Ali Rıza Avcan
“Herkesin katkıda bulunabildiği özgür ansiklopedi” olarak tanımlanan ve çoğumuzun sıklıkla kullandığı açık kaynak kodlu Vikipedi, “planlama” kavramını, “istenen bir amaca ulaşmak için gerekli faaliyetlerle ilgili düşünme süreci” olarak tanımlayıp; bunun, modern aklın bir gereği olduğunu söylüyor. Böylelikle yalnızca istenip arzulanan sonucu değil, aynı zamanda bu sonuca ulaşmak için atılacak adımları belirlemek amacıyla, mantıkla hayal gücü; yani, akılla yaratıcılık arasında anlamlı bir ilişkinin kurulması gerektiğini belirtiyor.

Diğer yandan da planlama olgusunun en önemli yanının, geleceğe dair sağlıklı öngörülerde bulunmak ve geleceğin nasıl olabileceği konusunda hayaller kurarak bunların nasıl hayata geçirileceğine karar vermek olduğuna vurgu yapıyor.
Ayrıca yerleşik ilkelere göre yönetim, işletme ve iktisat gibi temel bilim ve disiplinlerin yardımıyla geliştirildiğinde gelişme, ilerleme, etkinlik ve verimlilik gibi sonuçları ölçüp değerlendirmenin mümkün olduğunu ifade ediyor.
Yine aynı Vikipedi Ansiklopedisi, bugünkü yazımızın başlığında adı geçen diğer sözcüğü, “post-modern” ya da “post-modernizmi” şu şekilde tanımlıyor:
“Postmodernizm, modernizm sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmakta ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.“
Görüldüğü gibi modern aklın ürünü planlama kavramı, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkıp şimdilerde kendi neoliberal diliyle “yıkıcı“, “yapıbozumcu” ya da “bükücü” etkisini kaybeden post-modern/post-truth planlama/planlamama anlayışıyla yadsınıp yok edilmeye çalışılmış; böylelikle, ortalıkta plan adıyla hazırlanmış yüzlerce, belki de binlerce belge dolaşmaya başlamıştır. Stratejik önemde olduğu iddiasıyla hazırlanan bu belgelerin geldiği hızla çöp sepetlerini doldurduğu son aşamada ise, planlama adı altında plansızlığın yaşandığı bir dönem ortaya çıkmış; vahşi kapitalizm, planlama adı verilen bu süreçler sayesinde iplerinden daha fazla kopup azgınlaşmış, hazırladıkları planlara göre davranıyormuş gibi yapan tüm uluslararası tekel, kartel, tröst, banka, holding ve şirketler daha önce görmedikleri zirve kâr rakamlarına ulaşmışlardır.
Margaret Thatcher ya da Ronald Reagan‘la simgeleşen 1980’li yılların özelleştirmeci, daha doğrusu yağmacı akımı, neoliberal anlayışın verdiği rüzgârla bize gerçek ötesi durumlar yaşatmış, adeta yumurtlarcasına üretilen yüzlerce, binlerce plan, belge ya da planlama süreci, planlı yönetim adı altında plansızlığın ne olduğunu, ne anlama geldiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Oysa benim gibi yüksek öğrenimi sırasında DPT önderliğindeki bütüncül ulusal kalkınma planlarının felsefe ve uygulamasını öğrenip o planların doğru, geçerli, sağlıklı ve etkili olduğuna inanmış, bu bilgileri bizzat öğrendiği Prof. Dr. Bilsay Kuruç ve Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı gibi değerli hocaları, 1975-1976 döneminde Bülent Ecevit yönetimindeki CHP‘nin İktisadi Analiz Bürosu‘nun başına geçmiş ya da 1978-1979 döneminde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müşteşarı olmuş biri için 1984’den sonra, özellikle de Avrupa Birliği (AB)‘nin o meşhur “muktesabat” isimli şablonlarıyla ithal edilen İstatistiki Bölgeleme Birimleri Sınıflandırması (İBBS), bölge planlama ajansları, bölge planları ve stratejik planların bir sonucu olarak karşımıza çıkan “plan görünümlü yok-planlar dönemi” kapitalizmin aslında ne olduğunu ve planla planlı yönetimin onun için ne anlama geldiğini daha iyi anlayıp kavramama sebep olmuştu.
