Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük

Bugün size, halen okuduğum ve eğer kısmet olursa bugün bitireceğim güzel, yararlı bir kitabı tanıtarak şiddetle okumanızı önereceğim. 

Kendisini “Emperyalizm, Azgelişmişlik ve Türkiye“, “Ulusal Kalkınmacılığın Sonu“, “Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliği’ne“, “Türkiye’de Devlet ve Sınıflar” gibi birçok kitabın yazarı sosyolog Çağlar Keyder ile Çağlar Keyder‘in öğrencisi iken şimdilerde Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan sosyolog Zafer Yenal‘ın birlikte yazdıkları “Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük” isimli kitabı anlatıp tanıtmak istiyorum..

caglar-keyder-soylesisinden-yeni
Çağlar Keyder

2013 yılında İletişim Yayınları tarafından çıkarılan kitabı şu an  itibariyle kitapçılardan satın almanız mümkün.

Kitabın içinde “Önsöz“ü müteakip, “Bir Köy Vardı Uzakta“, “Artık Her Şey Metalaşıyor“, “Küreselleşen Türkiye’de Tarımsal Dönüşüm“, “Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılanması ve Uluslararasılaşması“, “Tarımsal Dönüşüm ve Protelerleşme Süreçleri: Tarihsel Bir Bakış“, “Değişen Köyler ve Tarım Tartışmaları” ve “2000’lerde Devlet ve Tarım” başlığını taşıyan 6 uzun makale yer alıyor.

***

Tarım sorunu (die Agrarfrage), 20. yüzyılın başından itibaren siyasetin ve sosyal bilimlerin en önemli tartışma alanlarından biriydi. 1980’lerin düşünce ikliminde ivme kaybedip şekil değiştirdi ve daha çok “hormonlu sebzeler”, “doğal beslenme”, “permakültür” gibi “kentli” başlıklar altında bambaşka bir tartışmaya dönüştü; üretim ve üreticiler yerine gıda ve tüketimle ilgili meseleler gündemin baş köşesine oturdu. Küçük üreticiliğin sorunları, “kumarhane kapitalizmi”nin kırdaki yansımaları, köyün değişen toplumsal yapısı, proleterleşme biçimleri ve tarımın uluslararasılaşması bu “kentli” tartışmalar içinde yer bulamadı.

Bildiğimiz Tarımın Sonu, küresel iktidar rejimlerini üreten iktisadi süreçlerle beraber tarım sorununu “yeniden” ele alıyor. 10 yılı aşan bir ortak çalışmanın ürünü olan bu eserde Çağlar Keyder ve Zafer Yenal, tarım sorununu ve kırsal yapıların dönüşümünü, metalaşma, köylünün mülksüzleşmesi ve siyaset bağlamında tartışmaya açıyor. Dünyada da Türkiye’de de yoksulluk, bölgesel eşitsizlikler, çevre, sosyal politikalar ve toplumsal hareketler gibi birçok önemli meseleyi anlamlı bir şekilde konuşabilmek için tarımda ve kırda olup bitenleri hesaba katmamak imkânsız. Bildiğimiz Tarımın Sonu, organik pazar romantizmine ya da köy nostaljisine hapsolmadan, tarım sorununu düşünmenin ve tartışmanın bereketini anlatıyor.

