Kitabın Adı: Müşterek Mekân, Müşterekler Olarak Şehir
Orijinal Adı : Common Space The City as Commons
Yazarı: Stavros Stavrides
Çeviren: Cenk Saraçoğlu
Yayınlayan: Sel Yayıncılık / Kentsel
Birinci Baskı, Haziran, 2018, 279 sayfa.
Yazarı Hakkında: Stavros Stavrides, mimar, aktivist ve akademisyendir. Atina Ulusal Teknik Üniversitesi’nde doçent olarak görev yapan Stavrides lisans düzeyinde sosyal konut tasarımı, lisansüstü düzeyde ise metropol deneyiminin toplumsal anlamı ve göstergeleri üzerine dersler vermektedir.
Eserleri: The Symbolic Relation to Space (Mekânla Kurulan Sembolik İlişki, 1990); Advertising and the Meaning of Space (Reklamcılık ve Mekânın Anlamı, 1996); The Texture of Things (Şeylerin Dokusu, E. Cotsou ile, 1996); From the City-Screen to the City-Stage (Ekran-Olarak Kentten Sahne-Olarak Kente, 2002), Suspended Spaces of Alterity (Askıya Alınmış Başkalık Mekãnları, 2010); Towards the City of Thresholds (Kentsel Heteropya, 2016, Sel Yayınları), Common Space The City as Commons (Müşterek Mekan, Müşterekler Olarak Şehir, 2016, Sel Yayınları).
Tanıtım Bülteninden: Neoliberal saldırıların dünya çapında artmasıyla birlikte yeni direniş ve kolektif karşı koyma biçimleri de ortaya çıktı. Savaşların ve kemer sıkma politikalarının yarattığı umutsuzluk havasını dağıtan işgal ve müşterekleşme hareketleri ise gün geçtikçe çoğalıyor. Dolayısıyla bu yeni hareketlerle ortaya çıkan yeni mekân politikasının altyapısını oluşturacak tarihsel ve kavramsal dayanaklar üzerine düşünmek de kaçınılmaz hale geldi. Günümüzde katı sınırları olan, ayrıştırıcı ve ötekileştirici, çitlenmiş mekânsal anlayışların yerini eşik mekânlarının, gözenekliliğin ve geçişimliliğin aldığı kentsel müşterekleşmenin barındırdığı potansiyel giderek daha çok önem kazanıyor.
Hem kent üzerine akademik araştırmalara imza atan hem de kentsel müşterekleşme hareketleri içinde aktivist olarak rol alan Stavros Stavrides, mekânı bir meta, çitlenmiş bir yer ya da devletin idaresindeki bir alan olarak değil, başka bir dünyaya ilişkin potansiyeller ve ipuçları barındıran müşterekler olarak ele alıyor. Stavrides, ülkemizde de Gezi isyanıyla yaşanan ve pek çok kişinin hayatında silinmez izler bırakan mekânsal müşterekleşme deneyimlerinin teorik zeminini kurmaya girişiyor ve niteliklerini koruyarak süreklileşecek müşterek mekânların varlık koşullarını sorguluyor.
Giriş’ten:
Günümüzün kentleşmiş dünyası, en başta kârın iktisadi yaratımı etrafında örgütlenmiş çıkarlar tarafından yönetilen bir dünyadır. Kentsel çevreler, günümüzün şehirleri ve özellikle de metropoller; karşımıza bankalar, şirketler, devlet teşekkülleri, sanayi kompleksleri veya ticari müesseseler şeklinde çıkan hâkim konumdaki örgütlü çıkarların biçimlenmesinde önemli birer faktör haline gelmişlerdir. Aynı zamanda, bu örgütlü çıkarlar arasındaki hiyerarşik ilişkilerin değişken geometrisi kentin mekân-zamansal dönüşümlerine hükmederek metropolün gündelik yaşamına gölgesini düşürür.
Öyleyse, günümüz şehirleri, kentsel dünyalarda gerçekleşen her etkinlikten kâr etmeye odaklı egemen bir güç ilişkileri düzeninin kanalları ve araçlarından ibaret hale mi gelmiştir? Yaşanan şey, bugünkü neoliberal veya hatta post-neoliberal aşamasındaki talancı kapitalizmin şehirleri sömürmesi ve şehrin yaşamının bu süreci yansıtması mıdır sadece?
