Hipokrasi denilen ikiyüzlülük…

Ali Rıza Avcan

Para önemli değildir ama çok para sahibi olmak iyidir.

Bilim iyidir ama olsa da olur olmasa da.”

Türkçe sözlükler bileşik olarak yazılması gereken “ikiyüzlü” sıfatını, “özü sözü bir olmayan” ya da “iki tarafın her birinden yanaymış gibi davranan” şeklinde açıklıyor. Eskiler ise bu durumda olanları “riyakâr” ya da “mürai” olarak niteliyor.

Çağın özgür ansiklopedisi olarak adlandırılan Vikipedi ise, “ikiyüzlü” olma durumunu kişinin sahip olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu iddia etmesi şeklinde tanımlamaktadır. Ahlâk psikolojisine göre ikiyüzlülük, kişinin kendi ifade ettiği ahlâki kural ve prensiplere kendisinin uymamasıdır.  Bazı Batı dillerinde ikiyüzlülük anlamında kullanılan sözcük Latince hypocrisis sözcüğünden türemiştir ki, bu sözcüğün kökeni de Yunanca ὑπόκρισις yani hypokrisis sözcüğünden türemiştir. Bu iki sözcüğün de anlamı “rol yapmak“tır.

Kişisel anlamda “iki yüzlü” olma hali ya da eski deyişiyle riyakar veya mürai olma durumu kişinin kendisini ilgilendiren; o nedenle de, bu durumun ilişki içinde bulunduğu diğer insanlar tarafından bilinmesi durumunda rahatlıkla çözülebilecek kişisel bir zayıflık halidir.

Ancak bu durumun kişisel bir kusur ya da zaaf olmaktan çıkıp toplumsal ya da küresel boyuta ulaşıp genel bir şekilde kabul görmesi durumunda, içinden çıkılması oldukça zor ve o nedenle de zaman içinde istesek de istemesek de olumsuz anlamda etkileneceğimiz bir durumla karşı karşıya kalırız. “Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur” deyişiyle ifade edilen bu yeni durum, o toplumun ya da toplumların bütünüyle bireyler arasındaki güvene, doğruluğa, cesarete, iyiliğe ve dürüstlüğe dayalı insan ilişkileri açısından büyük bir sorunun var olduğunu gösterir. (2)

Evet, bazı insanlar geldikleri çevre, yetiştirilme tarzı, kişilik yapısı ya da yaşam biçimi itibariyle dürüst davranmayıp ikiyüzlü olmaya daha yatkın olabilirler; ama, bu durumun bir toplumun ya da küresel boyutta insanlığın genel tutumu haline dönüşmesi halinde üzerinde durup düşünülmesi gereken iflah olmaz bir sakatlık var demek gerekir.

Yıllarca üniversitelerdeki YÖK düzenini eleştiren insanların, kürsüye çıkıp YÖK üniversitelerindeki sözde başarılarını dakikalarca anlatan kent konseyci üniversite hocalarını ya da kadın-erkek eşitliğini savunanların, aileden sorumlu bakanlık görevini yaptığı yıllarda kadınların bekaret kontrolünden söz eden kadın siyasetçi öldüğünde veya işlediği kent suçlarıyla kentin geleceğini yok eden bir belediye başkanının seçilemeyip köşesine çekildikten sonra “akil insan” haline dönüştürülerek yere göğe konulamayışı, bu toplumsal ikiyüzlülüğün İzmir açısından bilinen en somut örnekleridir.

Ya da sağlığında beklediği ilgiyi görmeyip geldiği meslek grubunca dışlanıp kötülenen, hakkında çeşitli dedikodular üretilen bir sivil toplum önderinin öldükten; yani, başkaları için bir tehdit unsuru olmaktan çıktıktan sonra yere göğe konulamayıp adına etkinlikler düzenlenmesi, hakkında dedikodu yapanların, arkasından dedikodu yapanların o etkinliğe koşa koşa gidip konuşmalar yapması; kısacası, rahmetlinin sağken görmediği ilgi, alaka ve itibarı öldükten sonra görmesi hali, bu insanlık-dışı toplumsal ayıbın en belirgin, en yeni örnekleridir.

Bir kenti yönetme iddiasındaki belediyeler düzlemine gelince de, yıllarca büyük ve önemli bir ilçenin belediye başkanı olarak büyükşehir belediyesi üyeliği yapan bir ilçe belediye başkanının, o tarihlerde büyükşehir belediyesi adına yapılan yanlış, hukuksuz ve usulsüz işlere bir meclis üyesi olarak sessiz kalıp karşı çıkmayışı ve sonrasında büyükşehir belediye başkanı olduktan sonra, feryat figan geçmişi ve geçmişteki belediye başkanlarını kötülemesi örgütsel siyasi ikiyüzlülüğün en rahatsız edici örneklerinden biridir.