Zafer Yenal

Kitaptan bir bölüm: Önsöz

Bu derleme 10 yılı aşkın bir ortak çalışmanın ürünü. Hatta bu kitabı oluşturan makalelerin arkasındaki temel sorulan ve kavramsal çerçeveyi ortaya çıkaran birlikte düşünme, tartışma ve öğrenme süreci daha da gerilere gidiyor. l990’da ODTÜ’de bir lisans üstü dersinde hoca öğrenci olarak tanıştığımızda henüz “neoliberalizm” kavramı ve bu kavram etrafında oluşan devasa bir literatür yoktu. l970’ler dünya ekonomik krizi sonrasında dünya ekonomisindeki değişiklikleri ve yeniden yapılanma süreçlerini incelerken daha çok “örgütsüz kapitalizme”, “post-Fordizme”, “Düzenleme Okulu”na atıfta bulunuluyordu. “Küreselleşmenin” başlı başına bir araştırma alanı hale gelmesinin ilk zamanlarıydı. Yine o zamanlarda “tarım sorunu” üzerine düşünmek daha henüz gözden düşmemişti. 1970’lerde büyük ölçüde modernizasyon perspektifinin yetersizliği, kırsal kalkınma modellerinin başarısızlığı ve köylülüğün birçok ülkede siyaseten önemli olmaya devam etmesi, tarımda kapitalizmin gelişmesi ve kırsal kesimdeki toplumsal eşitsizlikler gibi konuları birçok araştırmacının ilgi alanına soktu. Kautsky’nin o dönemde yeniden hatırlanan tarım sorunu” (die Agrarfrage) etrafında Marx’tan Chayanov’a uzanan bir entelektüel zemin üzerinde, Bolşevikler’den Narodnikler’e, sosyalizmden kapitalizme, Latin Amerika’dan Hindistan’a birçok tür siyaseti, ekonomiyi ve ülkeyi kapsayan konularla ilgili akademik merak l990’ların başında hala canlıydı. Türkiye’de de kırsal alanlarda üretim ilişkileri, toprak mülkiyeti yapısı ve toplumsal farklılaşma gibi konular hakkında araştırmalar yapılıyordu ve bu meseleler genellikle küçük üreticiliğin sürekliliğini/kalıcılığını sorgulamak üzere gündeme geliyordu.

Kısacası Türkiye’de sosyal bilimlerde 1990’lara kadar “tarım sorunu” ve kırsal yapıların dönüşümü araştırma gündeminin önemli bir parçasını oluşturmaya devam etti. Ne var ki, köy çalışmaları son zamanlarda hızını ciddi derecede kaybetti. Ulusal kalkınmacılığın sona ermesi ve Türkiye ekonomisinin yeniden yapılanması, dikkati kırsal kesimden hemen tümüyle kent odaklı yeni araştırma konularına kaydırdı. Kimlik ve kültür, neoliberalizm, yoksulluk, küreselleşme ve tüketim gibi konulan ele alan, son on yılda üretilen akademik çalışmaların büyük bölümü şehirlerdeki gelişmeler üzerine yoğunlaştı. Bu süreçte, yapısalcılık sonrası yaklaşımların ve ilgili araştırma alanlarının özellikle sosyoloji ve antropoloji alanlarında popülerlik kazanmasının da kısmi bir rol oynadığı söylenebilir.

Bu kitabın en temel amaçlarından birisi, tarım sorununu yeniden tartışmaya açmak. 2010’lu yılların dünyasında ve Türkiye’sinde bu konuları konuşmak belki her zamankinden daha önemli. Ekonomisiyle, siyasetiyle, ekolojisiyle kentle kırın birbirine bu kadar çok yaklaştığı ve de tarımın sanayi, hizmet ve finansla bu kadar girift ilişkiler içine girdiği bir dönem belki de hiç olmadı. Böyle bir dünyada değişen yoksulluğu, mülksüzleşmeyi, dışlanmayı, etnik şiddeti, toplumsal eşitsizlikleri de, bunlara karşı verilen mücadeleleri de hakkıyla tartışabilmek için tarımı ve kırdaki dönüşümü konuşmak gerekiyor. Tarım sorununu yeniden düşünmeye davet çıkararak, bugünün birçok can yakıcı sorunu hakkında bereketli tartışma ortamlarının oluşmasına katkıda bulunmayı umuyoruz.

Bu kitaptaki makalelerin ilk halleri, önce Binghamton Üniversitesi daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin çatısı altında kaleme alındı ve bu yazılardan birisi haricinde diğerleri daha önce farklı yerlerde yayımlandı. Ancak bu kitabı yayına hazırlarken daha önce yayınlanan makaleler üzerinde tekrar çalıştık ve kimilerini neredeyse yeniden yazdık. Bu yeniden yazma “Artık Her Şey Metalaşıyor” ve “Köylülük ve Proleterleşme Süreçleri” makalelerinde iyiden iyiye elzemdi, çünkü bu makaleler daha önce İngilizce yayınlanmıştı. Daha önce Türkçede yayınlanan “Kırsal Dönüşüm ve Sosyal Politikalar” ile “Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılanması” makalelerinin ilk yayın tarihlerinden (2002 ve 2004) bu yana çok zaman geçtiği için bu makalelerin ciddi bir gözden geçirilmeye ve verilerin güncellenmesine ihtiyaçları vardı. Öyle yaptık; bu kitapta bu iki makale güncellenmiş ve kimi yerleri büyük oranda değişmiş durumda. Kitabın girişindeki “Bir Köy Vardı Uzakta” yazısı ile “2000’lerde Devlet ve Tarım” makalesi ise bu kitapta ilk defa yayınlanıyor.

