Ali Rıza Avcan
Uzunca bir süredir Karabağlar ve Konak belediyeleriyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 2025-2029 dönemi stratejik planlarını ve bu planların ilk uygulama dilimi olan 2025 yılı performans programlarını inceleyerek bu belgelerin hazırlık süreciyle tasarımında yapılan isabetsiz tercihlerle yanlışlık ve eksiklikleri; ayrıca, aralarındaki farklılık ve benzerlikleri belirlemeye, belediyelerin anayasası anlamına gelen bu belgelerin geçmiş dönemdeki eski plan ve programlardan farklı ya da benzer yanlarını ortaya koymaya çalışıyorum. Böylelikle bu tür plan ve programların nasıl olması ya da olmaması gerektiğini, “tersten öğrenme yöntemi” ile öğrenip anlamaya çalışıyorum.
Bugün size coğrafi anlamda İzmir ilinden, “İzmir metropolü” olarak tanımlanan 12 ilçe (Balçova, Bayraklı, Bornova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karşıyaka, Konak, Menemen ve Narlıdere) ile geriye kalan 18 ilçeden sorumlu İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2025-2029 dönemine ait yeni stratejik planıyla 2025 yılı performans programı kapsamında, 2025 yılında ulaşılmak istenen amaç ve hedeflerle gerçekleştirilmek istenen faaliyetlerden, bunların içinde bulunduğumuz koşullar itibariyle mümkün olup olmadığından söz edeceğim.

Seçim bildirgeleri ile stratejik plan ve performans programları arasındaki ilişki…
Ancak bunu yapmadan önce, şunu belirtmeliyim ki; seçim sonrası hazırlanıp belediye meclislerince kabul edilen tüm plan ve programları, belediye başkanlarının seçim beyannamelerinde ne yazıp, halka ne vaat ettiklerini dikkate alarak değerlendirmemiz gerekiyor. Seçim döneminde belediye başkan adayı olarak radyo, televizyon, gazete ve sosyal medyada neler söylediklerine ya da yaptıkları görüşmelerle miting alanlarında neyi dile getirdiklerine, halka hangi konularda söz verdiklerine bakmamız gerekiyor.
Tabii ki, seçim döneminde vaat edilen bütün bu hususların, göreve gelir gelmez öğrenilen doğru ve yeni bilgiler ışığında yeniden gözden geçirilip güncellenmesi koşuluyla…
Bu anlamda seçim sonrasında hazırlanan her plan ve programın, seçimi kazanan belediye başkanının kendi idealleriyle halka söz verdiği söz ve vaatleri kapsaması gerekiyor. O nedenle de, belediye başkanının değiştiği her belediyede, planlanıp programa bağlanacak her türlü faaliyetin eskisinden farklı olması, belediyeye yeni bir yol çizmesi beklenir. Aksi takdirde, bugünkü yazımızda da göstermeye çalışacağımız gibi, başarılı bulunmadığı için tercih edilmeyen eski başkanların yolundan gidilmesi gibi garip bir durumla karşı karşıya kalınır.
Plan ve programların disiplinler arası bir anlayışla hazırlanması gerekiyor…
Ayrıca, daha önceki yazımlarımda defalarca belirttiğim gibi, hazırlanacak plan ve programlarda bütün bilim ve disiplinlerin; özellikle de, kentin geçmişiyle bugününü ve geleceğini mekânsal düzeyde tasarlayıp programlamanın yanında, tarih ve coğrafyasıyla ekonomisini, kültürel, sosyal ve siyasi yapısını ele alıp inceleyen ekonomi, tarih, coğrafya, nüfusbilim, sosyoloji, ekoloji ve siyaset bilimi; özellikle de hemşeri/seçmen davranışları gibi temel bilgi kaynaklarıyla ve bunlar üzerinden geliştirilecek taktik ve stratejilerle ele alınıp incelenmesi, başka bir anlatımla plan ve programların tüm bilim ve disiplin temsilcilerinin dahil olduğu bir ekip eliyle ve disiplinler arası bir anlayışla, kenti mekânsal düzeyde tasarlayan imar planlarıyla mali, sosyal ve siyasi açından tasarlayan stratejik planların birbirleriyle ilişkilendirilmesi suretiyle bir bütün halinde hazırlanması gerekiyor.
