Seniye Nazik Işık
Büyükşehir Kanunu 2012 sonunda değişti, 2014’te yerel seçimlerle birlikte 30 il büyükşehir oldu. “Önceden büyükşehir olan 16 il vardı, nüfus arttığına göre sayı da artmış olabilir” diyeceksiniz. Doğru ama keşke bu kadar basit olsaydı.
Son yasayla büyükşehir belediyelerinin sınırlarını belirleme şekli de değişti. Önceden sınırlar merkezden 20-50 kilometrelik bir çapla belirlenirdi. Hatta bu nedenle sınırları belirleyen yasaya ‘pergel yasası’ derdik. 2014’te başlayan uygulamayla 81 ilin 30’unda, ilin idari sınırları aynı zamanda büyükşehir belediye sınırları oldu. Büyükşehir illerinde ilçe belediyelerinin sınırları da ilçelerin idari sınırlarıyla birebir çakıştırıldı.
Sonuç: Bu 30 ilde “mücavir alan“, “mücavir alan dışı alan” ayrımını kalmamıştır. Çünkü belediyeleşmemiş alan yoktur. Her yer “öyle ilan edildiğinden” belediyeleşmiş sayılmaktadır.
Bu durumda bu 30 ilde şehir nerde başlar, nerde biter, kır-kent ayrımını nerden, nasıl yapılır gibi soruları konuşmak gerekmez mi? Daha da önemlisi, kır ve kırsal gelişme kentsel tartışmaların bir boyutu haline gelmiş, kent stratejileri bağlamında tartışılması gerekenlere eklenmiş midir?
Mesela, bu 30 ilde artık il genel meclisi yok. Çünkü belediye dışı alan kalmadığına göre il genel meclisine de gerek kalmadı diye düşünüldü. İl genel meclisinin idari teşkilatı olan özel idarelere de gerek kalmadığından, onlar da kapatıldı. Şimdi de 51 ilde il genel meclisi var, yaşıyor.
Türkiye’de merkezi yönetimin yereldeki temsilcisi valiliklerle belediyeler arasında genellikle sorunlu bir ilişki vardır. Sorunlar bir yanıyla seçilmişlerle atanmışlar arasındaki yetki sorunudur, diğer yanıyla görev alanındaki çakışmalar, çatışmalar sorunu. Malum, kaynak dağıtanların birbirleriyle uyumlu değil sorunlu olması bir gelenek. Hele de rant dağıtmak devletin temel özelliklerindense. İl genel meclisleri de bu çatışmadan nasibini ziyadesiyle aldı. Yapısı itibariyle valinin kontrolünde, ama kaynaklarını seçilmişlerin kararıyla dağıtması gereken bir yerde başka türlüsü olabilir mi?
Yine de il genel meclisleri kırsal kesimin ihtiyaçlarının izlenmesinde ve kamu yatırımlarının yönlendirilmesinde yerel odaktır. Köylerle kaymakamlık ve valilik elindeki kaynaklara ve hatta merkezi devlet teşkilatına bilgi taşıyan oralardan da köylere, kıra kaynak götüren, dağıtan bir köprü. Hatta yerel siyasette kırın sesi.
İl genel meclislerine seçilen üyeler kırın temsilcisi midir? Türkiye’deki temsil krizinin önemli bir parçası da bu. Ancak bu, il genel meclisinin işlevini değil kararlarının ve oluşturduğu birikiminin kalitesiyle ilgilidir.
Şimdi il genel meclisi yok. Fakat büyükşehirlerde bu işlevi görecek birikim ve deneyim de büyükşehir belediyelerinde yok. İlçe belediyelerinde hiç yok.
Siyasette de bu boşluğu dolduracak örgütlenme yapısı yok, oluşmuş bir ilgi ve birikim de yok. Bir de valinin altında kurulan eski il planlama kurullarını andıran yatırım koordinasyon kurullarının bu boşluğu giderecek yapısı ve özelliği yok.
Özetle, sorun siyasidir: Büyükşehirin bütünşehire çevrilmesi kırın yerel karar odağını ortadan kaldırmış, kıra dair kaynak kullanım kararlarının kanallarını da değiştirmiştir. Siyasette zaten çok zayıf olan kırın temsilinin beli iyice kırılmıştır.
Belde ve köy belediyelerinin kapatılması bu sorunu katmerlemiştir.
Köylerin mahalle yapılması da işin tuzu biberi olmuştur. Köyün tüzel kişiliği kalkmış, kendine ait gelirleri ve malları ilçe belediyesine devredilmiştir. Köylü artık nikâhını kıymak için ilçeye, boşanmak için de ildeki aile mahkemesine gitmek zorundadır. Köylüye kalan, sözleşmeli çiftçilik, arazilerinin rant getirmesi hayali ve “büyüklere yalvarmak“tan ibarettir. Böylece kır ve köy için “kaynaklarda da tam bağımlılık” devri başlatılmıştır. Siyasette temsili bırakalım kararlara katılım kanalları bile neredeyse kapanmıştır.
Kırda yerel düzeydeki gelecek ya sadakayla yetineceksin ya da oyunu satışa çıkaracaksın arasına sıkışmıştır.
Durum hizmet götürecekler açısından da sorunludur. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görevleri arasında tarımsal faaliyetler ve kırsal gelişme ile ilgili somut açık ifadeler yoktur. Tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak görevi bu açıdan çok yetersizdir. Yasa’ya eklenen “Tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler” ifadesi kapı açmış fakat yol göstermemiştir.
Oysa bütünşehir yapılan 30 ilden en az 27-28’inin hala geniş kırsal kesimleri var. 25 binden fazla adı mahalle yapılmış köyü mevcut. Orman köylerinin durumu ise daha da karışık…
Sonsöz yerine bir soru: Kırın kentte bir yeri var mı?