Son olarak, “Köylülük ve Proleterleşme Süreçleri” makalesiyle ilgili de küçük ama bizim için çok önemli bir ayrıntı: Biz bu makalenin ilk halini 18 Haziran 2009’da kaybettiğimiz Giovanni Arrighi’nin anısına hazırlanan bir özel sayıda Austrian ]ournal of Development dergisinde yayınladık. Giovanni bizim için sadece çok iyi bir dost değildi; aynı zamanda düşünme biçimiyle, dünyaya bakışıyla, tartışma üslubuyla, çalışkanlığıyla ve insanlığıyla eşi bulunmaz bir sosyal bilimciydi.

Kapak

Bu kitabı oluşturan makalelerin araştırması ve ön hazırlığı için Population Council’e bağlı Middle East Awards’tan ve Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri fonundan destek aldık. Yine bu kitaptaki makalelerin birçoğunun araştırma sürecinde ve verilerin derlenip toparlanmasının çeşitli aşamalarında Deniz Yonucu, Derya Nizam, Enis Köstepen ve Ulaş Atalay’ın büyük katkılan oldu. Kendilerine minnettarız. Kitapta daha önce İngilizce yayınlanan makalelerin ilk çevirisini yapan Zeynep Ekmekçi’ye teşekkür ederiz. Bu kitabı oluşturma fikrini kendisiyle paylaştığımız andan itibaren bizden her türlü desteğini ve yardımlarım esirgemeyen editörümüz Kerem Ünüvar’a şükran borçluyuz. Bu kitabın yayına hazırlanmasında aklıyla ve gözüyle bize büyük katkı sağlayan Burak Şuşut’a da gönülden müteşekkiriz.

Son olarak: Bu kitabı 2008 yılında çok zamansız aramızdan ayrılan çok sevgili dostumuz Faruk Tabak’a adıyoruz. Umarız ki ona layık titizlikte, derinlikte ve iyilikte bir çalışma olmuştur.

14 Ocak 2013, İstanbul

“Tarım Sorunu”

Praksis Dört Aylık Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 43, 2017/1

Sayı Editörleri: Aylin Topal, Ecehan Balta, Muammer Kaymak, Sinan Yıldırmaz, Umut Ulukan

Bu Sayıda 

* Tarım ve Köylülük “Sorun”larına Dair Bir Tartışma Çerçevesi / Nevzat Evrim Önal

Kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışından bu yana gelişiminin tüm aşamalarında, tarım ve köylülük farklı düşünce ekolleri tarafından kendi düşünsel pozisyonlarına göre sorunsallaştırılmış ve tartışılagelmiştir. Bu tartışmaların tamamı, tartışmayı yürüten ekollerin temsil ettiği sınıfsal çıkarların izlerini taşır. Öte yandan tarım ve köylülük “sorun”larının farklı coğrafyalarda sergilediği gelişme süreçleri arasındaki büyük nitel farklılıklar, her birini kendi içerisinden ele alarak ortak bir çerçeveye varmayı kuramsal olarak imkânsız kılmasa da, tarih dışı bir çabaya dönüştürmektedir. Ne var ki, bilhassa son yirmi yıl zarfında, gıda başlığının da eklenmesiyle beraber tartışma yeniden alevlenmiş ve daha da karmaşıklaşmıştır. Bu çalışmanın odağında, Türkiye’de de hararetle yürütülmekte olan bu tartışmanın, sadeleştirilmesi gereken kuramsal zemini bulunmaktadır. Bu doğrultuda, tarihsel materyalist düşüncenin tarım ve köylülüğün sorunsallaştırılmasına yönelik yaklaşımı güncel bağlamda yeniden üretilecek ve bir tartışma çerçevesi sunulacaktır.

