meçhul
Nereye giderin bilinmez
Kendimi arıyorum
Dünyanın eğri yolunda
Ne kabe’yim
Ne kutup
Benden yön bulunmaz
Bilirim
Şairlere düşer hep
tek sütun ölmek
Ben de öyle sessiz
Çeker giderim
Hüseyin Yurttaş (1946-), Aşka Bahar Yetmez, Bilgi Yayınevi, Ankara 2011, s.87

MAVİ YOLCULUK
hadi gidelim
atlayıp bi’denizatının sırtına
gidelim usulca
bi’deniz minaresi sessizliğinde
günsu mavisinde gidelim
hadi kalk
çilli bi’MERHABA’yla
güneşyanığı yüzyürek
ötelere gidelim…
Cem Seyhun Ünbay, İzmir Temmuz 2025

O YOLDA
Geliyor sandığım gidiyor çıktı.
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne-üstüne gittim, ne gidiş
Altına-altına iniyor çıktı.
Uyu buyu dendi, düşüme gittim,
Haydi işe dendi, işime gittim,
Yaşa dendi, yaşıma gittim,
Yendiğim sandığım yeniyor çıktı.
Bozguna benziyor, saklasam olmaz,
Eskiye yeniden başlasam olmaz,
Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,
Maviye boyadım, baktım mor çıktı.
Sapsarı saçlarım vardı, aklaştı,
Anılar üst üste bindi yükleşti,
Bir büyük oyunun sonu yaklaştı,
Tüm yanan ışıklar sönüyor çıktı.
Gözümde bir ışık, çağırıyordu,
Beşikte bir çocuk, bağırıyordu,
Öyle bir düğündü, can çalıyordu,
Gel cani sandım git çalıyor çıktı.
Kimler yoktu bizim kervanda,
Birer indi hepsi bir handa,
Savurduk sap saman biz bu harmanda,
Bir gidiş yoluydu, donuyor çıktı.
Özdemir Asaf (1923-1981), Yalnızlık Paylaşılmaz, Adam Yayınları, İstanbul 1982, s. 190

YOLCU, DURGUNLUK
şaşkınlığın bulutsuzluğuyla
boşalmış gökyüzü
herkes sıcaklardan sanıyor
bir taşı uykusundan uyandıran el
mesafeyi öğretmek için
durgunluğa
kim bilir hangi yolculuktan düşmüş
sıcak nal
bulunmak ister gibi
gökyüzüne bakıyor
canı sıkılan susuzluğun çiçekleri
mevsimin kamaştırdığı
dikenleriyle oynuyor
onları düşündükçe
şiire yazıyorum
dua yerine geçen kelimeleri
bir yolcu geçiyor
şiirimin içinden
gözlerimin önünden geçercesine
bana nedenini bilmediğim
kederini bırakıyor
yoldan emin, yolculuğuna güven duyuyor
nereye gittiğini bile bilmeden
gidiyor
belki budur bana hüzün veren
uykusundan uyandırılmış bir taşın
yer değiştirmesine hayat denilmesinden
Murathan Mungan, (1955-), 29 Aralık 2002, Eteğimdeki Taşlar, İstanbul, 2004, s.176-177

YOLCUNUN SİYAH BAVULU
ey allahım bir gidip bir geliyor aklım
şimdi nerdeydi, şimdi nerdeydi,
taşın sabrı, suyun ruhuyla büyüttün beni
bundandır her gittiğimde aklımda kalmak fikri
geçtim hepsinden, öyle hünerle
ki yaşadığımı sanıyorlar hâlâ
anladım mana yok acıdan başka
akşamın kör karanlığı vursun alnıma
her zamanki gibi
her zamanki gibi.
Birhan Keskin, (1986-), 20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu, YKY, İstanbul 1999, s.43-49

YOLCULUK
İşte gene yollara düştüm
Hem yalnızım, hem değilim.
Melih Cevdet Anday, (1915-2022), Güneşte, Adam Yayınları, İstanbul 1989, s.7

YOLCULUK
Gideceksin buralardan gün gelecek,
Yavaş yavaş kaybolacak bindiğin tren,
Eriyen karlar gibi içinden
Bütün sıkıntıların akıp gidecek.
Bağdaş kuracaksın bir tahta sıranın üstüne
Yolculara, merhaba, diyerek,
Ardın sıra kaçan kırları seyrederek.
Coğrafya derslerini hatırlayacaksın yine,
Adını bilmediğin nehirlerden geçerek.
Bir dikili ağacın bile yok yeryüzünde,
Ama bir yurdun var sevilecek!
Eriyen karlar gibi içinden,
Bütün sıkıntıların akıp gidecek
Ağlamayacak kimse ardından, gülmeyecek!
Cahit Külebi, (1917-1997), Bütün Şiirleri, Adam Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1985, s.103

İYİ YOLCULUKLAR
Sürüsüz bir kurt gibi dolaşıyormuş
Lakin sarhoş
Hırlayacağına gelip geçene gülüyormuş
Çocukları okşuyor, çocuklar kaçıyormuş
Elinde bir kafes, içi boş
Bir söylenceye göre Kuzguncuk’tan
Bir pazartesi ikindiyin
Işıktan bir faytonla
Gideceği yere gidiyormuş
Sallana-salana tıpış-tıpış…
Kucağında bir telefon rehberi, ninni okuyormuş
Yüzkırkbeşaltmışiki altmış…
Üstelik numara yanlış…
Can Yücel, (1926-1999), Gece Vardiyası Albümü, Korsan Yayın, İstanbul 1991, s.48
