Ali Rıza Avcan
Geçtiğimiz hafta, 2000 yılından bu yana yayınlanmakta olan İzmir Life Dergisinin sayı ve sayfaları arasında bir yolculuk yaparak kendimce bir konu fihristi çıkarmaya çalıştım.
Amacım, dergi yöneticilerine daha önce birçok kez hatırlattığım gibi derginin geçmiş sayılarında yayınlanmış birçok değerli, yararlı yazıya kolaylıkla ulaşmamızı sağlayacak bir liste ya da fihristi hazırlamaktı. Kendilerinden her yılın sonunda ya da 50, 100 veya 150. sayı gibi önemli dönüm noktalarında o zamana kadarki sayılarda nelerin yayınlandığını gösteren fihristlerin yayınlanmasını talep etmeme karşın bunu -ne yazık ki- bugüne kadar yapmadılar.
Onun üzerine ben de oturup bu işi kendim için yapmak zorunda kaldım. Ama iyi ki de yapmışım…
Böylelikle 2000’den 2017 yılına kadarki 17 yıllık uzun bir süreçte İzmir’de neler olduğunu, nelerin vaat edildiğini, nelerin yapılamadığını, bir dergi eliyle kamuoyunun nasıl yönlendirilip şekillendirildiğini görmek fırsatını da bulmuş oldum.
Tanıyıp bildiğim bir kadro ile yayın hayatına başlayan ancak zamanla yabancılaştığım yayın süresince başyazıları sırasıyla kimlerin yazdığını, kimlerin işten ayrılıp işe başladığını, her bir editör zamanında değişen yayın politikasını ve alınan reklamları, kentteki hangi sermaye gruplarının hangi dönemlerde nasıl reklamlar verdiğini, köşe yazılarında kimlerin devamlı, kimlerin de dönem dönem yazdığını, zaman zaman değişen yayın politikası nedeniyle derginin nasıl bir değişim geçirdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle derginin nasıl inceldiğini, içeriğinin nasıl değişip kendini tekrar eder hale geldiğini ve daha bir çok şeyi yakalama, hatırlama ve yeniden anlama fırsatım oldu.
Vefat eden Ahmet Piriştina ile ya da bugün adını dahi hatırlamadığımız belediye başkanlarıyla, vali ve kaymakamlarla yapılan söyleşileri, EXPO için vaat edilenleri, yeni okuyucu kitleleri kazanmak amacıyla yapılan hamleleri, sonu “cek” ve “cak”la biten birçok iddialı projenin bugün itibariyle hazin denilebilecek sonuçlarını görmek imkanım oldu.
İzmir Life Dergisi’nin aradan geçen 17 yıllık oldukça uzun bir dönemin sonunda, bir kent dergisi olarak İzmir’deki bir boşluğu doldurduğu bilinciyle takdir edip, bugüne kadar yaptıkları için teşekkür etmek istiyorum.
Ancak bir yandan da gerek izlediği yayın politikası gerekse buradan aldığı güçle kentteki Folkart gibi başka kurumsal yayınları yönlendirmesi nedeniyle birçok yönden eleştiriyi hak ettiğini düşünüyorum.
Kentin yönetici ve elitlerinin kente yönelik geleneksel tutumlarını değiştirmedikleri sürece bir dergi eliyle bunu değiştirmenin mümkün olmayacağını, böylesi bir derginin sadece kentte mevcut olanı yansıttığını bilmekle birlikte; çoğu haber ve yorumunda kentteki birçok yanlış ve sonuç alınamayacak işi destekleyip teşvik ettiğini gördükçe ya da hatırladıkça bu eleştirileri öncelikle kendilerine bir dönüp bakarak yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Aksi takdirde, en yakın zamanda benzerlerinin başına geldiği gibi tekrarları oynayacaklarına ve giderek güç kaybedeceklerine inanıyorum.