O nedenle de, Vizyon 2074 Çerçeve Belgesi gibi bir kentin uzun erimdeki geleceğine dair plan ve programların oluşmasında, sadece 1950’li yıllardan sonra gelişen ve son yıllarda etkisi ve yeterliliği sıklıkla tartışılan mekânsal planlama odaklı şehir ve bölge planlama disiplininden yararlanılmaması gerektiğini, bu disiplini temsil eden bölge ve şehir plancıları dışındaki diğer bilim ve disiplin temsilcilerinden de yararlanılması ve planlamanın onlarla birlikte yapılması, buna ilişkin çalışmaların disiplinlerarası bir anlayışla gerçekleştirilmesi gerektiğini söylemek isterim.

Performansa dayalı tüm planların, Thatcher ve Reagan döneminin başlattığı neoliberal ürünler olduğunu unutmayalım!
Bu bağlamda 2006 yılından bu yana değişik belediyelerin stratejik planlarının hazırlamasında danışmanlıklar yapıp eğitimler veren ya da hazırlanan planları “tersten okuyup öğrenmek” amacıyla hazırlanmış plan ve programları inceleyip analiz eden bir planlama uzmanı olarak sizlere geçmişte kalan bir anımı anlatmak isterim:
İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2006-2017 dönemi ilk stratejik planını okuyup fazlasıyla beğenen biri olarak, sanırım ilk yıllardaki acemiliğin verdiği cesaretle katıldığım her eğitim çalışmasında o plan belgesini elimle havaya kaldırarak hazırlanacak belgelerin o plana benzetilmesi önerisinde bulunuyordum. Ancak daha sonra herkese önerdiğim bu planı, plan dönemine isabet eden yıllık performans programları, faaliyet raporları, bütçe ve kesin hesaplarla mukayeseli olarak inceleyip analiz ettiğimde ve bu analiz çalışmasını diğer belediyeleri de katarak bugüne kadar sürdürdüğümde, herkese önerdiğim o planın aslında içi boş kof bir plan olduğunu, planın her yıl hazırlanan yıllık performans programlarıyla delik deşik edildiğini, performans programlarını hazırlayanların kendi başarılarını yüksek göstermek amacıyla her yıl faaliyetlerin sayısıyla performans göstergelerinde bilinçli değişiklikler yapmak suretiyle manipülatif davrandıklarını; yani, sahtekarlık yaptıklarını keşfettiğimde; hem stratejik plan ve programlara verdiğim önem azalmış, hem de bu konuda daha dikkatli olunması gerektiğini öğrenmiştim.
Ayrıca önce Maliye Bakanlığı, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan rehberlerle stratejik planı hazırlama işi fazlasıyla sulandırılıp hazırlanan planlar plan olmaktan çıktığında, belediye bürokratlarının yaptığı manipülasyonlar meşrulaştırıldığında ve belediyeler uygulanmayan planların çöplüğüne döndüğünde stratejik planların gözümdeki ciddiyet ve önemi azalmış, bu işin yapılmış olmak için yapılan bir işe dönüştüğünü anlamıştım.
İşte o nedenle, bu mukayeseyi ilk kez yaptığım tarihten bu yana her belediyede, özellikle de İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi büyük belediyelerde hazırlanan her yeni planı şüpheyle karşılayıp, hem kendisinden öncekilerle, hem de kendi dönemi içinde uygulanan performans programı, faaliyet raporu, bütçe ve kesin hesap gibi belgelerle mukayese ederek o planın ve uygulamasının kalitesini, daha doğrusu kalitesizliğini anlamaya çalışırım.
