Ali Rıza Avcan
Tarihi Kemeraltı Çarşısı‘nın belkemiğini oluşturan eski bir han, yeni bir çarşının ya da İzmir ili, Konak İlçesi, Konak Mahallesi Anafartalar Caddesi No. 96 adresi ile tapunun Ahmetağa Mahallesi, 187 ada, 75 parsel kaydında bulunan 1.869 metrekarelik arsadaki Salepçioğlu Çarşısı‘nın dünü, bugünü ve geleceğini ele alacağımız iki ayrı bölümden oluşan yazı dizimizin bugünkü ilk bölümünde, Salepçioğlu Çarşısı‘nı; daha doğru ve eski bir adlandırmayla Salepçioğlu Hanı‘nı bize emanet edenlerin bu hanla ilgili vasiyetini ele alıp hanın özellikleriyle tarihi geçmişini, önümüzdeki hafta yayınlayacağımız ikinci ve son bölümünde ise bu hanın/çarşının 1970’lerden bu yana nasıl bir rant kapısı haline getirildiğini, şimdilerde ise “yeniden yapım ya da onarım” adı verilen gizli özelleştirme yöntemiyle 30 yıllığına hatırlı birilerine verilmek üzere neler yapıldığını ve kapının önüne konulmak istenen işyeri sahipleriyle esnafın nasıl bir mücadele içinde olduğunu anlatmaya çalışacağım.

İzmir‘de, kentin deniz kıyısındaki merkezi Konak‘ta, arkanıza İzmir Saat Kulesi‘ni alıp valilik binasının hemen yanındaki Anafartalar Caddesi‘ne girip o yoğun kalabalık arasında yürümeye başladığınızda, bir süre sonra karşınıza bir dört yol ağzı çıkar: geldiğiniz yöndeki Anafartalar Caddesi‘nden sola dönmeye kalktığınızda Kemeraltı Camisi‘nin sizi karşıladığı 853 sokağa, sola dönmeyip hafif sağa döndüğünüzde ise 852 sokağa ve 852 sokakla Anafartalar Caddesi köşesindeki koskocaman beton bir yapının yer aldığı ufak bir meydana çıkarsınız… Bu meydan, sağdaki eski tarihi Büyük Salepçioğlu Han‘ın yıkılarak yerine yapılan o devasa beton binanın altındaki Vakıflar Bankası şubesi ve onun önünde bekleyen polislerle; ayrıca, sol taraftaki tarihli Kemahlı Han ile tanınıp bilinir… Kemeraltı‘nın tarihi yapısına uygun olmayan bu beton binanın önündeki merdivenlerden inip Dr. Faik Muhittin Adam Caddesi‘ne açılan arka taraftaki merdivenlerinden çıktığınızda ise, aslında bir zamanlar bir bütünün parçası olarak yapılmış; ancak, bugün o bütünlük bozulduğu için yalnızlaşan muhteşem Salepçioğlu Camii ile karşılaşırsınız. Kapıdan çıkıp caddenin karşı kıyısındaki o muhteşem camiye ulaşmaya niyetlendiğinizde ise, otopark mafyasının eline geçtiği söylenen otoparkta dip dibe park etmiş araçların arasından slalom yaparak geçmek zorunda kalırsınız…