Bunun nedeni, Yargıtay onursal başkanı Sami Selçuk‘un söylediği gibi kişinin düşüncesini ifade etme konusunda kendini güvende hissetmemesi gibi kaygı ya da korkuya dayanan duygular olabileceği gibi iktidar sahibine yaranma, ona yaranma ve böylelikle toplumda yer edinme çabası da olabilir. (3)

Örneğin şirketlere, resmi kurumlara ya da değişik gruplara eğitimler veren bir eğitim uzmanını düşünün ki, gerçek yaşamında ortaya koyduklarıyla anlatıp önerdikleri arasında büyük farklar olsun, yapma dediği şeyleri yapsın, yapın dediği şeyleri de yapmasa… Şimdi bu saygın eğitim uzmanı hakkında ne düşünür, ona nasıl davranırsınız? Ya da toplumsal yaşamda tek eşliliği savunup kendi özel hayatında çok eşliliği yaşarsa veya yakın akrabalarıyla, çocuklarla cinsel ilişkiye girerse…

Tanıdığımız bazı ünlü çevreci avukatların sadece muhalefet ettiği iktidar kurumlarıyla ilgili davalara sahip çıkıp, taraftarı olduğu belediye ve şirketlere ait suçlarda suspus olması, “çevrecilik” adı altında kendisinin ya da yakın çevresinin menfaatlerinin peşinde olması, meslek odası yöneticisi olarak çevre ya da kent mücadelesi verirken bir anda kariyeri uğruna köşesine çekilip sessiz kalması gibi durumları düşündüğümüzde; bu ikiyüzlülük; yani hipokrasi halinin ne kadar yaygın ve geçerli olduğunu bir kez daha anlarız.

Evet, ne yazık ki, toplumsal ölçekteki bu ikiyüzlülük hali o kadar çok ve tehlikeli ki?

Siyasetçisi, gazetecisi, eğitim uzmanı, akademisyeni, sivil toplumcusu, edebiyatçısı, romancısı, tiyatrocusu, hepsi, hemen hepsi… Aklınıza hangi meslek kolu, hangi uzmanlık alanı gelirse gelsin hepsinin, tüm insanların toplumun yarattığı otorite ve onun oluşturduğu iktidar sahibiyle ilişkilerinde öne çıkmak, gözde olmak, kendini parlatmak, o alanda oluşan toplumsal rantı devşirmek, kısa günün kârı dünyalıkları edinmek, emir verip güç kullanmak adına sergiledikleri ikiyüzlülükle, riyakarlıkla, mürailikle karşılaşmanız hiç de zor olmuyor…

Gelin isterseniz iş dünyasındaki ikiyüzlülük (hipokrasi) örnekleri konusunda bilgi sahibi olmak için “laf cambazı“;yani, “özel konuşmacı” olarak ünlenen Evrim Kuran ile Murat Yeşildere‘nin doğru düşünce ve tespitlerini kendilerinden dinleyelim, ardından da Ankaralı rock grubu Mentra‘nın oldukça anlamlı sözlerle örülmüş “Hipokrasi” şarkısını dinleyelim…

Söz: Mert Erol Müzik-Aranje: Mert Erol, Anıl Orkun Uğraş, Artun Koyuk Mix-Mastering: Mert Erol, Anıl Orkun Uğraş Prodüktör: Mert Erol Vokal: Mert Erol Gitar: Anıl Orkun Uğraş, Orkun Ünlü Bas Gitar: Doğukan Deniz Ulusoy Davul: Artun Koyuk

Düşlerimden kaçarken

Gerçekleri unuttum

Bir illüzyonun peşinde

Uyurgezer oldum

Basamakları bir bir çıktım

Ardıma dönüp bakmadım

Kimleri ezdim saymadım

Önemli olan pozisyonum

Ben gördükçe utanıyorum kendimden

Giderek uzaklaşıyorum sizden

Takamam yamalı maskenizden

Kopamıyorsun zincirlerinden

Kendine kurduğun bu dünya

Sonsuza dek sürmeyecek

Varlığın tozdan ibaret

Bir nefeste silinecek

Ben gördükçe utanıyorum kendimden

Giderek uzaklaşıyorum sizden

Takamam yamalı maskenizden

Kopamıyorsun zincirlerinden

Bu düzen böyle Masumlar ölürken

Melekler düşer

Gökten

Gördükçe utanıyorum herkesten

Masumların kanıyla beslenenden

Yüzüne gülüp arkandan küfreden

Sonu gelmeyen bu hipokrasiden

(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kiy%C3%BCzl%C3%BCl%C3%BCk

(2) https://eksisozluk.com/toplumsal-ikiyuzluluk–2162567

(3) https://www.tr724.com/yargitay-onursal-baskani-sami-selcuk-hukuk-sisteminden-umudum-kalmadi/