* Doğadan Tüketiciye Tarımda Kapitalist Tahakkümün Kimi Görünümleri, Yabancılaşma ve Alternatifler Üzerine / Fatih Özden

Marx’ın yabancılaşma kuramı, doğaya, üretici etkinliğe ürüne, diğer insanlara ve türüne yabancılaşması olmak üzere beş başlık altında incelenebilir. Doğaya yabancılaşma Marksist yazında insan doğa arasındaki kopuşu ifade eden metabolik yarılma ile açıklanmaktadır. Tarımda üretici etkinliğe yabancılaşma ise tohumla başlamaktadır. Tarımsal üretim sürecinin belki de en kritik noktası olarak kabul edilebilecek tohum artık tam anlamıyla kapalı bir kutudur. Metalaşma, mülk edinilme ve doğası değiştirilme gibi etkenler, geçmişte toplumlar ve topluluklar için özne konumunda olan tohumu genetik materyal konumuna indirgemiştir. Tohumdaki genetik kodlar süreç sonunda elde edilecek ürünün tohumlarının yeniden kullanılmasını engellediği gibi, üretimde kullanılacak ilacı, gübreyi ve teknolojiyi de belirlemesi bakımından yeni bağımlılıklara kapı aralamaktadır. Söz konusu bağımlılıklar yeni egemenlik ilişkilerinin kurulmasını da beraberinde getirmektedir. Bu noktadan sonra çiftçinin üretici etkinliği ve ürünü, daha çok girdi satmak isteyen dev tekellerin ve bu tekellerin uzmanlarının kontrolüne geçmektedir. Çiftçilerin ürünüyle yabancılaşmasının yanında, günümüzde tüketicilerin ürünle yabancılaşması ve tüketici-üretici arasındaki karşılıklı yabancılaşmada üzerinde durulması gereken konulardır. Çalışmada tüm bu konular incelenmeye çalışılmış ve tarımdaki sermaye egemenliğine karşı geliştirilmeye çalışılan pratikler üzerinde durulmuştur.

* Türkiye Tarımında Neoliberal Dönüşüm ve Metalaşma / Ekin Değirmenci

Tarımda son yıllara ilişkin en çarpıcı süreç tarımsal üreticilerin meta ve piyasa ilişkilerine görülmemiş derecede bağımlı hale gelmesidir. Metalaşmanın ve piyasa egemenliğinin artmasına rağmen tarımdaki küçük meta üretiminin bütünüyle çözülmemiş olması, küçük meta üreticiliğinin varlığını hangi koşullarda devam ettirebildiğinin araştırılmasını gerektirir. Bu çalışmada tarımsal ekonomi politik ve metalaşma tartışmalarının sunduğu olanaklardan faydalanarak Türkiye tarımındaki neoliberal yeniden yapılanma ve metalaşma süreci incelenmektedir. Türkiye’de bu süreç, mevcut destekleyici kural ve kurumların ortadan kaldırılması ve yeni kurumsal ve yasal düzenlemelerin getirilmesinden oluşan iki aşamadan oluşmaktadır. Bu bağlamda finansallaşma, borçluluk ve güvencesizlik küçük meta üreticileri üzerinde daha belirleyici hale gelmiştir.

* Kırsal Dönüşüm ve Metalaşan Yaşamlar: Soma Havzası’nda İşçileşme Süreçleri ve Sınıf İlişkileri / Coşku Çelik

Neoliberalizm bağlamında, sermayenin en önemli stratejilerinden birisi, ortak varlıkları sermaye birikimi için kullanmak olmuş, bunun tarımdaki etkisi küçük üreticilerin piyasaların işleyişine tabiiyeti olmuştur. Piyasa koşullarının belirsizlikleri ve küçük üreticinin rekabet edebilirliğinin sınırlılığı gibi sebeplerle, bu süreç çoğunlukla, küçük köylünün tarımda veya tarım dışında işçileşmesiyle sonuçlanmaktadır. Soma Havzası’nda da, 2000’li yıllarda tecrübe edilen işçileşme dalgasının belirleyicisi, başta tütün üreticiliği olmak üzere tarımın neoliberal dönüşümü ile kömür üretiminin özel şirketlere devrinin eşzamanlılığı olmuştur. Bu yazı, Marksist ilkel birikim (ve sürekliliği), topraktan kopma ve işçileşme tartışmalarını Soma’daki madenci ailelerinin hikâyelerine atıfla yeniden düşünmekte ve bunun yerel sınıfsal ilişkiler üzerindeki etkilerini tartışmaktadır.

