İzmir: 1927’den 2023’e, nereden nereye?

Ali Rıza Avcan

Nüfus sayımlarının yaşamımda özel bir yeri vardır.

1970 yılında henüz bir lise öğrencisi iken Ankara‘daki sayım çalışmalarına bir anketör olarak katılıp Mamak ve Kayaş‘ta yaşayanların sayımını yapmış; ancak, ayağımdaki ayakkabıyı çamurlu yollarda kaybettiğim için sayımdan aldığım parayla yeni bir ayakkabı almıştım.

12 Kasım 1979 tarihinde müfettiş yardımcısı olarak görev yaptığım Yerel Yönetimler Bakanlığı‘nın Süleyman Demirel başkanlığındaki 3. MC Hükümeti‘nin kuruluşu ile birlikte kapatılması üzerine memur unvanıyla, aynı tarihlerde aynı nedenle Oktay Varlıer‘in enstitü başkanlığını terk ettiği Devlet İstatistik Enstitüsü‘ne, çalışma arkadaşım Ali Tartanoğlu ile birlikte atanmıştım. Yapılan atamayı Danıştay‘a taşıyarak iptal ettirdiğimiz; ancak, Danıştay kararının uygulanmadığı o dönemde, DİE‘nin demokrat yöneticileri bizleri korumak ve maaş kaybımızı gidermek amacıyla, enstitüde çalışan herkesin katılmak ve harcırah almak için büyük mücadeleler verdiği 1980 nüfus sayımı hazırlıklarına dahil etmiş, bu kapsamda Sosyal İstatistikler Daire Başkanı ile birlikte Balıkesir Belediyesi ile tüm ilçe belediyelerinde çalışıp sayımda görev alacak memurların nüfus sayımı eğitimlerini gerçekleştirmiştik. Böylelikle yaşamımın diğer aşamalarında araştırmacı kimliğimle gerçekleştireceğim bilimsel araştırmalar için temel bilgileri uygulama içinde öğrenme fırsatına sahip olmuştum.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan 1927 tarihli nüfus sayımı ile ilgili bir kitap yayınladı. Prof. Dr. Şevket Pamuk’un sunuş yazısıyla yayınlanan bu kitapta, 1927 tarihli nüfus sayımının hazırlıkları, sayım günü yaşananlar, elde edilen veriler ve bu sayımın basına yansıyan haberleri ele alınıp sayımla ilgili mevzuat düzenlemeleriyle fotoğraf ve belgelere yer veriliyor.

Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamaları çerçevesinde hazırlandığı anlaşılan bu kitap, ülkemizin 1927 nüfus sayımıyla ortaya çıkan manzarasını sergileme açısından bize oldukça ilginç sonuçlar sunuyor. Özellikle de İzmir açısından… Ben de, bugünkü yazımda, bu ilginç sonuçları, aradan geçen 96 yılı da dikkate alarak 2022 yılına ait verilerle kıyaslayarak İzmir’in geldiği noktayı ortaya koymaya çalışacağım. Bunu yaparken de, sözünü ettiğim yeni yayında yer almayıp TÜİK tarafından paylaşılan Türkiye Cumhuriyeti Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü’nün 28 Teşrinievvel (Ekim) 1927 tarihli Umumi Nüfus Tahriri fasiküllerinden oluşan 616 sayfalık sayım raporlarından yararlanmaya çalışacağım.

Bu raporları kapsayan e-kitabı, indirip incelemeniz dileğiyle yazımın sonunda bilginize sunuyorum.

Bu mukayeseyi yaparken, tabii ki yazının başlığında belirttiğimin aksine 2023’ün verilerini değil, 2022 verilerini kullanmak zorunda kalacağım. Bunun nedeni de, İzmir’le; daha doğrusu ülkemizle ilgili 2023 yılı nüfus bilgilerinin, 2023 yılı henüz bitmediği için belli olmaması, bu verilerin ancak 2024 yılının ilk altı ayı içinde açıklanacak olması gerçeğinden kaynaklanmaktadır.

1927 Nüfus sayımı, Cumhuriyet’in Dönemi‘nin ilk sayımı olarak, 2 Haziran 1926 tarihinde çıkan “Tahrir-i Nüfus İcrası Hakkında Kanun” çerçevesinde, Belçikalı nüfus ve istatistik uzmanı İstatistik Genel Müdürü Camille Jacquart‘ın başında bulunduğu ekip eliyle yapılır ve sonuçları, “öteki” olarak tanımlanan azınlıklarla ilgili bilgiler hariç 1929 yılında açıklandı. Azınlıklara ait bilgiler ise seçimin hemen arkasından açıklanır.

