İnşaatlarla teslim alınan kentler…

Ali Rıza Avcan

Ünlü seyyah Evliya Çelebi‘nin rüyasında gördüğü peygambere yanlışlıkla söylediği “seyahat ya resulallah” deyişini, “inşaat ya resulallah” olarak anladığımız günlerden bu yana harıl harıl inşaat yapmaktayız.

Yerleşim yerlerinin, semtlerin ve mahallelerin içinde yapılan bu inşaatların yakın çevrede yaşayan ya da çalışan diğer insanları rahatsız edip etmediğine, halk sağlığı açısından bir tehdit oluşturup oluşturmadığına bakmaksızın inşaatlar yapıyoruz…

Çünkü inşaat yapmak hem yapan açısından hem de ona izin veren siyasetçi ve kamu yöneticisi açısından oldukça kârlı bir alan… Özellikle de, seçimlerde aday olabilmek ve aday olduktan sonra harcayacağı parayı bulabilmek; yani, seçimin finansmanını sağlamak açısından…

Ülkemizde ve yaşadığımız tüm kentlerde, iktidarın ya da muhalefetin kendi valilik ve belediyeleriyle birlikte, kendi politikalarının finansmanını sağlamak amacıyla oluşturduğu inşaatçı/müteahhit çetelerini nasıl koruyup kayırdığına yakından tanık olduğumuz için, bu kayırmacı, yağmacı, talancı politikalarla ortaya çıkan kuralsız, kaidesiz ve plansız inşaat yapma durumuna karşı çıkıp itiraz ediyoruz.

Yaşadığımız ya da çalıştığımız kentlerin hemşerileri olarak mahallelerimizin ortasında hoyratça yapılan bu tür inşaatlardan şikayetlerimizi şu noktalarda somutlayabiliriz:

Ama ondan önce her şeyin başı olan 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun düzenleniş amacını özetleyen 1. madde hükmüne bakarak işe başlayalım derim:

Son yıllarda birçok şehirde, 2010 tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği‘nin 23. maddesinin b fıkrasında yazılı olan “konut bölgeleri içinde ve yakın çevresinde gerçekleştirilen şantiye faaliyetleri gündüz zaman dilimi dışında akşam ve gece zaman dilimlerinde sürdürülemez” hükmüne rağmen, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı il müdürlüklerine bağlı Mahalli Çevre Kurulları, daha doğrusu valilikler tarafından tüm ticari inşaatlara Cumartesi ve Pazar günleri de dahil olmak üzere haftanın her günü için 24 saat çalışma izni verilmektedir. Oysa söz konusu yönetmelik maddesine göre, bu tür izinler sadece baraj, köprü, tünel, otoyol, şehir içi anayol ve toplu konut projesi gibi kamu yararı ile ilgili inşaatlara verilip bunun dışında kalan diğer inşaatlara verilmesi mümkün değildir.

Karşıyaka, Yalı Mahallesi, 6485/2 Sokak’taki konut inşaatı
Fotoğrafın çekildiği gün Cumartesi olmasına rağmen 7/24 izni alan inşaattaki betoniyer gürültülü bir şekilde çalışıyor…

İzmir Valiliği‘nin 2023 yılında Bayraklı, Bornova, Buca, Çiğli, Karşıyaka ve Konak ilçelerinde devam eden ve kamu yararı ile hiçbir ilgisi olmayan lüks konut, rezidans ve iş merkezi inşaatlarına, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi‘nin tüm uyarı ve itirazlarına rağmen hafta tatilini dikkate almaksızın gece ve gündüz 24 saat çalışma izni vermesi, bu hukuksuzluk ve kayırmacılığın en iyi ve en yakın örneğidir.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından düzenlenen Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği‘nin 1. ve 2. maddelerinde, “özellikle nüfusun yoğun olduğu alanlarda, parklarda veya yerleşim bölgelerindeki diğer sessiz alanlarda, açık arazideki sessiz alanlarda, okul, hastane ve diğer gürültüye hassas alanlarda“, “çevresel gürültüye maruz kalınması sonucu kişilerin huzur ve sükununun, beden ve ruh sağlığının bozulmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak” yönetmeliğin amacı olduğu belirtilmekle birlikte, tüm inşaatlarda, hem bakanlık, hem de inşaatçılar olarak bu kurallara uyulmadığını görüyoruz.

