Ali Rıza Avcan
İki bölümde yayınlayacağım yazımın konusu İzmir’deki kamu kurum ve kuruluşlarının yayıncılık politikaları, stratejileri ve uygulamaları ile ilgili olacak.
Bugünkü yazımda İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA), İzmir Ticaret Odası, İzmir Ticaret Borsası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Dokuz Eylül, Ege, Yaşar ve İzmir Ekonomi Üniversitesi gibi resmi ve vakıf üniversitelerinin yayınları ile ilgili olacak.
İzleyen yazımda ise başta İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ve ilçe belediyelerinin yayıncılık uygulamalarını ele alarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde APİKAM, İzmir Akdeniz Akademisi ve belediye şirketi İzelman A.Ş. şeklinde üç ayrı gruba bölünen yayıncılığın altındaki temel nedenleri ortaya koyup irdelemeye çalışacağım.
Ancak bütün bu araştırma ve değerlendirmeleri yapmadan önce söylemem gereken temel, değişmez bir doğrunun; daha doğrusu bir gerçeğin varlığını ifade etmek isterim:
İzmir’deki kamu yayıncılığı kamuoyunun bilgilendirilmesi için değil; protokol listelerinde yer alan şahıslara ve makamlara yöneliktir. Sırf onların kütüphanelerini süslemek için yapılır, o nedenle de çoğu yayın okunmadan alınıp o kütüphanelerin raflarına konulur.
Bu tespitim yaşanıp tecrübe ile edinilmiş bir gerçek olduğu için söze örneklerle başlamak isterim:
Meslek örgütlerinin yayıncılık anlayışı nerelere varıyor?

Yıl, 2011. Tarihçi dostlarımız Sabri Yetkin ve Erkan Serçe‘nin İzmir Ticaret Borsası‘nın 120. yılı nedeniyle hazırladıkları “İzmir Ticaret Borsası Tarihi 120. Yaşında” kitabının tanıtım toplantısındayız. İzmir‘deki Hürriyet Matbaası‘na bastırılan bu ciltli kitabı edinmeye çalışıyoruz; ama bir süre sonra, Sabri Yetkin arkadaşımızdan, İzmir Ticaret Borsası tarafından kentin itibarlı, makam mevki sahibi insanlarına gönderilen ciltlerin, gönderiyi yapan kargo şirketi tarafından Bornova‘daki bir sahafa satıldığını, istersek oraya gidip kitabı alabileceğimizi, İzmir Ticaret Borsası‘nın bu durumu dava edeceğini öğreniyoruz. Anlaşılan o ki, gönderiyi yapması gereken kargo şirketi, kitapların gönderildiği kurum ya da şahıslar nasıl olsa bu kitabı okumayacaklar diye dağıtması gereken kitapları tutup Bornova‘daki bir sahafa satmış.
Şimdi dönüp dolaşıp İzmir Ticaret Borsası‘nın bugünkü güncel kurumsal İnternet sayfasına baktığımızda ise, sayfanın “Yayınlar” bölümünde yer alan toplam 48 yayından sadece 6’sını PDF formatında indirebildiğimizi, gerek bu yayınların gerekse geriye kalan 42 yayının hangi bedelle, nereden ve ne şekilde alınabileceğine ilişkin herhangi bir bilginin yer almadığını görüyoruz.
Devlet dediğimiz kurumlar da bunu yaparsa…

İkinci ve üçüncü bir örnek ise, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün eski ve yeni yöneticileri Abdülaziz Ediz ile Murat Karaçanta zamanında adeta yalvarırcasına ve büyük bir ısrarla aldığım üç ciltlik “İzmir Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri” ile Emine Erdoğan‘a hediye edilmek üzere hazırlandığı söylenen 2 ciltlik “İzmir’in Lezzet Öyküsü” adlı kitaplardır. Açık söylemek gerekirse, bir kumaş çanta içinde alıp taşımakta zorluk çektiğim “İzmir Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri” isimli kitaplar yaptığım araştırmalarda, kitaplardaki karmaşıklığı, eksilik ve yanlışlıkları bulacak kadar işime yaramıştı. Daha sonra Abdülaziz Ediz‘le yaptığım özel bir söyleşide, o da kitabın eksik ve yanlışlarla dolu olduğunu ifade etmişti. “İzmir’in Lezzet Öyküsü” isimli kitabı ise, açık söylemek gerekirse baskı kalitesi itibariyle beğenmemiş, başarısız bir girişim olarak değerlendirmiştim.
Yine aynı şekilde, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü‘nün bugünkü kurumsal İnternet sayfasına girip “Site Ağacı” bölümüne baktığınızda, hem sözünü ettiğim yayınları hem de diğerlerini gösteren, o yayınları hangi bedelle, nereden ve ne şekilde alabileceğimizi gösteren herhangi bir bilginin yer almadığını görürüz.
Kalkınma bu tür seçkinci tutumlarla mı sağlanacak?
Ardından Pandemi döneminde peşine düşüp temin edemediğim İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) yayınlarıyla ilgilendim. Ancak bırakın yayınları PDF formatında indirip okumayı mümkün kılan bir kolaylık sağlamayı, “kitabı inceleyin” bölümünde okumayı zorlaştıran bir uygulama ile ekrana gömmeleri nedeniyle dilekçeler yazarak yayınlanan eserlerin en azından birer PDF’sini talep ettim. En sonunda uzun bir süre bekledikten sonra bu yayınlardan 200’er adet bastırıp protokole gönderdiklerini belirterek iki ayrı yayının PDF’sini gönderdiler. Diğer yayınları ise şimdilik sadece bilgisayar ekranından seyretmekle yetiniyorum.