Bu sayımla elde edilen sonuçlar sayesinde nüfusun sayısı, artış hızı, kır ve kent nüfusunun özellikleri, nüfusun yaş gruplarıyla cinsiyete göre dağılımı, nüfusun eğitim durumu, iç ve dış göçler, aktif (üretici/tüketici) nüfus ve nüfusun meslek gruplarına; yani, sosyo-ekonomik yapısı ile ilgili bilgiler öğrenilebilmektedir.

Dönemle ilgili haberlere ve devlet yetkililerinin verdiği demeçlere bakıldığında, 1927 nüfus sayımının ilk amacının, o yıllarda az nüfusa sahip ülkelerin siyasi, ekonomik ve askeri yönden zayıf, fazla nüfusa sahip ülkelerin de güçlü olduğunu iddia eden nüfus politikaları çerçevesinde Türkiye’nin nüfusu fazla güçlü bir ülke olduğunu göstermektir.

Bu amaçla yapılan 1927 tarihli nüfus sayımı verilerine göre Türkiye’nin nüfusu, nüfusun az olduğunu iddia edenlerin aksine 6.563.879’u erkek, 7.084.391’i kadın olmak üzere toplam 13.648.270 kişi olarak ortaya çıkınca, ilk tepki umulandan fazla bir rakamın çıkması nedeniyle sevinmek ve bu nüfusu, daha fazla çiftçi, işçi ve asker çıkartmak amacıyla Türk nüfusun olduğu ülkelerden göç ettirerek ve özellikle nüfus yoğunluğunun az olduğu İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki evlilik ve doğumları arttıracak nüfus politikaları izleyerek daha da arttırmak arzusu olmuştur.

Bu arzu neticesinde ülke nüfusu, izleyen yıllarda uygulanan başarılı nüfus politikalarıyla neredeyse 6,5 kat artarak 2022 yılı itibariyle 42.704.112’si erkek, 42.575.441’i kadın olmak üzere toplam 85.279.553 kişi olmuştur. Daha başka bir anlatımla, 1927 yılı nüfusunun, aradan geçen süre içinde her yıl ortalama 746.159 kişi artarak, o tarihlerde hiç kimsenin aklına gelmeyen bir düzeye ulaştığı görülmüştür. ¹

Peki, bu 13.648.270 kişilik ülke nüfusu içinde İzmir’in payı ve nüfus sıralamasındaki yeri neydi?

İzmir, 1927 nüfus sayımı verilerine göre 526.005 kişilik nüfusu ile İstanbul’dan sonra en kalabalık il konumundaydı. Nüfus yoğunluğu açısından da, 42 kişi/km²’lik ortalama değer ile 17,9 kişi/km²’lik ülke ortalamasının üstünde; ancak, 133,15 kişi/km²’lik nüfus yoğunluğuna sahip İstanbul ile 62.70 kişi/km²’lik nüfus ortalamasına sahip Trabzon’dan sonra üçüncü durumdadır.

Günümüzde ise, 1927’de sahip olduğu 526.005 kişilik nüfusu ile Türkiye’nin en kalabalık ikinci ili olan İzmir, 2022 yılı ADNKS verilerine göre 4.462.056 kişilik nüfusu ile 81 il arasında İstanbul ve Ankara’dan sonra üçüncü sıradadır. Nüfus yoğunluğu ise 111 km²/kişi’lik Türkiye ortalamasına göre 371 km²/kişilik ortalama değer ile 81 il arasında 3.062 km²/kişilik ortalama değere sahip İstanbul ve 576 km²/kişilik ortalama değere sahip Kocaeli‘den sonra 371 km²/kişilik ortalama değer ile üçüncü durumdadır.