Öte yandan 1980’li yıllarda İngiltere başbakanı Margaret Thatcher ve ABD başkanı Ronald Reagan ile başlayan kapitalizmin neoliberal dönemi ve bu dönemin uygulama disiplinine dayanan bütüncül planlama anlayışı yerine koyduğu stratejik planlamanın alternatifi olarak bir şeyler yapılabileceğini düşünmeye başladım. O nedenle, önümüze konulan stratejik planlama şablonunu, hazırlık ve uygulama süreçlerinin esnek bırakılıp ciddi hiçbir denetime tutulmaması nedeniyle, bir belediyeyi çevresiyle ilişki ve etkileşim içindeki bir organizma gibi düşünerek ve plan uygulamasını titizlikle izleyip takip ederek esnetebileceğimi; böylelikle, stratejik planlamayı 1960 Anayasası‘nın getirdiği Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) merkezli uygulama disiplinine sahip bütüncül planlama anlayışıyla buluşturabileceğimi, bir şekilde ona benzetebileceğimi, bu konuda bana tanınan uygulama alanı dar olmakla birlikte bir ölçüde “kaleyi içerden fethedebileceğimi“ keşfettim.
Çünkü yine bir şablon olarak Avrupa Birliği (AB)‘nden alınıp getirilen kent konseyleri ya da kalkınma ajansları modelleri uygulanmaya başladıkları tarihten bu yana o ilk geldikleri halden çıkıp ülkemiz koşullarına uyup garip bir hal almamışlar mıydı? İşte onların bu topraklarda değişip dönüşmesi gibi stratejik planlama anlayış ve uygulaması da, yapılan plan ve programların uygulanmadan çöpe atılmasını önlemek amacıyla pekala da bu coğrafyanın koşullarına göre değiştirilip dönüştürülebilir, bize ait bir uygulama haline getirilebilirdi.
Yeter ki bu konuya siyasi açından bakan plancının ideolojik bir tercihi olsun! Tabii ki bu arada bunun ayırdında olmayıp, Avrupa‘da, ABD‘nde ne görürse, ne duyarsa onu alıp getiren ya da önüne konulan her şablonu hevesle uygulayan kötü plancıların, YÖK komutasındaki akademisyen unvanlı üniversite öğretmenlerinin varlığına rağmen…

Hazırlanan stratejik planın ilk yıla ait performans programıyla delik deşik edilmesi…
Gelelim İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2025-2029 dönemi ile ilgili yeni stratejik planı ile bunun ayrılmaz parçası olarak düzenlenen 2025 yılı performans programı hakkındaki tespit ve değerlendirmelerime….
Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki, yasal ve pratik olarak eş zamanlı olarak aynı ekip tarafından hazırlanması, o nedenle de birbiriyle çelişmemesi gereken birbirine bağlı bu iki belgenin bu kez daha önceki planlardan farklı olarak İzmir Planlama Ajansı (İZPA) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak iki ayrı ekip tarafından hazırlandığı ve belediye ekibinin İzmir Planlama Ajansı (İZPA)‘nın hazırladığı stratejik planı performans programı eliyle değiştirdiği anlaşılmaktadır.
Çünkü İzmir Planlama Ajansı (İZPA) tarafından beş yıllık bir süre için 5 amaç, 12 hedef, 116 faaliyet ve 158 performans göstergesi üzerinden, aslında somutlamadan belirtilmesi mümkün faaliyet ve projelerin somut bir şekilde belirtilmesi suretiyle hazırlanan planın ilk uygulama yılı ile ilgili 2025 Performans Programı’nda büyük ölçüde değiştirilerek; hatta planda yer alması nedeniyle 2025 yılı başlatılacak olan ya da planın kabulü beklenilmeksizin 2024 yılı içinde başlatılan bazı faaliyetlere 2025 yılında yer verilmeyip plan uygulamasına performans programı ile çok fazla sayıda performans göstergesinin eklendiği, bu çerçevede içerikleri büyük ölçüde değiştirilen faaliyet ve projelerin sayısının 116’dan 111’e indirildiği, bunların başarısını ölçecek olan performans göstergesi sayısının ise % 54 oranındaki olağanüstü bir artışla 158’den 244’e çıkarıldığı görülmektedir. Bu ise, soruna 2025 yılı performans programı gözüyle baktığımızda, aslında kendisine altlık olması gereken 2025-2029 dönemi stratejik planının zayıflığını göstermekte olup bu yetersizliğin performans programı eliyle çare bulunmak istendiğini göstermektedir.