Dört ayrı bloktaki kat yükseklikleri 15 ila 21 metre arasında değişen ve Salepçioğlu Çarşısı olarak bilinen bu bina, 1967 yılında Konak Meydanı‘na kondurulan SSK blokları gibi, 1970-1972 döneminde mimar Vedat Özsan‘ın projesi çerçevesinde İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından, 45.186.000.- TL. (22.593.000 USD) karşılığında müteahhit Cemil Özgür‘e, Kemeraltı Çarşısı‘nın tarihi dokusu ve çevre-kütle ilişkisi dikkate alınmaksızın, adeta “modern mimarinin Kemeraltı’ndaki temsilcisi” olarak yaptırılmış, bu nedenle de bu kentte işlenmiş en önemli kent suçlarından birisinin öznesidir… Bu bina belki kendi bütünlüğü içinde mimari açıdan çok iyi, çok değerli olabilir; ama, içinde bulunduğu tarihi çevre itibariyle tam bir felakettir… Üstüne üstlük Salepçioğlu Vakfı kurucusu Hacı Ahmet Ağa‘nın 1895 tarihli vakıf şartnamesi gereği, 1897-1905 döneminde Büyük Salepçioğlu Han‘ın avlusunda yaptırılan Salepçioğlu Camii‘nin dini ve tarihi değerini dikkate almadan, o camiyi kendi içindeki bütünlük, perspektif ve estetik değerlerden koparıp Anafartalar Caddesi‘nden görünmeyecek bir şekilde, daha çok işyeri, daha çok kira kaygısıyla yapılmış bir binadır… Hele ki, dini inançları güçlü kesimlerin “ecdad yadigarı” olarak nitelediği bağışlanan dünya nimetlerini, “Allah-u Teâlâ ve kutlu Peygamber adına” hayır niyetiyle vakfeden şahsın amaç ve felsefesini dikkate almadan, (H. 1311) M. 1895 tarihli vakıf senedindeki hükümleri açık bir şekilde çiğneyerek…
19. yüzyılın son yıllarında bu bölgedeki birçok mülkün, başka bir deyişle adeta bu mahalledeki her mülkün sahibi olup mahalleye adını veren; hatta, bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı‘nın kullandığı 863 sokak, No. 69 adresindeki konağın sahibi olan Salepçizade Hacı Mehmet Ağa oğlu Hacı Ahmet Efendi‘nin çevredeki ve Kemeraltı‘ndaki onlarca mülkle birlikte hayır niyetine bağışladığı bu tarihi han, şimdilerde kentin; özellikle de Kemeraltı Çarşısı‘nın tarihi, kültürel, toplumsal ve ticari dokusu dikkate alınmaksızın sırf birilerine yeni rant ya da kazanç kapısı açmak amacıyla, içindeki yüzlerce işyeri ve esnaf dikkate bile alınmaksızın, mezardaki vakfedenin kemiklerini sızlatırcasına onlar buradan çıkarıldığında nereye gidip ne yapacakları düşünülmeden ve bunun için sonuç alıcı bir çözüm üretilmeden depreme dayanaksız olduğu gerekçesiyle ve 30 yıllığına “yapım veya onarım karşılığı kiralanmak” suretiyle birilerine ikram edilmek, belki de Salepçioğlu Camisi‘nin hemen yanı başında her türlü turistik faaliyet ve eğlencenin yapılacağı yıldızlı bir turistik otele dönüştürülmek isteniyor.

Bu bölgede binlerce, bu çarşıda ise onlarca üyesi olan İzmir Ticaret Odası ile İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği‘nden ve bu birliğe bağlı onlarca meslek odasından, bir zamanlar bu çarşının hemen yanındaki işyerini ortağı ile mahkemelere düşen anlaşmazlıkları nedeniyle kapatmak zorunda kalan Kemeraltı Esnaf Derneği başkanı ve TARKEM ortağı, eski “esnaf“, yeni “yatırımcı/girişimci” Semih Girgin‘den ve diğer dernek yöneticilerinden; ayrıca, UNESCO boyutunda bu bölge ve yapılaşmadan sorumlu İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı‘ndan tek bir ses, tek bir itiraz gelmiyor… Hepsi hep birlikte, “görmem, duymam, konuşmam” diyen üç maymun rolünü oynayıp buradaki işyeri sahipleriyle esnafların çığlıklarına kulaklarını tıkayıp onlara yardımcı olmak için ellerini uzatmıyor… Yeri geldiğinde hatırladıkları; ama, şimdi unutmayı tercih ettikleri eskilerin ahilik ve lonca gelenekleriyle ya da modern zamanların sivil ve mesleki dayanışma anlayışıyla yürütmeleri gereken görev ve sorumluluklarına ihanet edercesine… Belli olmaz, belki de TARKEM‘e ortak olmanın getirdiği heveslerle bu yeni rant oyununun içinde ya da kıyısında kalıp oradan kendi paylarına düşecek lokmanın peşinde de olabilirler…