İzmir‘in merkez ve çevre ilçelerinin 1927 yılı nüfusu ise şu şekilde bir dağılım göstermektedir:

Bayındır 25.681 (40.073), Bergama 63.742 (105.754), Çeşme 9.979 (48.924), Foça 8.901 (34.946), İzmir kent merkezi 184.254 (Buca, Karabağlar, Bornova, Karşıyaka, Konak, Bayraklı ve Çiğli toplamı: 2.647.337), Karaburun 7.880 (12.200), Kemalpaşa 21.969 (114.250), Kuşadası 14.431, Menemen 28.298 (200.904), Ödemiş 76.553 (132.740), Seferihisar 8.318 (54.993), Tire 39.228 (87.462), Torbalı 21.105 (207.840), Urla 15.666 (74.736).¹

Ülke geneli ile İzmir’deki okuryazarlık durumunu, 1927 ve 2022 yılları itibariyle mukayeseli olarak gösteren aşağıdaki tablodan da görüleceği gibi, 1927 yılındaki 7 yaşından büyük erkek ve kadınlardaki okuma yazma bilme oranı adeta yerlerde sürünmektedir. Türkiye ortalamasının erkeklerde % 12,99, kadınlarda % 3,67, genelde % 8,16 olduğu 1927 koşullarında en fazla okuryazar nüfusa sahip ilk üç il sırasıyla İstanbul (% 45,34), İzmir (% 21,02) ve Bilecik (% 16,74)’dir. Ama bu verilerde dikkatimizi çeken diğer bir husus, kadın nüfustaki okuryazarlık oranının hep erkeklerin 10’da biri, 20’de biri oranında az olmasıdır. Örneğin Niğde‘de okuma yazma bilen erkeklerin il nüfusuna oranı % 16,35 olduğu halde kadınların oranı % 1,66 ya da o dönemin önemli bir liman kenti olan Trabzon‘da okuma yazma bilen erkeklerin il nüfusuna oranı % 16,43 olduğu halde kadınların oranı % 1,30 oranındadır. Bu durum, okuryazarlık düzeyi açısından ikinci sırada yer alan İzmir‘de bile bire üç oranındadır. O nedenle, o yıllarda İzmir‘de yayınlanan tüm yerel gazete ve dergilerin, nüfusun % 21,02’sini oluşturan küçük bir azınlık için çıkarıldığını, geriye kalan % 78,98’in ne gazete ne de dergi okuyamadığını anlarız.

2022 yılına gelindiğinde ise okuryazar nüfusun 6 ve daha yukarı yaştaki nüfus içindeki oranının erkeklerde % 99,63’e, kadınlarda % 98,05’e ulaştığı, bu oranın İstanbul için erkeklerde % 99,70, kadınlar için % 98,66, Bilecik için erkeklerde % 99,70, kadınlarda % 98,84, İzmir’de de erkeklerde % 99,77, kadınlarda % 99,05 olduğu görülmektedir. Bu arada değişmeyen tek gerçek ise, kadınların 1927’de ya da 2022’de olsun sürekli olarak erkeklerin gerisinde kalıyor olmasıdır. 1927’de okuryazar olan nüfusun kadın ve erkekler arasındaki oranı geçen yıllar içinde daralıp azalmış olmakla birlikte, okuryazar kadın oranının okuryazar erkek oranının gerisinde kalması gerçeği, -ne yazık ki- bugüne kadar değişmemiştir.

İlk sayım sonucu çok merak ediliyor ve hatta kimileri endişe içinde bekliyordu. Ya Avrupalıların dediği gibi “ötekiler” düşünüldüğünden fazla çıkarsa? Ancak sonuçlar açıklanınca bu kaygılar yerini sevince bıraktı. Türk olmayan unsurun miktarının, “başka memleketlere girip çıkan turistler kadar bir şey” olduğu sayımdan hemen birkaç gün sonra belli olmuştu. 1927 sayımı tek bir şey gösteriyordu; 13.648.270 kişi “bir cinsten, bir kandan ve bir mayadan” idi. ²

1927 nüfus sayımına göre Türkiye’deki toplam nüfusun % 97,36’sı Müslüman, % 1,89’u Hıristiyan, % 0,60’ı da Musevi olup, dini inancı meçhul ya da dinsiz olanların oranı % 0,02’dir. ‘Gayrimüslim’ olarak tanımlanan toplam 335.869 kişilik nüfusun % 31,14’ü İstanbul’da, % 9,52’si Mardin’de, % 5,27’si Çanakkale’de, % 4,68’i İzmir’de, % 3,88’i Siirt’te, % 3,42’si Diyarbekir’de, % 2’si Yozgat’ta, % 1,33’ü Tekirdağ’da, % 1,33’ü Sivas’ta, % 1,30’u Kayseri’de, % 1,22’si Kırklareli’nde, % 1,19’u Elaziz’de, % 1,10’u Mersin’de ve % 1,08’i de Malatya’da yaşamaktadır.