Bu arada tabii ki plandaki bozuk, kötü “tercüme Türkçesi“ni düzeltip daha önceki planlardaki düzeye getirmek suretiyle planın diline de çare bulduğunu ya da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın 25 Temmuz 2022 tarih, E-14399437-622.02-4169256 sayılı genelgesinde belediye zabıtasının hiçbir şekilde trafik denetimi yapamayacağı belirtilmiş olmasına karşın; hem stratejik planda hem de performans programında, mevcut yasal düzenlemelere aykırı olarak “trafik denetimi yapılan araç sayısı” şeklindeki bir performans göstergesine yer verildiğini söyleyebilirim…
Anlaşılan o ki, stratejik planı, plan uygulaması hakkında pek fazla bilgi ve deneyim sahibi olmayan İzmir Planlama Ajansı ekibi, 2025 yılı performans programını da belediye ekibi hazırlamış; böylelikle, belediye ekibi hem 2006 yılından bu yana edindiği zengin deneyimler çerçevesinde karşısına çıkan bu zayıf ve yetersiz stratejik planı düzeltmek, hem de Tunç Soyer döneminde başlatılan birçok proje ve uygulamayı devam ettirmek niyetiyle Aziz Kocaoğlu ve Tunç Soyer dönemlerindeki plan ve programlara çok benzeyen, yeni iktidar sahiplerinin “ezber bozmak” niyetiyle yapmak istedikleri yeni ve farklı bir stratejik plandan çok farklı bir belgeyle karşımıza çıkmış durumda… (1)
Hem de İZPA başkanı Koray Velibeyoğlu‘nun, kendisine geçmişteki havza planlarında olduğu gibi yeni yeni iş alanları çıkaracağı için şahsen çok önem verdiğini tahmin ettiğim; ancak, hangi yıllar hangi düzeyde gerçekleştirilip hangi yıl bitirileceğine dair herhangi bir bilgi vermeksizin plana yerleştirdiği Cemil Tugay‘ın seçim projelerinden “İzmir Otogarı yenileme faaliyetleri“, “ulaşım master planı“, “Ahmed Adnan Saygun Senfoni Orkestrası faaliyetleri” ve “Karavan parkları” ile eski planlarda da olmasına rağmen yıllardır bir türlü hayata geçirilemeyen “İzmir ili gürültü eylem planlarının oluşturulması faaliyetleri“; ayrıca, çalışmaları stratejik planın kabulünü beklemeksizin 2024 yılında başlatılıp halen sürdürülen “Vizyon 2074 Çerçeve Belgesi” gibi öncelik verilen faaliyetlere 2025 yılı performans programında yer verilmeyerek…
Üstüne üstlük Cemil Tugay‘ın seçim projeleri arasında yer almasına rağmen stratejik planda yer almayan başta “Karşıyaka Zübeyde Hanım Stadı Yapım Faaliyeti” olmak üzere birçok faaliyetin 2025 yılı performans programına eklenmesi gibi plan dışında bırakılmış birçok işin performans programına dahil edilmesi suretiyle planın daha ilk yılında delik deşik edilmesi suretiyle…
Böylelikle Tunç Soyer zamanında büyük umutlarla kurulan İzmir Planlama Ajansı (İZPA) hazırladığı stratejik planla başka telden, belediye ekibi eliyle hazırlandığı anlaşılan performans programının ise ayrı bir telden çaldığına tanık olmuş oluyor ve böylelikle, bir ders niyetine “planlamada bütünlük” ilkesinin çiğnenmesi suretiyle konunun nerelere geleceğini somut bir şekilde görüyoruz…

Plan kime ait, Cemil Tugay’a mı, yoksa Tunç Soyer’e mi?