İnşaatın başından sonuna kadar yapım faaliyeti ile ilgili her türlü ses ve gürültüye, hiçbir izleme ve denetim işlemine başvurulmadan bu şekilde izin verilmesi, inşaatın yakın çevresindeki birçok mahalle sakinini rahatsız etmekte; böylelikle, buna yol açan valilikler, inşaat çevresindeki halk adına bu izinlere karşı çıkıp dava açmayan belediyeler, yerel halkın sağlık, sıhhat ve esenlik içinde yaşaması görevini yerine getirmemekte, inşaat gürültülerini izleyip denetlemeyerek seçimlerde oy aldığı seçmenler ya da hemşeriler yerine inşaat sahiplerini kayırıp kollamaktadır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanıp 13 Ekim 2021 tarih, 31627 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve 20 maddeden oluşan “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik“, binaların yıkım faaliyetlerinin insan sağlığıyla can ve mal güvenliğini ve çevreyi korumayı amaçladığı halde; yakın çevremizde tanık olduğumuz ve tozundan toprağından, gürültüsünden şikayetçi olduğumuz tüm yıkımlar bu yönetmelikte sözü edilen önlemler alınmadan, asbest ve diğer tehlikeli atıkların tespit ve sökümü yapılmadan gerçekleştirilmektedir.

İzmir’in İmbatlı ya da Meltemli değil, tozlu topraklı havası…

Söz konusu yönetmeliğin 21. maddesi, bu yönetmelik hükümlerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütüleceğini belirtmekle birlikte, yönetmelikte yazılı uygulama, izleme ve denetlemeye ilişkin yükümlülüklerin bakanlık ve bakanlığa bağlı il müdürlüklerince yerine getirilmediği hepimizin bildiği çıplak bir gerçektir.

Kısa zamanda daha fazla malzeme taşıma, daha fazla iş yapma amacıyla gelişip hacim olarak büyüyen iş makinalarının varlığı , bu makinaların hem inşaat mahallindeki hem de inşaat mahalline gidip geldikleri cadde ve sokaklarda büyük rahatsızlıklara yol açmakta, hemşerilerden toplanan vergilerle yapılan yol ve kaldırımlar bu araçların gidiş gelişi nedeniyle yıpranıp bozulmakta ve buna ilişkin bir tazminat belediyelerce inşaat sahiplerinden talep edilmemektedir.

Gelinen en son nokta: Çelik paletli iş makinası, lastik tekerlekli, taşıyıcı yerine yollarda…
Çelik paletli iş makinasının trafik macerası
Çelik paletli iş makinasının yol zemininde yaptığı hasar

Trafik Kanunu‘na göre cadde ve sokaklarda gidip gelmesi mümkün olmayan demir paletli iş makinalarının diğer araçlar arasındaki tehlikeli gidiş gelişleri, büyük damperli kamyon, betoniyer, kepçe, TIR ve vinçlerin kentin her cadde ve sokağına günün her saatinde kolaylıkla girip çıkması, bunların yarattığı gürültü, toz, toprak dolu çevre kirliliği şehirde yaşayan tüm canlıların sağlığını tehdit etmektedir.

3194 sayılı İmar Kanunu‘nun “ruhsat müddeti” başlıklı 29. maddesine göre “yapıya başlama müddeti ruhsat tarihinden itibaren iki yıldır. Bu müddet zarfında yapıya başlanmadığı veya yapıya başlanıp da her ne sebeple olursa olsun, başlama müddetiyle birlikte beş yıl içinde bitirilmediği takdirde verilen ruhsat hükümsüz sayılır.

