Metrûk…

Ali Rıza Avcan

Metrûk” sıfatının Türkçe’deki karşılığı, “terk edilmiş“, “bırakılmış“, “artık kullanılmayan” anlamına geliyor… Bu sıfat genellikle “metrûk bina” tamlaması şeklinde karşımıza çıktığı için günlük konuşma dilindeki anlamı da, “terk edilmiş, bırakılmış, artık kullanılmayan bina” oluyor…

Günlük yaşamda ise bu özellikleri taşıyan metrûk bir bina, iki şekilde karşımıza çıkıyor; terk edilmiş, bırakılmış, artık kullanılmayan eski, tarihi, tescilli binalar ya da yapımı aşamasında herhangi bir sorunu olduğu için yapımına ya da iskanına belediyelerce izin verilmeyen binalar, daha doğrusu inşaatlar…

Terk edildikten sonra boş bırakılan bu tür metrûk binalar, son yıllarda kentlerdeki güvenlik zaafiyeti nedeniyle içine kimin girip çıktığı belli olmayan, içlerinde geçici ya da sürekli olarak suçluların yaşayıp barınabileceği binalar olarak algılanmaya başladı.

Çünkü bu tür tarihi, eski, tescilli binaların ya da yarım kalmış inşaatların mal sahipleri ya da devletin kolluk güçleri tarafından korunup kollanması, özellikle de mal sahiplerine böyle bir yükümlülük getirilmesi söz konusu bile değil. O nedenle de, çoğu eski, tarihi ve tescilli bina yıkım, inşaat, eski eşya satış ve katı atık sektörünün mahallelerdeki kılcal damarları olarak görev yapan hırsızlar ve mafya ekipleri tarafından önce binanın kapı ve çerçevelerinin sökülmesi, ardından binanın iç bölümlerinin; özellikle de tavan kaplamalarıyla şöminelerin, mermer kurnalarla havuzların ve diğer aksamının çalınması suretiyle soyuluyor ve sonrasında çoğu kez zengin kesimlerin konutlarında kullanılmak üzere satılıyor… Ardından da kapısı, çerçevesi kalmadığı için içine herkesin girebildiği bu yapıları korumak gerçekten de zorlaşıyor…

Diğer yandan bu tür tarihi, eski, tescilli yapıların yavaş yavaş soyulup yıkılmasından sonra bulunduğu parselin kaçak otopark yapılması da kentteki otopark mafyasının başlıca faaliyetlerinden biri olarak ortaya çıkıyor…

Konak, Yeşiltepe Mahallesi, Mithatpaşa Caddesi No.134 ve 134/A adresinde son derece güzel Körfez manzarasına sahip boş ve metruk bina…
Mavişehir’e komşu alanda ve Gediz Deltası arazisinde yapılıp yıllardır metruk bir şekilde bekleyen iki büyük yapı da suç mahalli ihtimalinin yüksek olması nedeniyle yıkılmayı bekliyor; ama, kimse onları yıkmaya cesaret edemiyor…

Bu arada, müteahhitlere ya da daha zengin kesimlere ait inşaat halindeki binalara ise kimse dokunmuyor, daha doğrusu dokunmaya cesaret edemiyor. O inşaatlar ya da binalar, olası bir imar affında değerlendirilmek üzere yıkılmayıp özenle bir köşede saklanıyorlar… Aynen İzmir’de Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’ndaki Polis Moral Eğitim Evi ile Orduevi’nin yakınındaki körfeze bakan bina inşaatı ya da Mavişehir’de, Gediz Nehri Deltası’nda yapılıp yıllardır bitirilemeyen iki ayrı gökdelen inşaatı gibi…

Kentte güvenliği sağlamaktan çok olup biteni seyredip karışmamayı tercih eden emniyet ve zabıta güçleri ise bu şekilde terk edildiği için soyulan ve soyuldukça ayakta durmakta zorlanan bu tarihi, eski ve tescilli yapılar için yakın zamanda harika bir çözüm buldu: 2021 tarihli bakanlık genelgesi ile genel bir yıkım emri vererek suç mahalli olarak kabul edilen eski, tarihi ve tescilli binaları yok etmek….

İçişleri Bakanlığı’nın “Metrûk Binalar” konulu 11 Ekim 2021 tarih, 16420 sayılı genelgesi ile tüm valilik ve belediyelerden, insanların can ve mal güvenliğini tehdit eden, çevre kirliliğine yol açan ve kent estetiğine uygun olmayan metruk binaların ve enkazların uyuşturucu kaçakçılığı ile kullanımına, sigara kaçakçılığına, bu maddelerin saklanması ve gizlenmesi gibi amaçlara hizmet etmesi nedeniyle uyuşturucu ile mücadele etmek, kamu düzeni ve güvenliğini korumak, mal ve can güvenliğini sağlamak gibi gerekçelerle ülke genelindeki metruk binaların tespit edilmesi, bunların iyileştirilmesi/rehabilite edilmesi, yıkılması ve/veya kullanımını engelleyecek fiziki tedbirlerin alınması ve güvenlik önlemlerinin artırılması isteniyor.