Hedeflenen şey, bugünün şehirlerinde güncel tahakküm biçimlerinin ötesine geçebilen oluşum halindeki direniş ve yaratıcı alternatif imkânlarını araştırmaktır. Görece yeni bir terim olarak müşterekleşmenin böyle bir hedefin gerçekleşmesinde rol alıp almayacağı da incelenmesi gereken bir konu: Günümüzün şehir sakinleri mevcut kentsel düzen içinde ya da ona karşıt bir şekilde kendi şehirlerini sahiplenecek, yeni paylaşım mekânları ya da işbirliğine dayalı yaşama pratikleri yaratacak ve hatta yeniden icat edecek fırsatları keşfediyor mu? Müşterekleşme pratikleri içinde veya bu pratikler sayesinde bugün bir kent medeniyeti imkânının anlamları, getirileri ve değerleri sorgulanıyor mu? Bugün dünyanın pek çok yerinde insanlar yolsuzluğa batmış hükümetlere, adaletsiz politikalara ve gündelik hayattaki sömürüye karşı sadece ihtiyaçlarını talep ederek değil aynı zamanda bizzat kendileri ortak bir yaşamı örgütleyerek savaşıyor mu?
(…) Kamusal ve özel mekânlardan ayrı mekânlar olarak anladığımız “müşterek mekânlar” bugünün metropolünde halk kullanımına açık alanlar olarak ortaya çıksa da bu mekânların kullanımına dair kurallar ve biçimler hâkim bir otoriteye bağımlı değil veya onun tarafından kontrol edilmiyor. Belirli kent mekânlarının müşterek mekânlar olarak yaratılması, paylaşılacak mal ve hizmetleri tanımlayan ve üreten müşterekleşme pratikleri sayesinde gerçekleşiyor.
(…)Kamusal ve özel mekânlardan ayrı mekânlar olarak anladığımız “müşterek mekânlar” bugünün metropolünde halk kullanımına açık alanlar olarak ortaya çıksa da bu mekânların kullanımına dair kurallar ve biçimler hâkim bir otoriteye bağımlı değil veya onun tarafından kontrol edilmiyor. Belirli kent mekânlarının müşterek mekânlar olarak yaratılması, paylaşılacak mal ve hizmetleri tanımlayan ve üreten müşterekleşme pratikleri sayesinde gerçekleşiyor. Müşterekleşme pratikleri insanlar arasında yeni ilişkiler üretiyor. Paylaşma biçimlerinin örgütlenmesini ve ortak yaşamın vücuda gelmesini mümkün kılan yaratıcı karşılaşmaları ve müzakereleri teşvik ediyor. O halde, müşterekleşme pratikleri sadece malları üretmekle ve dağıtmakla sınırlı kalmıyor; en temelde yeni toplumsal yaşam biçimleri, müşterekte-yaşama biçimleri yaratıyor. İşte bu yüzden, müşterekleşme pratikleri (müşterekte-yaşamanın olası biçimlerine işaret etmesi açısından) tasarımsal, (müşterekleşme süreçlerine katılanların paylaştığı değerlere dikkat çekmesi açısından) dışavurumcu ve (egemen toplumsallık modellerinin dayattığı sınırları aşan toplumsal ilişkileri kısmen kurması bakımından) ilham verici olabilir.
Müşterek mekân, müşterekleşme pratikleri tarafından üretilen mekânsal ilişkiler toplamıdır. Bu ilişkilerin iki ayrı yol doğrultusunda örgütlendiğinden bahsedilebilir. Bunlar paylaşılan mekânı kesin sınırlar içinde net bir şekilde tanımlayan ve özel bir müşterekçi topluluğuna tekabül eden kapalı bir sistem olarak örgütlenebilir ya da oluşum halindeki ve daima açık müşterekçi topluluklarının iletişim kurduğu ve mal ile fikir değiş tokuşunda bulunduğu açık geçiş ağları biçimini alabilir (…)