İzmir Kalkınma Ajansı‘na ait https://kulturyayinlari.izka.org.tr isimli İnternet sayfasını incelediğiniz takdirde de, İzmir’in 100. Kurtuluş Yılı olan 2022 yılında kamu kaynaklarıyla bastırılan “Yunanlılar İzmir’de“, “Mehmet Rakım Elkutlu“, “İsmail Hakkı İzmirli“, “Ressam Boğos Tatikyan“, “Manzaram İzmir” ve “Osmanlı Dönemi İzmir Harita ve Planları” isimli kitapları sadece ekranda açılan sayfaları ile izleyebileceğinizi; bu kitapları nasıl temin edebileceğinize dair herhangi bir bilgiye yer verilmediğini görüyorsunuz. Tabii ki, benim gibi sıkı bir takip sonucunda bunlardan sadece ikisini temin etmediyseniz ya da İZKA‘nın kendi protokol listesine yazmaya layık bulduğu isimlerden biri değilseniz… Anlaşılan o ki, neoliberal bölgesel kalkınma felsefesi ve yönetişim zihniyeti ile İzmir için bir şeyler yapmak iddiasında olan İzmir Kalkınma Ajansı‘nın, yurttaşın bilgi edinme hakkı gibi bir kaygıya sahip olmadığını bilirseniz…
Eğitim ve öğretimde yayıncılık böyle mi yapılmalı?
Bir de bu örneklere Ege Üniversitesi ile İzmir Ekonomi Üniversitesi ile ilgili iki ayrı örneği eklemek isterim.
Facebook’tan edindiğim bir arkadaşım sayesinde Ege Üniversitesi‘nin yayınladığı 2-3 kitabı edinmeye çalıştım. Ancak bu yayınları İnternet ortamında yaygın olan e-ticaret yöntemiyle değil, posta ile havale gönderip gönderdiğim paranın karşı tarafa ulaşması sonucunda, kitapları bana PTT Kargo gibi ağır çalışan bir kargo şirketi ile göndermeleri sayesinde… Oysa üniversitenin İnternet sayfasına bu tür kitapları e-ticaret modülleri ile satın almamı sağlayacak Bilgisayar Mühendisliği Bölümü‘nde çalışan ve bu konularda araştırmalar yapan tanıdığım birçok bilim insanı çalıştığı halde…
https://egeuniversitesiyayinlari.ege.edu.tr
Pandemi sonrasında da İzmir Ekonomi Üniversitesi‘nin genel yayın yönetmeni Raşit Çavaş yönetiminde yeni kurulan yayıncılık şirketinin ilk iş olarak başka bir devlet üniversitesinde çalışan bir öğretim görevlisine ait kitabı bastığını görmüştüm. Oysa ben, bir üniversite yayıncılık şirketinin öncelikle kendi üniversitesindeki bilim insanlarına ait yayınları basıp paylaşacağını sanıyordum. Aynen aynı klasmandaki vakıf üniversiteleri Bilgi Üniversitesi, Koç Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi‘nde olduğu gibi….
İzmir Ekonomi Üniversitesi‘nin kurumsal İnternet sitesine baktığımızda ise, üniversitenin 3 Nisan 2021 tarihli haberi ile kurulduğu duyurulan yayınevinin bugüne kadar çıkardığı kitapla ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmadığını, bu kitapların nereden, hangi bedelle, nasıl alınacağına dair bir açıklamanın olmadığını görüyoruz.
https://www.ieu.edu.tr/tr/news/type/read/id/7631

Sonuç olarak…
Bütün bu yaşadığım örneklerden de anlaşılacağı üzere merkezi yönetimin İzmir birimleri ile devlet ya da vakıf üniversitelerinin tümü yaptıkları yayıncılık faaliyetlerinde halkı aydınlatmak, bilgilendirmek için değil, “yayıncılık yapmış olmak“; belki de mensuplarının kariyerlerini parlatacak işleri önceliyorlar. Yaptıkları yayınlarda herhangi bir hedef kitleyi düşünmek, bu hedef kitleye nasıl ulaşacaklarını hesaplamak, hedef kitlenin bu yayınları ucuza almasını sağlamak, yayınlara kolay ulaşmak, yayıncılıkla ilgili temel politikaları belirlemek, buna ilişkin plan ve programlarını yapmak, basım yayın stratejilerini belirlemek, kurumsallaşıp bir kurum kimliğine sahip olmak gibi dertlerinin olmadığı anlaşılıyor. Onların tek derdinin, yayın yapmış olmak, o yayınlarla televizyonlarda, dijital toplantılarda arka plan olarak kullandıkları kütüphanelerini doldurmak, gelen giden konuklara dostlar alışverişte olsun anlayışıyla o yayınları armağan etmek olduğunu anlıyoruz.
Sonuç olarak, bir kurum ya da kuruluşu itibarlı kurum ya da kuruluşa dönüştürecek kurumsal yayın faaliyetlerinin bilgisiz, ilgisiz, deneyimsiz ve tecrübesiz yöneticiler söz konusu olduğunda bu şekilde başarısız sonuçlara ulaşacağı bilinmeli derim.
İzleyen yazımızda ise daha vahim bir hale dönüşen büyükşehir ve ilçe belediyesi yayınlarını dile getirip küçük yayın gruplarının nasıl bir iktidar odağına dönüştürülmek istendiğini ele alacağız.
Devam edecek…