O nedenle, şimdilerde üyesi oldukları meslek örgütleriyle Kemeraltı Esnaf Derneği‘ne güvenlerini kaybeden Salepçioğlu Çarşısı‘ndaki işyeri sahipleriyle esnaflar bu mücadeleyi kendi aralarında kurdukları ve merkezini bu çarşının zemin katında açtıkları Kemeraltı Esnaf Koruma Derneği eliyle yürütmeye çalışıyorlar…
Bize ise, bu dernekteki yöneticilerle üyelerin, Salepçioğlu Hanı‘ndaki 155 adet işyeri sahibiyle esnafın siyasi tutum ve yaklaşımları ne olursa olsun, hem hayır amaçlı vakıf mallarının bu şekildeki kötü kullanımına karşı çıkmak, hem Kemeraltı Çarşısı‘nın tarihi, kültürel, toplumsal ve ekonomik değerlerine korumak, hem de bu tarihi çarşıyı ayakta tutarak kültürel mirası koruması gereken ve yaşanmakta olan büyük ekonomik kriz nedeniyle her geçen gün dükkanlarına kilit vurmak zorunda kalan küçük esnafa sahip çıkmak amacıyla bu mücadelenin farkında olmak ve cümle aleme anlatmak düşüyor. Özellikle de 2004-2007 döneminde İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği‘nin koordinatörlüğü ve danışmanlığı görevlerini yapıp o dönemlerde buna benzer sorunlara daha duyarlı olan dernek yönetimi ile birlikte benzeri birçok mücadeleye katılmış, o nedenle yüzlerce Kemeraltı esnafı ile arkadaşlık ve dostluklar kurmuş, onların ayakta kalıp içinde bulundukları kültürel mirası koruması için çabalamış biri olarak…

Gelelim Kemeraltı Çarşısı‘ndaki Salepçioğlu Hanı ile ticaret içindeki yerinin tarihsel köklerini incelemeye… Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, 19. yüzyıl İzmir‘inde Kemeraltı Çarşısı‘nda onlarca hana, hamama, dükkana ve konağa sahip olan Salepçizade Hacı Mehmet Ağa oğlu Hacı Ahmet Efendi tarafından hayır işlerine vakfedilen Salepçioğlu Hanı‘nın hazin hikayesini anlatmaya…
Ama ondan önce, Kemeraltı Çarşısı‘nda Salepçioğlu Han ismiyle anılan üç adet hanın bulunduğunu, bunlardan küçük ve büyük Salepçioğlu hanların Anafartalar Caddesi üzerinde yan yana olduğunu, üçüncü Salepçioğlu Hanı‘nın ise vilayet arkasında önceleri Salepçioğlu, daha sonra Whithall Hanı, şimdilerde ise Kapalıçarşı olarak anılan han olduğunu belirtmeliyim.