İzmir’deki durum ise şu şekildedir: Müslümanlar 161.404 (% 87,59), Katolikler 5.172 (% 2,80), Protestanlar 490 (% 0,27), Ortodokslar 548 (% 0,30), Ermeniler (?) 19 (% 0,01), Hıristiyanlar (?) 72 (% 0,04), Museviler 16.501 (% 8,95), diğer dinlerden olanlar 40 (% 0,03), dinsiz veya dini meçhul olanlar 8 (% 0,01) kişi olmak üzere toplam 184.254 kişidir.

Kişinin hangi dini inanca sahip olduğu ve hangi dili anadili olarak konuştuğuna ilişkin sorular, ilk kez 1985 yılında milli güvenlik gerekçesiyle sorulmamaya ve o tarihten bu yana, Türkiye’de yaşayan nüfusun inançları ve anadilleri kamuoyu tarafından bilinmemeye başlamıştır. Hatta 12 Eylül döneminde yapılan sayımda bu tür sorular sormaya kalkan görevliler hakkında soruşturmalar dahi açılmıştır. Beş yılda bir nüfus sayımı geleneğinden vazgeçildiği 2007 yılından bu yana ise, her yılın bitiminde açıklanan ADNKS verilerinde bu bilgilere yer verilmemektedir. ³

1927 nüfus sayımında çalışan nüfus ‘zirai’, ‘sınai’, ‘ticari’, ‘umumi hizmetler’, ‘serbest ve saire’ ve ‘mesleksiz’ şeklinde 6 gruba ayrılmış olup; bu gruplar arasındaki dağılım, ülke genelinde zirai faaliyetler için % % 32,05, sınai faaliyetler için % 2,20, ticari faaliyetler için % 1,89, umumi hizmetler için % 1,84, serbest ve saire faaliyetler için ve % 1,28, mesleksiz olanlar için % 60,74 şeklindedir.

Bu dağılım İzmir açısından da, zirai faaliyetlerde % 24,70, sınai faaliyetlerde % 4,59, ticari faaliyetlerde % 4,24, umumi hizmetlerde % 3,76, serbest ve saire faaliyetlerde % 2,32 ve mesleksizlerde % 60,39 olacak şekilde; hem Türkiye ortalamalarına yakın bu durumu, hem de nüfusun % 60 düzeyinde herhangi bir mesleğe sahip olmadığını göstermektedir.

1927 nüfus sayımında kullanılan bu mesleki dağılım tablosu, bugün uygulanmakta olan ADNKS açısından geçerli olmadığı için, 1927 yılı sonuçlarıyla 2022 yılı ADNKS sonuçlarını birbiri ile mukayese edip yorumlamak mümkün olmasa da; 15⁺ yaş grubunda istihdam edilenlerin sektörler arasındaki dağılımını gösteren 2022 yılı TÜİK verilerine göre, Türkiye ortalamaları tarım sektörü için % 15,83, sanayi sektörü için % 27,67, hizmetler sektörü için % % 56,51 şeklindedir. Bu dağılımın İzmir için geçerli olan rakamları ise tarım sektörü için % 7,34, sanayi sektörü için % 32,47, hizmetler sektörü için de % 60,20 düzeyindedir.

1927 nüfus sayımına göre, toplam nüfusun % 86,42’si anadil olarak resmi dil Türkçe’yi, geriye kalan % 13,58’i ise Türkçe dışındaki diğer anadilleri kullanmaktadır. Türkçe dışındaki anadilleri kullananların Türkiye nüfusu içindeki oranı Kürtçe için % 8,69, Arapça için % 0,98, Rumca için % 0,88, Yahudice için % % 0,51, Ermenice için % 0,48, Çerkezce için % 0,70, Arnavutça için 0,16, Bulgarca için % 0,15, Tatarca için % 0,09, Fransızca için % 0,07, İtalyanca için % 0,06,  İngilizce için % 0,02, Acemce için % 0,02 ve ve diğer yabancı anadiller için % 0,81’dir.