Belediyedeki ekibin hazırladığı 2025 yılı performans programına baktığımızda ise planın adeta Aziz Kocaoğlu ya da Tunç Soyer döneminde hazırlanan plan ve programlara benzediğini, Cemil Tugay dönemine benzemesi için İzmir Planlama Ajansı (İZPA)‘nın yaptıklarının performans programı ile yok edildiğini görürüz. Böylelikle bir kez daha, daha doğrusu bir zamanlar belediye yapılanmasından ayrı bir şekilde oluşturulan İzmir Akdeniz Akademisi ile belediye bürokrasisi arasındaki çatışmaya ve bu çatışma sonucunda İzmir Akdeniz Akademisi‘nin pasifize edilip ehlileştirilmesine benzer bir şekilde belediyeden bağımsız bir şekilde yapılanıp çalışmaya başlayan İzmir Planlama Ajansı (İZPA) ile yine aynı belediye bürokrasisi arasındaki benzeri bir çatışmaya tanık oluyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yeni başkanı bu iki ayrı iktidar odağı arasındaki çatışmadan kaynaklanan böylesi bir benzerliğin farkında mıdır ya da bundan haberdar mıdır, bilmiyorum; ama, durum bütün somut kanıtlarıyla bu vaziyette…
Buna ilişkin bulguları ise şu şekilde sıralayabiliriz:
📌 Benim 2022 ve 2023 yılı performans programlarında görüp büyük bir merakla üyesi olduğum İzmir Tarım Grubu‘ndaki tüm ziraat mühendisi arkadaşlarıma; hatta, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi dekanıyla hocalarına sorduğum ve sonuçta Çeşme Belediyesi‘nde çalışan bir yöneticinin kurduğu kooperatifin elinde bulunup genetiği bilim dünyasınca henüz araştırılmadığı için yerli ve saf ırk olup olmadığı belli olmayan; hatta “Çeşme koyunu” ırkının melezi olduğu tahmin edilen “Kaçeli koyunu” isimli küçükbaş hayvanların, bu hayvanların sahibi kooperatifin menfaatleri doğrultusunda yetiştirilip dağıtılmasını hedefleyen ve bu amaçla 2022, 2023, 2024 yıllarının devamı olarak 2025 yılı performans programına konulan “Kaçeli koyun ırkının korunması ve çoğaltılması faaliyetleri” başlıklı projenin devam ettirilmesi,
📌 İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, 29 Kasım 2024 tarihinde Ege Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) tarafından düzenlenen 3. Yatırım Zirvesi‘nin açış konuşmasında güneş enerjisi santrallerinin maliyetleriyle ilgili kaygılarını dile getirmiş olmasına karşın; gerek stratejik planda, gerekse performans programında güneş enerjisi, biyogaz tesisleri gibi yenilenebilir enerji tesisleri için yapılacak ön etütlerle ilgili faaliyet ve performans göstergelerine yer verilmesi,
📌 İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın seçim öncesinde kamuoyu ile paylaştığı 49 projesi arasında Akdeniz ülkeleri ya da kentleriyle ilgili bir proje ya da düşüncesi olmamakla birlikte; stratejik planla performans programında yer verilen ve daha çok Aziz Kocaoğlu ile Tunç Soyer dönemlerini hatırlatan “Akdeniz Kentler Ağı faaliyetleri” kapsamında “Akdeniz ülkeleriyle gerçekleştirilen uluslararası işbirliği” şeklinde bir performans göstergesinin kabul edilmesi,
📌 Aziz Kocaoğlu ve Tunç Soyer dönemlerinin o ünlü “Süt Kuzusu Projesi“nin adının değiştirilerek “Süt Kuzusu faaliyetleri” adı altında devam ettirilmesi,
📌 Tunç Soyer‘in son aylarında faaliyete giren İzmir Kültür Fonu‘nun gerçekleştirdiği fikir ve uygulama yarışmalarına ilişkin bir performans göstergesinin 2025 yılı performans programına konulması,
📌Yine Tunç Soyer zamanında kurulan Sinema Ofisi eliyle sinema ve televizyon filmlerinin desteklenip yayınlanmasına ilişkin faaliyetlerle performans göstergelerinin her iki belgeye de eklenmiş olması,