Bizim bugünkü ve gelecek haftaki yazımızın konusunu Anafartalar Caddesi üstündeki küçük ve büyük Salepçioğlu hanlar, o hanların geçmişi, bugünü ve geleceği oluşturduğu için size İzmir hanları üzerine araştırmalar yapmış iki değerli araştırmacının kitabından söz etmem gerekiyor: Değerli arkadaşım sanat tarihçisi Prof. Dr. Bozkurt Ersoy‘un 1991 yılında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi yayını olarak Ankara‘da yayınlanmış “İzmir Hanları” kitabı ile değerli araştırmacı şehir plancısı Prof. Dr. Çınar Atay‘ın 2003 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı dizisinden yayınlanmış “Kapanan Kapılar, İzmir Hanları” kitapları.
Bu kitapların küçük ve büyük Salepçioğlu hanları ile ilgili bölümlerini, konunun ayrıntılarını merak eden arkadaş ve dostlarım için yazıma ekleyerek onları bilgilendirmek, bu hanın geçmişini merak etmeyen okuyucular için de hanlarla ilgili temel bilgileri şu şekilde toparlamak isterim:
19. yüzyılın ilk çeyreğinde yaptırılan birbirine bitişik küçük ve büyük Salepçioğlu hanları aslında geniş bir alanda ortasındaki ağaçlı avluyu çevreleyen bir ya da iki katlı işyerlerinin bulunduğu ticari bir alandı. Ortasındaki büyük alana daha sonra Salepçioğlu Camii yaptırılarak avlu küçültülmüş, bu avlu bir süre sonra omnibüs garajı olarak kullanılmaya başlanmış, buradaki yapılar ise 1969 yılında İzmir Vakıflar İdaresi tarafından yıktırılarak 1971 yılında bugünkü 15 ila 21 metre yüksekliğindeki devasa dört blok ve 155 bölümden oluşan beton bina inşa edilmiş; böylelikle, son yıllarda cenaze kaldırma işlevi de kaldırılarak cemaati küçültülen arka taraftaki Salepçioğlu Camii, Anafartalar Caddesi‘nden görünmez hal gelmiştir.
Bütün bu gelişmeler göstermiştir ki, yaşadığı çağ itibariyle Kemeraltı Çarşısı‘nın içine dağılmış tüm servetini ailesini, önem verdiği eğitim kurumlarıyla öğretmenleri, camileri ve din görevlilerini, burada bir eğitim kurumu olarak medrese açılması hedefini, fakir ve fukara ile hastaları düşünerek bağışlayan hayırsever Salepçizade Hacı Mehmet Ağa oğlu Hacı Ahmet Efendi‘nin ölümünden sonrası için hayal ettiği dünya, “ecdad yadigarlarını koruma” iddiasındaki Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1969 yılından sonraki yanlış hamlelerle devamlı olarak bozulmuş, ondan kalanları restore edip korumak yerine yıkılıp yok edilmesi sağlanmış, farklı mimari yapısı ve tarihi özellikleriyle Salepçioğlu Camii‘nin bu alandaki merkezi konumu dikkate alınmadan onların yerine yapılan beton bloklar bizleri onun dünyasından alıp uzak yerlere götürmüş, bu beton blokların yapılmasından 53 yıl sonra ise “Salepçioğlu” adından başka bir şeyin kalmadığı bu beton binanın depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle ve çarşıdaki esnafların geleceği düşünülmeden; ayrıca, bu binanın yapım veya onarım sonrasında ne şekilde kullanılacağı açık bir şekilde belirtilmeden 30 yıllığına kimliği şimdilik gizli tutulan; ancak açık ihalenin pazarlığa dönüşmesi sayesinde ortaya çıkacak şanslı şirket ya da kişiler yararına rant dolu emlak piyasasına hediye edilmek istenmektedir.


Tabii ki, Kemeraltı Çarşısı‘nın başka bir köşesinde, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘nün 2021 yılında yine aynı “bakım ve onarım karşılığı kiralama” yöntemiyle yaptığı ihale neticesinde, 22.124.106,41 TL’lık sözleşme bedeli ve 17 Ekim 2022 tarihli sözleşme uyarınca 17.10.2024 tarihinde bitmesi gereken; ancak, kamu yararı ve vakfedenin amaçları düşünülmeden yapılan bu hesapsız kitapsız iş nedeniyle 4 Kasım 2024 tarihi itibariyle bırakın işi bitirmeyi, tek bir çivinin bile çakılmadığı Mucibur Rahman Caddesi ile 853 sokak köşesindeki Kaplan Mustafa Paşa İşhanı inşaatı nedeniyle ülke ve İzmir ekonomisiyle Kemeraltı Çarşısı‘nın ne ölçüde zarara uğradığını hatırlayıp bu şekilde bir kamu zararına yol açan ve halen bunun hesabını vermemiş olan İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerine hatırlatarak ve aynı akıbetin gelecek yıllarda Salepçioğlu Çarşısı‘nda da yaşanmaması dileğiyle…
Ülke, İzmir ve Kemeraltı ekonomisi açısından bir başarısızlık örneği olan Kaplan Mustafa Paşa İşhanı ihalesinin aradan koskocaman bir 2 yıl geçmiş olmasına karşın halen sonuca ulaşmamış olması örneğinden hareketle, 10 Eylül 2008 tarih, 26993 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanan “Vakıf Kültür Varlıklarının Restorasyon veya Onarım Karşılığı Kiraya Verilmesi İşlemlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” uyarınca o tarihten bu yana restorasyon, bakım ve onarım bahanesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinden tek bir kuruş harcamadan yapılan kiralama ihalelerinin Osmanlı‘nın son yıllarında devletin çöküşünü kolaylaştıran mültezim ya da ayanlara verilen iltizamlara benzer şekilde nasıl bir çağdaş imtiyaza, nasıl bir gizli özelleştirme çalışmasına dönüştüğünü gelecek haftaki yazımda ortaya koymak üzere iyi okumalar diliyorum…