İzmir’de ise, 184.254 kişi düzeyindeki yetişkin nüfustan 5.166 (% 2,81) kişinin Rumca, 15 (% 0,01) kişinin Ermenice, 1.726 (% 0,94) kişinin Fransızca, 1.375 (% 0,75) kişinin İtalyanca, 366 (% 0,20) kişinin İngilizce, 407 (% 0,22) kişinin Arapça, 21 (% 0,02) kişinin Acemce, 15.482 (% 8,41) kişinin Yahudice, 27 (% 0,02) kişinin Çerkezce, 731 (% 0,40) kişinin Kürtçe, 90 (% 0,05) kişinin Tatarca, 658 (% 0,36) kişinin Arnavutça, 346 (% 0,19) kişinin Bulgarca, 2.413 (% 1,31) kişinin de diğer yabancı anadilleri konuştuğu belirlenmiştir.

Anadil” ya da “ailede/evde konuşulan dil” üzerinden etnik dağılımı belirlemeye yönelik bu tür sayım soruları 1985 yılına kadar sorulmaya devam etmiş ve 1927 yılı sayımından başlamak üzere 1935, 1940, 1945, 1950, 1955 ve 1960 sayımlarındaki sonuçlar kamuoyuna açıklanmasına rağmen; 1965-1985 sayımlarında elde edilen veriler sadece ilgili devlet kuruluşlarına verilmiş, kamuoyuna açıklanmamıştır.

1985 yılında bu soruları sordukları için bazı DİE yetkilileri Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından “bölücülükle” suçlanıp yargılandıktan sonra anadil ve din soruları tümüyle sayımlardan çıkarılmıştır. Ama diğer yandan da, söz konusu yargılamada kendilerini savunan DİE yetkililerinin de, “bu bilgilerin istatistiki olarak hata payının çok yüksek” olduğu şeklinde açıklamalar yaptıkları bilinmektedir.

Uluslararası İstatistik Kongresi ve Birleşmiş Milletler İstatistik Komitesi‘nin, her ülkenin yaptığı sayımlarda yer alması gerektiğini tavsiye ettiği müşterek sorular; “Anadili nedir?,” “Anadilinden başka konuştuğu dili nedir?” ve “Dini nedir?” sorularıdır. Bu karara uyan Devlet İstatistik Enstitüsü, 1985’e kadar yapılan sayımlarda bu sorulara yer vermiştir. Önerilen diğer bir soru da “Milliyetiniz nedir?” olup, Türkiye sayımlarında bu soru “Tabiyetiniz nedir?” şeklinde sorulmuştur. ⁴

1927 nüfus sayımına göre 13.648.270 kişiden oluşan Türkiye nüfusunun % 96,77’si Türk uyruğunda, geriye kalan % 3,23’ü ise değişik ülkelerin uyruğundadır. 86.693 kişiden oluşan bu grubun kendi içindeki dağılımı ise şu şekildedir: Yunanistan % 30,49, İtalya % 13,35, İran % 9,78, Bulgaristan % 8,59, Rusya % 7,16, Sırbistan % 4,48, Fransa % 3,95, İngiltere % 3,94, Diğer Avrupa ülkeleri % 3,33, Almanya % 2,66, Macaristan % % 2,11, Arnavutluk % 1,91, Romanya % 1,76, Avusturya % 1,66, Diğerleri % 4,83.

Bu dağılımın İzmir tablosu ise 519.192 ( % 98,71) Türkiye, 2 (% 0,001) Afganistan , 17 (% 0,01) Mısır, 155 (% 0,03) İran, 16 (% 0,01) Suriye, 35 (% 0,01) Diğer Afrika ve Asya ülkeleri, 155 (% 0,03) Almanya, 116 (0,03) Arnavutluk, 670 (% 0,13) İngiltere, 131 (% 0,03) Avusturya, 54 (0,01) Belçika, 346 (% 0,07) Bulgaristan, 610 (% 0,12) Fransa, 525 (% 0,10) Yunanistan, 129 (% 0,03) Macaristan, 3.075 (% 0,59) İtalya, 6 (% 0,01) Lehistan, 44 (% 0,01) Romanya, 51 (% 0,01) Rusya, 347 (% 0,07) Sırbistan, 211 (% 0,04) Diğer Avrupa ilkeleri, 96 (% 0,02) ve 22 (% 0,01) uyruğu bilinmeyen şeklinde olup; 1927 yılı itibariyle bunlar arasında çok ufak sayı ve oranlarla yer bulan Afganistan, Suriye ve Afrika ülkeleri uyruklarının binlerle ifade edildiği bugünkü durumunu dikkate aldığımızda; eski İzmir’deki Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenlerin varlığı ile oluşan o eski “kozmopolit” özelliğinin, bugün yine dünyanın dört köşesinden gelen Afgan, Suriyeli ve Afrikalı göçmen, mülteci ve sığınmacılarla devam ettiğini söyleyebiliriz.