Bu çerçevede 2006 yılından bu yana önce ticaret ve sanayi odaları, daha sonra belediyeler düzleminde yürüttüğüm performans ölçekli stratejik plan hazırlama, uygulama, ölçme ve değerlendirme çalışmaları sayesinde bu işin nasıl bir yok-iş, nasıl beyhude bir çalışma olduğunu anlama fırsatını yakalamıştım.
Ama beni asıl üzen konu, 1961 Anayasası ile birlikte başarılı DPT planlamacılığının bir anlamda öncüsü olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘nin bu süreçte bütüncül ulusal kalkınma planlaması anlayışını terk ederek adım adım Margaret Thatcher ile Ronald Reagan‘ın izlerini taşıyan, böylelikle başta İngiltere olmak üzere birçok ülkede ve Türkiye‘de sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim gibi temel toplumsal sistemleri bozup yok eden stratejik planlama ve yönetim anlayışının esiri olmaya başlaması, parti ile ilgili temel belgelere buna dair hükümler koyması, elinde bulundurduğu belediyelere bu konuda siyasi anlamda liderlik ya da rehberlik yapmamasıydı.
İşte o nedenle, uzunca bir süredir kurucu parti olduğunu böbürlene böbürlene anlatan bir siyasi parti adeta kendi ideolojik gömleğini değiştirip geçmişindeki başarılı planlama modelini niye terk edip bu ülkeye AKP eliyle giydirilen planlama anlayışını kabul ediyor, bunu değiştirmek için niçin bir yol aramıyor, belediyelerini bu konuda niye uyarmıyor diye kendi kendime sorup duruyorum.
CHP genel merkezinde bu duruma müdahale edecek Prof. Dr. Yalçın Karatepe gibi değerli iktisatçıların bulunduğunu bilmekle birlikte; 2015’li yıllarda “Merkez Türkiye” sloganı kapsamında mega kentler projesiyle öne çıkan ve yakın zamanlarda verdiği demeçlerinde herkesi kapsayacak, birleştirici bir ekonomik model olarak Büyük Kalkınma Modeli‘ni hazırladıklarını ifade eden İMF patentli genel sekreter Doç. Dr. Selin Sayek Böke gibi bu girişimi frenleyecek neoliberal bir grubun bulunduğunu da biliyorum.
Yok-planların İzmir cephesi…
Son aylarda önce İzmir‘in en büyük ilçelerinden Karabağlar ve Konak belediyeleriyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2025-2029 dönemi stratejik planlarıyla bu planların ilk uygulama yılı olan 2025 yılı performans programlarını ayrıntılı bir şekilde inceleyip analiz ettiğimde karşıma siyasi içerikten yoksun, CHP‘li belediyeleri diğer partilere ait belediyelerden siyasi ve ideolojik düzeyde ayırt edebileceğimiz herhangi bir farklılığın olmadığını, AKP‘li Menemen ya da Esenler belediyeleri ile aralarında siyasi ve ideolojik anlamda, sol, sosyalist, devrimci anlamda bir fark olmadığını gördüm. Çünkü belediyelerin stratejik plan hazırlayan acemi birim ve yöneticilerini, ideolojik ve siyasi anlamda yönlendirecek, onların önüne uygulanabilir ve sürdürülebilir gerçek alternatifler sunacak, bilgisi, birikimi, deneyimi ve uzmanlığı ile onlara rehberlik yapabilecek bir CHP, bir CHP Genel Merkezi, il ve ilçe yönetimleri bulunmamakta!