📌 Tunç Soyer zamanında “İztaşıt” olarak adlandırılıp halkın yoğun şikayetlerine konu olan ilçelere ulaşımı sağlayan özel ulaşım araçlarının belediye ulaşım sistemine entegrasyonunu sağlama işinin “Toplu ulaşım sisteminin geliştirilmesi faaliyetleri” adıyla devam ettirilmesi,
📌İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, seçim öncesinden bu yana tarımsal hizmetlerden ve işletmecilikten çok kırsal alan ve hizmetlerle bu hizmetlerin planlanmasından söz edip sırf bu amaçla Tarımsal Hizmetler Dairesi‘ni kaldırıp yerine ayrı bir Kırsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı kurarak başına kendisinin eski Karşıyaka ekibinden gelen bir şehir ve plancısını koymuş olmasına rağmen; 2025 yılı performans programına, stratejik planda yer almayan “Tarımsal hizmetler faaliyetlerinin yürütülmesi” bölümünün eklenmesi.
Evet, şu an “kamuda işlerin sürekliliği esastır. Cemil Tugay ne yapsaydı, kendisinden önceki Tunç Soyer projelerini devam ettirmese miydi?” diyerek dile getirdiğiniz itirazları duyar gibiyim…
Dediğiniz gibi “kamudaki işlerin sürekliliği esastır“; ama göreve geldiğinden bu yana İZTARIM ya da İZDOĞA‘ya ait birçok Tunç Soyer projesini durduran, bu projelerle ilgili kamu görevlisini işinden çıkaran ya da başka başka isimlerle devam ettirmeye çalışan yeni bir belediye başkanının da kendisiyle ilgili bu tür plan ve programlara, o proje dile getirildiğinde kendisini hatırlayacağımız şekilde damgasını vurması, “Evet, bu bir Cemil Tugay projesidir ve bakın işte şimdi de uygulamasına başlanmış” dememiz gerekir. Çünkü ikinci bir stratejik plan, Cemil Tugay‘ın belediye başkanı koltuğunu işgal ettiği 2025-2029 döneminde bir kez daha hazırlanmayacak ve mevcut planla programa mührünü vurmadığı sürece kendisine tanınan bir şansı da böylelikle kaybetmiş olacak…
Bu arada, tabii ki Aziz Kocaoğlu, Tunç Soyer ve Cemil Tugay dönemlerinde, başkanlar değişse bile sürekli bir şekilde başkanların çevresinde yer alıp danışman sıfatıyla çalışanlar sayesinde bu tür benzerliklere, bu tür birbirini tekrarlayan konulara rastlanmasının beklenen bir şey olduğunu, hatta bazen her bir belediye başkanına aynı düşünce ya da projelerin başka başka isimler altında kabul ettirilmesinin mümkün olduğunu bilip unutmadan… Her dönemde tekrar eden bütün bu benzerliklerin bu tür düşünce, proje ve belgelerin altına imza atanların aynı kişilerden oluşması nedeniyle ortaya çıkıp tekrarlanacağını bilerek… Bütün belediye başkanlarını, birbirlerinden çok farklı olsalar bile -ister istemez- aynı potada birleştirmeye çalışan; ama, bu arada bugüne kadar stratejik planla performans programlarının uygulamasında yer almadıkları için hazırladıkları planın ne hale geleceğinden habersiz kişiler ve onların acemi ekipleri sayesinde…

Ne işe yaradığı bilinmeyen “simit modeli” ya da “İzmir gevrek modeli”… 😀
Şu sıralarda İzmir‘de, özellikle de şehir ve bölge plancıları arasında “simit modeli” ya da “gevrek modeli” adıyla anılan; ama, özü itibariyle bu topraklara yabancı, kapitalizmin yeni bir oyuncağı bayağı bir revaçta… Ortalıkta , özellikle de önce Karşıyaka‘da, sonra Karabağlar‘da, şimdi de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde herkes simit ya da gevrek modelinin taraftarı, fanatiği olmuş durumda ya da öyle olmuş gibi davranıyor… Şimdi de bu model moda!