Cumhuriyet Dönemi‘nin ilk yıllarında bilimsel yöntemlerle yapılan ilk nüfus sayımında elde edilen Türkiye ve İzmir‘e ilişkin veriler üzerinden şu değerlendirmeleri yapabiliriz:

1. Ülkenin ve başta İzmir olmak üzere kentlerin nüfusu, Cumhuriyet’in yıllarındaki “güçlü bir Türkiye için daha fazla nüfus, daha fazla asker” anlayışı çerçevesinde, yoğun iç ve dış göçlerle nüfus artışını teşvik eden politikalar nedeniyle olağanüstü ölçülerde artmış, kentler bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir.

2. Aradan geçen süre içinde okur yazarların miktarı ve oranı olağanüstü ölçülerde artmış olmakla birlikte; kadın okuryazarlığının erkek okuryazarlığının gerisinde kalması bugün de devam eden bir sorun olarak varlığını korumaktadır.

3. 1985 yılına kadar devam eden nüfus sayımlarında dinsel inanç, ana dil ve bağlı olunan uyrukluk sorulduğu halde, 12 Eylül Faşist Cuntası‘nın her şeyde “bölücülük” arayan şovenist politikaları nedeniyle bu soruların sorulmasından vazgeçilmiştir.

Böyle bir durumun ortaya çıkması ise,

Hepimizin içinde yaşadığı toplumla ilgili din, dil ve uyrukluk gibi temel bilgilerin bilinmemesini arzulayan,

Başlangıçta, “Güçlü bir ülke” uğruna “tek dil, tek din, tek vatan!” ya da “vatandaş, Türkçe konuş!” kampanyalarıyla uygulamaya konulan Türkleştirme politikaları nedeniyle sorulan soruların, DGM‘ler sayesinde “bölücü” olduğunun keşfedilmesiyle birlikte bu soruların sorulmasını yasaklayan,

Sadece devletin resmi diliyle Diyanet‘in temsil ettiği Sünni mezhebini temel alan kapalı otoriter bir rejimin temel göstergelerden biri olarak kabul edilebilir.

……………………………………………………………………………….

Önemli Not:Öteki” olarak adlandırılan azınlıkların 1927 nüfus sayımıyla izleyen sayımlarda nasıl bir muameleye konu olduğunu daha yakından izleyip öğrenmek istiyorsanız, yazımın son kısmına eklediğim Fuad Dündar‘ın “Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlık” isimli kitabını indirip okuyabilirsiniz.

……………………………………………………………………………….

¹ Parantez içindeki rakamlar İzmir kent merkezi ile ilçelerinin 2022 yılı nüfuslarını göstermektedir. Bu rakamlara daha sonra Aydın’a bağlanan Kuşadası ile yeni kurulan Gaziemir, Menderes, Aliağa, Narlıdere, Dikili, Kiraz, Selçuk, Güzelbahçe, Kınık ve Beydağ ilçeleri dahil değildir.

² Fuad Dündar, Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar, Çivi Yazıları, 2. Baskı, Ağustos 2000, İstanbul s.40.

³ A.g.e. sh. 65.

A.g.e. sh. 66.

Yararlanılan Kaynaklar

1. Aksoy, E., “1919-1955 Yılları Arasında Türkiye’nin Nüfus Yapısı ve Uygulanan Nüfus Politikaları“, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi Yıl 13, Sayı 24, Bahar 2016, s. 27-44.

2. Dündar, F., Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar, Çivi Yazıları, 2. Baskı, Ağustos 2000, İstanbul.

3. Öcal, E. E., “1927 ve 1935 Sayımlarında Azınlıklar“, Topkapı Journal of Social Science, Vol.1, No.2, p. 9-30.

4. Tamer, A., Bozbeyoğlu, A. Ç.,”1927 Nüfus Sayımının Türkiye’de Ulus Devlet İnşasındaki Yeri – Basında Yansımalar“, Nüfusbilim Dergisi 2004, 26, s.73-88.

5. Yıldırım, S., “Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikaları Çerçevesinde Göç ve Göç Politikaları (1921-1960)“, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi Yıl 13, Sayı 24, Bahar 2016, s. 273-301.