Söz konusu genelgenin 5. maddesinde tarihi değeri bulunan veya sit alanı içerisinde yer alan bina ve yapıların restorasyon ve çevreye kazandırma işlemlerinin usul, esas, esas ve imkanlar çerçevesinde ivedilikle yerine getirilmesi istenmekle birlikte, İçişleri Bakanlığı’nın yıkımı özendiren bu genelgesi sonrasında İzmir’in özellikle Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde tescilli ya da tescilsiz birçok tarihi bina, bu genelgenin verdiği ilhamla yıkıldı ya da yıkım için sırasını beklemekte… Gün geçmiyor ki, Konak Belediyesi’ne ait iş makinalarının, özellikle de kepçelerin yıktığı tarihi ev kalıntıları ile karşılaşmamız, geçmişin büyük bir hoyratlıkla yok edildiğine tanık olmamız mümkün olmasın…

Basmane, Akıncı Mahallesi, 1298 Sokak’taki belediye binalarının hemen yanında, önce yanıp daha sonra “koruma” altına alınan, muhtemelen yıkıma uğrayacak tarihi yapı….

Çünkü özel mülk olan eski, tarihi ve tescilli binalara müdahale edip restore edilmesi konusunda ellerinde herhangi bir yetki yok. Sadece, binadaki ufak bir sıvanın, taşın, kiremitin düşmesi ile yaralanmalı ya da ölümlü sonuçlar olabilir kaygısıyla mülk sahiplerini uyarabiliyorlar. Konuyu sadece koruma kurullarına iletebiliyorlar ve bu durumda da koruma kurulları bu bakım, onarım ya da restorasyonu yapının sahibine yaptırın diyebiliyor. Sahibi yapmayınca da belediye tekrar uyarıyor ve bu böyle devam ediyor. Sonunda ise yapı daha fazla yıpranıp yıkılacak raddeye geldiğinde ise belediye bu genelgeye göre tehlikeli yapı işlemi yapıp durumu kurullara iletiyor. Kurullar da riske girmek istemediği için tehlikeli bölümlerin alınması doğrultusunda karar alıyor. Bunu fırsat bilen yapı sahibi ise yapının tümü tehlike altındaymış gibi yapıyı yıkıp otoparka dönüştürüyor ya da yeni bir inşaata hazır hale getiriyor.

Basmane, Yenigün Mahallesi 1309 Sokak’taki 3 ve 3/A nolu tarihi binadan arta kalanlar…

Belediyelerin bir hizmet birimi olarak kurulan koruma, uygulama ve denetim büroları (KUDEB) ile ilgili mevzuatta mali gücü yetersiz olanlara işgücü, teknik yardım veya malzeme yardımı yapılması öngörülmüş olmakla birlikte; kanun, bu bakım, onarım ya da restorasyonu yapamayacak olanları “acz içinde olanlar” olarak tanımladığı için, kaymakamlıklar çoğu kez bu mülk sahipleri için “aczi vardır” yazısı vermemekte ve böylelikle tarihi, eski, tescilli yapıların yıkılması kolaylaştırmaktadır.

Böylelikle sonuçta, herkesin gözü önünde ve hiç kimsenin bu olaya ortak olup risk almak istemediği bir ortamda bunlar gerçekleşmekte ve tarihi, eski, tescilli yapılar tek tek yok olmaktadır.

Bu manzara benim İzmir özelinde görüp tanık olduğum, sorup öğrendiğim manzara… Kentteki güvenlik açığının sorumlusu olan polis ve zabıta teşkilatı, mülk sahibinin sorumsuz tutumu, tarihi, tescilli binayı soyup soğana çeviren; hatta yanıp yıkımına neden olan yangına neden olan, yıkım kolaylaşsın diye çatı açan hırsızlar, yıkılan binanın yerinde kaçak otopark yapan mafya çeteleri ya da orada yeni bir bina yapmak isteyen inşaat sektörünün baronları, bütün bu olayları hızlandırıp kolaylaştıran, “vali konağı” adıyla ünlenen tarihi konağı bile koruyamayan vali, valilik ve üniversite görevlileri, koruma kurullarıyla belediyelerdeki liyakatsiz, kamu yararı düşüncesinden uzak rant peşindeki akademi kökenli koruma kurul üyeleri, belediye başkanları, meclis üyeleri ve belediye yöneticilerinin el ve işbirliği ile ortaklaşa yok edilen bizlere ait tarihi, kültürel değerler, bizlerin ortak mirası…

PEKİ O HALDE, NE YAPILMASI GEREKİYOR?

O halde bu konuda, özellikle de söz konusu İçişleri Bakanlığı genelgesine dayanılarak mülk sahibiyle ve devletin ilgisizliği nedeniyle yıkılıp yok edilmesi suretiyle gözden çıkarılan eski, tarihi ve tescilli binaları yıkılmaktan kurtarmak için ne yapmalıyız?

Öncelikle eski, tarihi ve tescilli binaların talan edilip yok edilmesi sürecini izleyip denetleyecek emniyet ve zabıta güçlerinin olayları izlemekten vazgeçip yetkilerini kullanması suretiyle bu sürece doğrudan doğruya müdahale etmeleri gerekiyor…

İkincisi yasalarda yeni düzenlemeler yapılarak mali imkanı bulunan eski, tarihi, tescilli binaların sahipleri tarafından restore edilerek kullanmaya zorlanması, bunu yapmadıkları takdirde o binanın devletin belirlediği bedel üzerinden kamulaştırılması ya da bina sahipleriyle ortaklıklar kurmak suretiyle birlikte restore edilip kullanılması, sahip olduğu eski, tarihi ve tescilli binayı restore etme imkanı bulamayanların ise Kültür ve Turizm Bakanlığı ile belediyelerin oluşturacağı kredi, fon ve teşviklerle desteklenmesi gerekiyor.

Kısacası, devletin; yani merkezi ve yerel yönetimlerin uygulayacakları etkili, sonuç alıcı ve hukuksal anlamda geçerli yöntemlerle eski, tarihi ve tescilli binaların yıkımını değil, restore edilerek korunup kullanılmasını sağlaması gerekmektedir.