Ankara‘dan İzmir‘e transfer olan, daha sonra İstanbul‘a geçip İzmir adaylığını yoklayan ve sonuçta İstanbul‘daki eski göreviyle İstanbul Planlama Ajansı (İPA) koltuğu ile idare den şehir ve bölge plancısı Dr. Buğra Gökçe bile İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2025-2029 stratejik planı ile 2050 yılını hedefleyen İstanbul Vizyon 2050 Strateji Belgesi‘nde “simit modeli“nden söz etmese bile, 7 Kasım 2024 tarihinde Florya kampüsünde Dünya Donut (Simit) Günü nedeniyle özel sektör, akademi ve STK temsilcileriyle buluşmayı ihmal etmeyip bizlere Kate Rawworth‘un adı aslında “Donut Ekonomisi” hakkında bilgiler veriyor. (2)
Sanırım yakında ben de bu önerilerden fazlasıyla etkilenerek buram buram İzmir kokan “Boyoz-yumurta modeli” adını verdiğim farklı bir modelle karşınıza çıkabilirim… Ya da İzmir‘in tarihi geçmişiyle kültürel zenginliğine sahip çıkmak adına “Kuluri modeli” ismini tercih edebilirim…
İdeolojik ve siyasi anlamda Batı hayranlığının, orada piyasaya ne çıkarsa hemen tercüme edip almak yarı aydın dediğimiz insanların yüzyıllardır devam eden geleneksel tavrı… Oysa Ülker markalı ürünlerin sahibi ve Anadolu Grubu‘nun patronu Murat Ülker bile, kendi kişisel blog sayfasında yazdığı yazı ile bu modelin kaşifi İngiliz Kate Rawort‘un söylediklerini Karl Marks‘ın düşünceleri ile mukayese ederek onu ütopist buluyor… (3) Anlayacağınız, bizim ülkenin mütedeyyin kapitalistleri, patronları bile bu İngiliz’in ne yaptığını gayet iyi biliyorlar; ama, bu konularda bilgisiz olan belediye başkanlarının gözünü boyama hevesinde olan, onu etkileyip yeni yeni strateji belgeleri ya da planlar hazırlamak isteyen, böylelikle dünyalığını oluşturmak hevesindeki Batı hayranı yarı aydınlarımız bu modeli hemen sahipleniyor, onun “donut economics” şeklindeki adını büyük bir heves ve iş bilirlikle “gevrek ekonomisi” ya da “İzmir gevrek modeli“ne dönüştürerek, işe yarasın ya da yaramasın her yere sokmaya, eklemeye çalışıyor. Bu bağlamda tabii ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2025-2029 dönemi stratejik planı da kendisine düşen payı alıyor ve plan uygulamasını hiçbir şekilde etkilemeyecek şekilde 17 sayfalık bir plan ekine sahip oluyor. Aynen Karabağlar Belediyesi‘nin 2025-2029 dönemi stratejik planında olduğu gibi….