* Köylülüğün İtibar Kaybı: Bakırçay Havzası Dağ Köylerinden Kadınların Anlatıları ve Kırsal Dönüşüm / Zeynep Ceren Eren

Neoliberal kapitalist politikaların kırsal alanda yaşayan küçük üreticiler üzerinde etkileri yıkıcı olmaktadır. En geniş anlamıyla mülksüzleşme, bahsi geçen hanelerin üretim ve yeniden üretim kapasitelerini zayıflatmaktadır. Fakat bu makale, köylülüğün sadece ekonomik bir kriz içerisinde olmadığını, aynı zamanda bir toplumsal kategori olarak da kendini yeniden üretmekte zorluk çektiğini tartışmaktadır. Toplumsal bir kategori olarak kendini yeniden üretememe, ‘köylülüğün itibar kaybında’ somutlaşmaktadır.

Bu çalışma, ‘itibar kaybının’ izini halen Bakırçay Havzası’nın, (Ege Bölgesi, Türkiye) neredeyse boşalmış dağ köylerinde yaşayan kadınların anlatıları üzerinden sürmeye çalışıyor. Bu anlatılar aynı zamanda, bir zamanlar hayvancılık, tütün ve zeytin üretimi ile geçinen köylerin sönümlenme hikâyelerinin de temelini oluşturuyor. Bahsi geçen köylerdeki kadınlar, köyün yakın geçmişine odaklanırken, köy nüfusunun yaşlanmasının ve çocuksuzlaşmasının altını çiziyorlar. Kadınlar genç hemcinslerinin birer birer köyden ayrılmalarına tanıklık ederken, artık kadınların ‘köye evlenmek’ istemediklerini, toplumsal cinsiyet temelli iş bölümü ve eşitsiz iş yükü ile özdeşleşmiş tarım işlerinden uzak durmak istediklerini vurguluyorlar. Temel hizmetlerin ve sosyo-kültürel hayatın yokluğu ise gitmek için diğer sebepler arasında gösteriliyor. Bu şartlar altında dağ köyleri, şehirde hayatta kalma olanaklarından yoksun, köyü terk edemeyen kırılgan bir nüfusu barındırıyor gözüküyor. Bu noktada kadınların tercihleri, bir başka deyişle, hangi koşullar altında, neyi, neden seçtikleri, bize bugünün kırsalını anlamak istiyorsak, kadın deneyimini de anlamamız gerektiğini anlatıyor. Kırsal dönüşümün bir tezahürü olarak ortaya çıkan köylülüğün itibar kaybının kadın bakış açısından yapılan bu analizi, bahsi geçen bu sürecin toplumsal cinsiyet dinamikleri ile şekillendiğini gösteriyor.

* Tarımsal İşletmelerin İstihdam Stratejileri: Adapazarı Örneği / Elif S. Uyar-Mura

Bu makale, Adapazarı örneğinde, tarım sektöründeki işverenlerin istihdam stratejilerini; işçi/aracı sosyal ağlarına erişim, ürün tercihi, işletme büyüklükleri ve işin niteliği ile aracı kullanma pratiği arasındaki dinamik ilişkiye odaklanarak çözümlemektedir. Aracılar, işgücü piyasasında aktif olarak işçi istihdamına aracılık eden kişilerdir. Bu istihdam biçimi işçi haklarının yasal güvence altına alınmadığı ve düzensiz/kısa süreli işgücü ihtiyacı görülen tarım gibi sektörlerde yaygındır. Aracılık, mevcut literatürde genel olarak işçi odaklı—işçilerin tercihleri, sosyal ağları, hemşehrilik, akrabalık ilişkileri, geleneksel davranış kodları ve benzeri—analizlere tabi tutulmaktadır. İşçiler, tarım emek pazarının güvensizliği düşünüldüğünde, aracılarla çalışmayı, ücretlerinin ödenmesini garantilemek, göçün getirdiği belirsizlikleri aşmak, yeni işler bulmak, kolluk kuvvetleriyle ve işverenle temaslarını sorunsuzlaştırmak gibi pek çok nedenle tercih edebilmektedir. Ancak bu makale işveren tercihlerine odaklanmakta; aracı kullanımına işletmelerin kâr artırma stratejilerinden biri olarak yaklaşmaktadır. Nitekim, Türkiye tarım emek piyasasında yaygın olan aracılık sisteminin önemli işlevlerinden biri, pek çok işverenin kısa süreli olarak hazır ve verimli işgücü ekiplerine erişimini sağlamasıdır. Başka bir deyişle, işverenler açısından aracı kullanımının avantajlarından biri, özellikle kısa süreli tarım işlerinde gerekli ve önemli olan “vasfın kolektif boyutu” sebebiyle, hazır ve uyumlu çalışma ekiplerini istihdam etmenin işgücü maliyetini düşürmesidir. Adapazarı ve çevresinde gerçekleştirilen saha araştırması, işgücüne erişim sorununun, tarla sahiplerinin ürün tercihleri, aracı kullanma pratikleri ve tüccarlarla yaptıkları anlaşmaların niteliğini etkileyen temel bir dinamik olduğunu göstermektedir. Çapa ve hasat gibi kısa süreli tarla işlerinde işletmeler, genellikle aracılar vasıtasıyla, uyumlu ve deneyimli işçi ekiplerini istihdam ederek işgücü maliyetini düşük tutar. Bu strateji, küçük ölçekli işletmelerin ölçekten kaynaklanan dezavantajlarını azaltmaya yardımcı olur.