Kanunun yapılacak inşaatın niteliğini, örneğin inşaatın büyüklüğü ya da küçüklüğü gibi kriterleri dikkate almaksızın tüm yapı inşaatlarında beş yıllık bir süreyi öngörmesi ve bu sürenin alınacak yeni bir ruhsatla 10, 15 hatta 20 yıla çıkabilir hale getirmesi kabul edilebilecek bir şey değildir. O nedenle, söz konusu kanun maddesinde değişiklik yapılarak, inşaat ruhsatları için belirlenen sürenin yapının nitelik, büyüklük ya da yapım zorluğuna göre değişen farklı kriterlere göre belirlenmesi ve ruhsat veren belediyelerin inşaat sahiplerinden, uymak zorunda oldukları ve uymadıkları takdirde yaptırıma konu olacak bir inşaat programı istemesi sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki kaçak ya da ruhsata aykırı yapılaşma; adeta genlerimize işlemiş toplumsal bir sorun halindedir… Depremlerin acı dolu sonuçlarıyla tanıştığımızda karşımıza çıkan bu olgu, adeta Cumhuriyet’le yaşıt… O nedenle Cumhuriyet’in 100. yılını doldurmuş olmamıza karşın halen çözemediğimiz bir sorun halinde karşımızda durmaktadır…

İşte size yepyeni ruhsata aykırı bir yapı… Önce eski bina deprem hasarları nedeniyle toz, toprak ve gürültü içinde yıkıldı, ardından yine toz, toprak ve gürültü içinde bu yenisi yapıldı; ama bu kez de ruhsata aykırı yapıldığı için mühürlendi. Şimdilerde ise affedileceği günü bekliyor…

Kentin kıyısında ya da merkezinde, insanların gözünün içine baka baka, görevlilere rüşvetler vere vere, çıkarılan imar affı yasalarıyla meşruiyet kazandıra kazandıra milli bir özelliğimiz haline dönüşmüş bir sorun… İmar planı yapanı, planı onaylayanı, planı uygulayanı ve planı sallamayan herkesi sarıp sarmalayan bir bela, milli bir hastalık… Kaçak ya da ruhsata aykırı yapı yapmasak bile yapılanlara göz yumarak suça ortak olduğumuz, ancak canımız yandığında ses çıkarttığımız ve bu haliyle adeta ulusal kimliğimizi oluşturan bir olgu… Aynen habis bir ur, ölümcül bir hastalık gibi bedenimizi, ruhumuzu saran bir kötülük… Adeta yapanı kutlayıp ödüllendirdiğimiz, karşı çıkanı ise öteleyip şeytanlaştırdığımız milli hasletimiz….

O nedenle de, bu kötülüğe, bu şeytanlığa bir ilaç bulamadığımız, iyileşmesi için -ne yazık ki- çözüm öneremediğimiz kötü halimiz… Ancak o kaçak ya da ruhsata aykırı yapının altında kalıp öldüğümüz vakit cezamızı çekeceğimiz ölümcül bir özelliğimiz… Daha doğrusu sözün bittiği ve ölümle dans ettiğimiz bir yaşam özetimiz…

O nedenle, kaçak ya da ruhsata aykırı yapılar yapmayın, yapılmasına izin vermeyin demiyorum, diyemiyorum…

Tüm bir kenti inşaat alanı yapmak…

Ali Rıza Avcan

Uzunca bir süredir yaşadığımız kentlerin bulvar, cadde, sokak ve meydanlarındaki binalar kentsel yenileme adı verilen bir harekat çerçevesinde yıkılıp yıkılıp yapılıyor. Ortalığın toz duman olduğu bu ortamda yaşadığımız binaların üstünde dolanan yüksek vinç kuleleri, inşaatlara gelip giden kamyonlar, betoniyerler ve diğer iş makineleri yolları ve kaldırımları bozuyor.