Reel politik aklın ve elle tutulur somut hedeflerin yokluğu…
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak ve Karabağlar belediyelerinin 2025-2029 dönemi stratejik planlarıyla 2025 yılı performans programları CHP‘nin sol, sosyal demokrat ideolojisi ile parti programında somutlaşan politik aklı itibariyle geleceğe dair somut, elle tutulur ve ölçülüp değerlendirilebilir hiçbir şey vaat etmemektedir…
Bu eksiklik İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Karabağlar Belediyesi‘nde, kapitalizmin neoliberal anlayışının kapitalizmin vahşi, yağmacı ve yok edici özelliklerini yeşil politikalarla boyayıp gizlemeyi (greenwashing) hedefleyen “simit ekonomisi“, “gevrek ekonomisi” ve “yeni nesil belediyecilik“, “marka kent” gibi toplumsal gerçeklerden kopuk fantezi ve ütopist yaklaşımlarla giderilmeye çalışılmış; böylelikle, planın vaat ettiği başarının ölçülüp belirlenmesi mümkün olmayacak bir şekilde bilinmez bir tarihe, günlük deyimiyle “çıkmaz ayın son çarşambası“na ertelendiği anlaşılmaktadır.
Aynı eksiklik, Konak Belediyesi stratejik planında ise sol literatürde sıkça kullanılan “toplumcu belediyecilik“, “sosyal belediyecilik“, “katılımcılık” gibi kavram, terim, deyiş ve kalıp sözcüklerin bol miktarda şehvetli bir şekilde kullanılması suretiyle giderilmeye çalışılsa bile bu belgeler biz hemşeriler açısından somut işler vaat eden planlar olmaktan çıkarak adeta popülist aklın ürünü sol bir manifestoya dönüşmüş vaziyettedir. Uzun yılların içinde ezbere alınmış olan bu kadar bol, çeşitli kavram, sözcük, terim, deyiş ve kalıp sözcüğün kullanılmış olması da beş yıllık hizmet dönemi için net, kesin ve somut bir söz verme, taahhütte bulunma halinden kaçınmanın en parlak örneği olarak kabul edilebilir…. Onca laf kalabalığı ve ebeliğinin altına baktığınızda “biz bu beş yıllık sürede sizin için şunları, şunları yapacağız” netliğinin olmayışı da bu hesaplı davranışın, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkabilecek olası başarısızlıkları gizleme telaşından çabasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır.

Somut koşullarının somut tahlili…
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak ve Karabağlar belediyelerinin 2025-2029 dönemine ait stratejik planlarındaki “mevcut durum analizi” bölümünün kentin tanımı ile sorun ve ihtiyaçlarının belirlenmesi açısından oldukça yetersiz olduğu, kentin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair verilerin dikkate alınmadığı, onun yerine kurum ölçeğinde belediyenin ele alındığı görülmektedir.
Bir kentin geleceğine ya da o kenti yöneten belediyelerin beş yıllık hizmet dönemlerine ilişkin plan ve programların o kentin bütününe ait tüm somut verilerin derlenip incelenmesini ve analiz edilip değerlendirilmesini gerektirir. Bu inceleme, analiz ve değerlendirmeyi o kente ve belediyeye ilişkin net bir fotoğraf çekmeye benzetebiliriz. Şayet çektiğimiz fotoğraf o kent ya da belediye ile ilgili her şeyi kapsamıyor veya her bir şeyi net bir şekilde göstermiyorsa; o kenti ve belediyesini o fotoğraf üzerinden okuyup öğrenmemiz mümkün olamaz. Hele ki, seçilen belediye başkanları o kenti hiç tanımıyor ya da Karabağlar örneğinde olduğu gibi oraya aday adayı olduğu başka bir ilçeden paraşütle getirilmişse…
Bir kente ya da belediyeye dair her şeyi kapsayan net bir fotoğrafın çekilmesi olarak benzettiğimiz “mevcut durum analizi” bir stratejik planda yer almıyorsa ya da sırf yer alsın diye yer verilmişse bu durum, kente dair sorun, ihtiyaç ve talepleri bilmiyoruz, bu kentin beş yıllık süre içinde ya da sonunda ne duruma geleceğini dikkate almıyoruz anlamına gelir.