* Orhan Kemal ve Yaşar Kemal Romanlarında Tarımda Dönüşüm ve Mevsimlik İşçiler / Uygar Dursun Yıldırım

Türkiye’de tarımda işçileşme, imparatorluğun son yıllarından bu yana devam eden bir süreçtir. Özellikle son yıllarda mevsimlik işçiler Türkiye’de çeşitli tarımsal alanlarda yaygın olarak görülen bir emek profili haline gelmiştir. Oysa Türkiye’de tarım sektörü çoğunlukla köylüler ve küçük üreticilere odaklanarak ele alınmış, tarımda ücretli çalışanlar uzun yıllar boyunca ihmal edilmiştir. Bu çalışmada tarımda kapitalistleşme ve makineleşme süreçlerinde önemli bir dönemeç sayılan 1950’lerde mevsimlik tarım işçileri; köylülükle olan ilişkileri, içinde bulundukları yaşam ve çalışma koşulları, sınıfsal davranış ve düşünüş biçimleri gibi çeşitli boyutlarıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Eserlerini toplumsal gerçekçi tarzda yazan Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’in Çukurova’nın toprak sahiplerini, köylülerini ve mevsimlik işçilerini konu alan edebi eserleri bize bu alanda geniş bir malzeme sağlamaktadır. Bu eserler sayesinde 1950’lerde tarımda yaşanan hızlı kapitalistleşme sürecini mevsimlik tarım işçileri özelinde ele almak mümkün hale gelmektedir.

9674012688434

* Bir Bilim Alanı Olarak Psikoloji, Sosyal Yapıyı Anlamanın Neresinde? Davranış ve Yapı İlişkisi Üzerine Eleştirel Bir Deneme / Özden Melis Uluğ ve Ahmet Çoymak

Bir sosyal bilim alanı olarak psikoloji, bireyi anlamaya çalışırken, oldukça uzun süre onun duygu, biliş ve davranışlarının inşasında önemli rol oynayan sosyal yapıyı görmezden gelmiştir. Bir taraftan psikolojide mikro alanda birey ve makro alanda yapı arasındaki karşılıklı etkileşimden ortaya çıkan gruplar arası ilişkilerin doğasını ve ele alınışını ilgilendiren disiplinin kendine özgü önemli sorunları bulunmaktadır. Diğer taraftan, psikoloji alanından yükselen eleştiriler, yapı ve birey arasındaki ilişkileri anlamak için yeni bazı yöntemler geliştirmekte ve psikolojinin sorunsal analiz kapasitesinde bir artış gözlenmesine de olanak sağlamaktadır. Bu sebeple mevcut makalede; psikolojinin toplumsal yapıdan kendini uzaklaştırmasının tarihsel sürecini, sorun nesnelerini ve yöntemlerini eleştirel bir biçimde tartışarak, bu uzak duruşun sebep olduğu ve mikro alanda bireyin duygu, biliş ve davranışlarını belirleyen ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi günümüz sorunlarına yönelik neden çözüm üretemediğini ele almaktayız. Bu eleştirel değerlendirmenin, psikoloji alanındaki araştırmacılara, sosyal yapının dâhil edildiği mikro alanda üretilebilecek analizler ve önerebileceği çözümler için daha geniş bir anlama kapasitesi sunacağını iddia etmekteyiz. Bu sayede, psikoloji alanında sosyal yapı bağlamında üretilecek bilginin hem psikolojinin kendi yöntemsel paradigmasının gelişmesine katkı sağlayacağını, hem de kuramsal bir bakıştan yola çıkarak sistematik gözlemlerle toplumsal sorunlara dair mikro alanda da önemli çözümler üretebileceğini düşünmekteyiz.