2012 yılında İngiliz iktisatçı Kate Raworth tarafından, vahşi kapitalizmin toplumsal yaşamda ve doğada yarattığı tahribatların pansumanın yapmak amacıyla “Donut Economics” adıyla ortaya atılıp Türkçeye “Simit Ekonomisi” olarak çevrilen bu modelin, 2019 yılında Kate Raworth‘un, eski sömürgeciliğin ve Avrupa emperyalizmin merkezi Amsterdam‘daki belediye ile yaptığı işbirliği çerçevesinde, modeli küçülterek kent hizmetlerine yansıtmayı hedefleyen bütüncül çalışmaların sonuçları henüz ortada yokken; hatta, Hollanda‘daki bazı sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler bu durumu yavaş yavaş eleştirmeye başlamışken böylesi bir çalışmanın İzmir‘de, bu önerinin ülkemizin ve İzmir‘in içinde bulunduğu koşullar itibariyle uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin herhangi bir araştırma yapılmaksızın, bunu mümkün kılacak unsurların ölçülüp değerlendirilmesine ilişkin herhangi bir ölçümleme sistemi oluşturulmaksızın ya da modelle ilgili herhangi bir pilot çalışma yapılmaksızın ve bütün bunlar İzmir kamuoyu ile tartışılmaksızın “ben başkanı ikna ettim, oldu” cin fikriyle 17 sayfalık bir eki stratejik plana ekleyerek bir çırpıda hayata geçirilmeye çalışılması, modelin mucidi Kate Raworth‘u bile hayrete düşürüp şaşırtacak bir gayretkeşlik olarak değerlendirilmelidir.
Böylelikle bu tür işlerin başkanlık sisteminin egemen olduğu antidemokratik yerel yönetimlerde istendiği takdirde ne kadar kolay olduğu; ancak, her zaman için etkili olan belediye içindeki alternatif iktidar odakları marifetiyle önce “Karşıyaka Gevrek Modeli“, daha sonra “İzmir Gevrek Modeli” olarak adlandırılan ithal bir hayalle şekillendirilen ve dumanı halen üstünde tüten yepyeni bir stratejik planın, delik deşik edilmiş başka bir plana nasıl dönüşebileceğinin, sizi nasıl boşa düşürebileceğinin somut bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır.
Aynen Aziz Kocaoğlu döneminde uygulama aşaması düşünülmeden ve adeta suya yazı yazarak önce Çeşme Yarımadası, daha sonra Küçük Menderes ve Gediz-Bakırçay havzalarıyla ilgili strateji belgelerinin sonuçsuz kalışında olduğu gibi… Yeter ki, biz masa başında ya da bize verilen lüks mekanlarda kendi arkadaş ve öğrencilerimizle bol bol çalıştaylar, paneller, atölye çalışmaları yapalım, kendi aramızda havanda sular dövelim, bu konulardan bihaber belediye başkanının gözünü boyayalım , gerisi “Allah kerim”… Hem de “artık ondan sonra ne yapılır, ne yapılmaz beni alakadar etmez” tavrıyla…
Bu durumda; yani hikayenin ve yazının bittiği şu aşamada bize de, “oradan alıp buraya koyalım, takas yapıp günü kurtaralım” diyen kent simsarlarının ruhuyla hareket eden bir belediye başkanı ile bilimsel çalışmayı ticarete dönüştüren bu tür akademisyenler sayesinde hazırlanan plan ve programların aslında hiçbir işe yaramayacağını, bu bozuk düzen içinde suyun her zaman olduğu gibi yine kendi yatağında akmaya devam edeceğini, bu kadrolarla planlı programlı hiçbir işin yapılamayacağını, her şeyin tesadüflere; daha doğrusu, hayatın normal seyrine kaldığını söylemekten başka bir şey kalmıyor…
Bu yazıyı, bilimselliği kendi egosunun tatmini için gösteriye dönüştüren tüm yarı aydınlara adıyorum… 😊
(1) İzmir’in stratejik planında yeni nesil belediyecilik var, https://www.izmir.bel.tr/tr/Haberler/izmirin-stratejik-planinda-yeni-nesil-belediyecilik-var/50602/156
(2) https://x.com/gokcebugra/status/1854505719422206199
(3) Murat Ülker, “Post-Korona Ekonomisi: Simit! Dougnut Economics”, https://muratulker.com/y/post-korona-ekonomisi-simit-doughnut-economics/