Sanki dağın başında kendi başına buyruk belediyeler…
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak ve Karabağlar belediyelerinin 2025-2029 dönemi stratejik planlarında bütünü temsil eden İzmir ile bu bütünün içindeki parçaları temsil eden ilçe belediyeleri arasındaki ilişki, etkileşim ve işbirliği gibi unsurların dikkate alınmadığı, adeta her bir belediyeye ait plan ve programın, o belediye sanki düşman topraklarıyla çevrilmiş dağın başında bir yerde tek başına duruyor ve çevresinde başka bir dost, komşu yerleşim bulunmuyormuş gibi hazırlandığı görülmektedir. Özellikle de Konak ve Karabağlar gibi İzmir metropol alanını oluşturan bölgede yer alan iki büyük ve önemli ilçe belediyesinin zaman zaman ya da yer yer İzmir Büyükşehir Belediyesi ile çatışan görev, yetki ve sorumlulukları nedeniyle aralarında oluşan rekabeti ve çekişmeyi düşündüğümüzde…
Oysa İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki 30 ilçeden 28’inde aynı siyasi partiden gelenlerin yönetimde olduğu dikkate alındığında, bu ilçeler arasında birbiri ile komşu olan birçok ilçe ya da 30 ilçe ve büyükşehir bütününden oluşan ve yine İzmir ilini çevreleyip tümü CHP yönetiminde olan Manisa, Aydın ve Balıkesir illeri bulunmuyormuş ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ile 30 ilçe belediyesi bütün bu belediyelerle karşılıklı ilişki ve etkileşim içinde değilmiş, onlarla birlikte, işbirliği için çalışamayacakmış gibi…

Sonuç olarak;
İdeolojisini, aklını ve özellikle de politik aklını Margaret Thatcher, Ronald Reagan, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi sağ liderlere ve o liderlere hizmet eden neoliberal akademiye teslim etmiş olan CHP ile CHP‘li belediye başkanlarının, İzmir ‘in ve yönettikleri ilçelerin gerçeklerinden uzak bir şekilde hazırlattığı bu plan ve programların hem 2025-2029 döneminde hem de finiş çizgisinin bulunduğu 2029’da ortaya koyacağı büyük başarısızlık ihtimali, İzmir‘in bir beş yılının daha iş bilmezlik, acemilik, şablonculuk, özenti, kibir ve büyük oynuyormuş gibi davranıp halkı aldatma çabasının sonuçları olarak boşa harcanacağının alarm zillerini çalmaktadır.
Bu tehlikeli halin ortadan kalkması için, CHP‘nin ve CHP‘li belediyelerin her şeyden ne yaptıklarının ayırdında olarak kendi partilerinin sol, sosyal demokrat ideolojisi ve siyasi aklına sahip çıkarak ve izledikleri sağ politika ve yöntemleri bırakarak bu tür olmayan-planların ortaya çıkmasını sağlayan neoliberal oyuncaklardan vazgeçerek; o eski günlerin bütüncül kalkınma planlama anlayışıyla ilgili modeli, ayrı bir alternatif modeli olarak günün koşulları çerçevesinde yenileyerek güncelleştirmesi gerekmektedir…
Yararlanılan Kaynaklar
Bankoğlu, H. D. (2024), Rusya’da ve Türkiye’de Planlamanın Değişimi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2024.
Sönmez, S., “Kapitalizm, Neoliberal Paradigma ve Küresel Kriz”, Bilsay Kuruç’a Armağan, Mülkiyeliler Birliği Yayın NO: 2011/2, Armağanlar Dizisi No:9, Ankara, Kasım 2011, s. 1043-1062.
Türel, O., “Merkezi İktisadi Planlamanın Geçmişi ve Geleceği Üzerine Bir Deneme”, Bilsay Kuruç’a Armağan, Mülkiyeliler Birliği Yayın NO: 2011/2, Armağanlar Dizisi No:9, Ankara, Kasım 2011, s. 1101-1122.
Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü 1960-1980, Atilla Sönmez’e Armağan, Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mayıs 2010.