İnşaatlar için hiçbir trafik kuralını dikkate almadan gelip giden bu araçların yaya ve araç trafiği üzerindeki olumsuz etkileri artan kazalar, gerçekleşen ölüm ve yaralanmalarla hepimizi rahatsız ediyor.

a4

Yakın çevremizdeki inşaat gürültüleri, havada uçuşan tozlar hastalarımızı, yaşlılarımızı ve uyuyan çocuklarımızı huzursuz edip koskocaman bir inşaatın ortasında yaşadığımız hissini uyandırıyor.

Hepimiz kentlerimizdeki bu plansız ve programsız yoğun inşaat faaliyetlerinden şikayetçiyiz ve bu tür çalışmaların en yakın zamanda bir düzene kavuşmasını, kendi normal akışına ulaşmasını bekliyoruz.

Buna bir de belediyelerin kent içindeki çok geniş alanları; yolları, kaldırımları ve yeşil alanları çok uzun sürelerle kapatarak inşaat yapmaları olayını kattığımızda kent içindeki inşaatlardan kaynaklanan şikayetlerimizin daha da artması doğal olmaktadır.

Bu durumun en son örneği birçok Karşıyakalı’nın spor, dinlenme, gezme, eğlenme ve benzeri amaçlarla kullandığı ve bunu bir alışkanlığa dönüştürdüğü Karşıyaka-Bostanlı-Mavişehir arasındaki sahil şeridinin 450 gün süreyle kullanıma kapatılması oldu.

insaat-sirasinda-verilen-rahatsizlik

Bu nedenle artık birçok Karşıyakalı sahilde spor yapamaz ve yürüyemez, sahilde oturup ya da piknik yapıp yorgunluğunu gideremez, Beşikçioğlu Camii karşısındaki Yasemin Kafe’de oturduğunda denizi göremez, tenis kortlarında ya da basket sahalarında oynayamaz, bisiklete binemez oldu. Uzun yıllar sonucunda oluşan toplumsal ve bireysel alışkanlıklarını sürdüremez hale geldi.

Hatta bu durum nedeniyle İzmir’deki tüm bisikletçiler geçtiğimiz günlerde yeşil alan düzenlemesinin yapıldığı yerde ilk protestolarını gerçekleştirerek belediyenin inşaat ve yatırımlarla ilgili daha akıllı çözümleri uygulamaya koymasını talep ettiler.

Çünkü artık bir çok kimsenin kullanamaz olduğu bu alanlar, yaklaşan yerel seçimlerin finansmanını sağlamak amacıyla yıkılıp yeniden ve yeniden yapılmaya başlandı.

Sanki bütün bu inşaatlar sonucunda ortaya çok farklı bir şey çıkacakmış gibi yapılanlar defalarca yıkıldı, yapıldı ve her inşaatın sonucunda ortaya hep aynı şeyler çıktı…

Kısacası her seferinde aynı şeyler yıkıldı ve yerine hep aynı şeyler yapıldı… Değişen şey sadece o işi yapan müteahhit ya da taşeronlarla belediye bütçesinden çıkan paraların miktarı oldu…

Oysa bir kent içinde bu tür büyük boyutlu inşaatların daha ufak kısımlara bölünerek ve her bir kısımdaki inşaatın kısa sürede sonuçlandırılarak diğer bölümlere geçilmesi suretiyle yapılmakta olan inşaatın aynı sürede tüm yaşam alanımızı işgal etmemesi; böylelikle uzun sürede oluşan günlük alışkanlıkların zarar görmemesi, herkesin alıştığı şeyleri istediği şekilde yapması sağlanabilirdi.

DL4RGbeWAAA1tx-

O nedenle, kamu yatırımlarının kent içindeki geniş alanları bu ölçüde işgal etmesi durumunda o kentte yaşayanların bu inşaatlardan zarar görmemesi, halkın huzur ve sağlık içinde yaşayabilmesi için İnsan‘ın rahat ve konforunu önceleyen, bu durumu inşaat faaliyetlerinin öncesinde dikkate alıp planlayan, halktan kaynaklanan talep ve şikayetleri anında karşılayan bir yönetim anlayışının bir an önce yaşama geçirilmesi gerekmektedir.